KADIN Ankara Çocuklarımız Beyaz tayyörlü, kıvırcık saçlı genç kadın, birbirine geçine iki salonu dolduran kadın topluluğuna gülüm- siyerek baktı, sonra elindeki kâğıtla- ra bir göz atarak: " numuz 'Çocuk Gelişiminde Hatalar' başlığını taşıyor" dedi. İki salonu dolduran elliye yakın kadın birden kulak kesilmişlerdi. Bun- lar, Türk Kadınlar Birliği Ev Ekeno- misi Klübü üyeleriydiler. Her onbeş günde bir birliğin Necatibey cadde- sindeki şirin lokalinde toplanıp, deği- şik konular üzerinde tartışmalı konuş- malar yapıyorlardı. Günün konusu ön- ce bir mütehassıs eleman tarafından ele alınıp sohbet şeklinde takdim edi- liyordu. Beyaz tayyörlü genç kadın, Do- çent Dr. Rezzan Şahinkaya idi. Ken- disi Ziraat Fakültesinde çalışıyor, ka- dın derneklerine de-özellikle aile mü- nasebetleri hakkında-, sık sık konfe- ranslar veriyordu. Hanımlar her han- gi bir toplantıda daima bir nokta u- zerinde birleşiyorlardı: Ev kadınının en güç ödevi, muhakkak ki çocuk ye- tiştirmekti ve bunun hakkında daima daha çok bilgiye ihtiyaç vardı. Hatalarımız Rezzan Şahinkaya biraz düşündü, sonra adeta içini çekerek konuş- masına devam etti: "— Çocuk yetiştirirken, anne ve baba olarak, hepimizin muhakkak ki pek çok hatalarımız oluyor. Bugün bunlardan ancak birkaç tanesini, en önemlilerini ele alacağız. Bugün ço- cuk yetiştirmek eskisine göre haki- katen güçlenmiştir. Çünkü harpler, teknik ilerlemeler hayata çok hızlı nesilde değişmekte, baba ile çocuk birbirini anlıyamamaktadır. o Yapıla c yanlış telâkkileri değiştirmektir. Çocuk terbiyesinden o bahsedilir- ken, daha ziyade orta sınıf aileye mensup çocuk ele alınır. Zengin ve- ya fakir çevrelerde meseleler biraz değişiktir ve elbette bunlar oküçüm- senmiyecektir. Fakat bir toplumun en önemli tabakası orta, tabakadır. Bu tabakanın en büyük vasfi, çocu- gunu yetiştirmek arzusu ve bu yol- da gösterdiği çabadır. Milletler, bu tabakayı varlıklarının teminatı ola- rak görürler. Demek ki milletlerin istikbalinde çocuğun önemi büyük- tür. Çocuğu terbiye ederken bazı şeyleri yapmaktan kaçınmalıyız. Sık sık işlenen bazı hatalar şunlardır: AKİS. 30 EKİM 1961 Üstün görme : Bazı anne ve baba- lar çocuklarını oyun çağında olsun, okul çağında olsun, başka çocuklar- dan üstün görürler. Üstün çocuktan beklenilen üstün hareketleri elde et- mek için de çocuklarına bir takım baskılar yapar, onlara yanlış inanış- lar aşılarlar. Bu, büyük bir hatadır. Her çocuğu normal çocuk telakki et- mekte büyük fayda vardır. Çocuk namına ihtiras : Birçok an- ne ve babalar çocukları namı hesa- bına ihtiras sahibidirler. Kendileri- nin tatmin edilmemiş ihtiraslarını çocuklarında obaşarıya ulaştırmak sevdasına kapılır, çocuklarım yapamı- yacakları işleri yapmaya zorlar, bu- nun için onları devamlı bir baskıda yaşatırlar. Her çocuğun, kendi ka- biliyetleri hududunda inkişaf ettiril- mesi şarttır. Zorlamalar aksi netice- ler doğurur. Meselâ, çocuklara illa ki doktor, illâ ki meşhur bir piyanist olacaksın demek, onlara küçük yaş- Mutluluk Jale CANDAN Bir arkadaşım, matla olmanın kişi için bir ödev olduğunu söyler. Ar- kadaşıma göre mutluluk, öyle kendi kendine insanın ayağına gelen veya başına konan bir devlet kuşu değildir. Hakiki bir arzu ister, çalışı- ma ister, bilgi ister, sürekli çaba ister. Arkadaşım düşündüklerini de- rn ve ln kazanmıştır: Mutlu bir kadındır, mutlu bir eş, mutlu bir an Secimirden birkaç gün sonra kendisini gördüm. Üzgündü. "Mutlu bir vatandaş olmak, galiba herşeyden önde geliyor" dedi. Cesareti Sa- rılmıştı. İnsan yaşadığı dört duvar arasında iyi düzenlenmiş, mutlu bir hayat kurabilmek için ne yaparsa yapsın, yaşadığı toplumun düzeni ol- madıkça hakikaten mutlu olamıyor, diye düşünüyordu. Arkadaşımın önemli bir konuya dokunduğunu sanıyorum. Bugün memlekette hâla etliye sütlüye karışmadan, köşelerinde oturup rahat ve bendi bir hayat sürebileceklerini sanan pek çok aydın vardır. Hal- buki bugün aileyi toplumdan ayırmaya ve meselelerini halledememiş bir memlekette mutlu bir ev hayatı düşünmeğe artık imkan yoktur. Bugün, memleket meseleleri dediğimiz şeyler gündelik hayatımızla öylesine yakından İlgilidir ki, dört duvarımızın içine ne kadar gömülür- sek gömülelim, bunların etkisinden kurtulmamız imkânsızdır. Kişinin veya ailenin yarınına güvenle bakabilmesi, yarınına alt plânlar, hattâ küçük projeler tasarlıyabilmesi, en başta memleketin siyasi ve iktisa- di düzenine bağlıdır. Çocuklarımızın okul davası, aynı zamanda mem- leketin milli eğitim davasıdır. Kişinin mal ve can emniyeti, memleke- tin asayiş dâvası demektir. Çocuğun yetiştirilmesindeki büyük kuvvet, bugün, ailenin elinden kurtulmuş, topluma geçmiştir. Yâni, çocuk aile kadar ve belki ondan fazla çevrenin etkisi altındadır. Bugün sokaktan, sokaktaki adamdan şikâyetçiysek, sokakta sık sık sinirleniyor, çocuk- larımız için onu bazen zararlı, bazen tehlikeli buluyorsak, bunun da sebebini birçok memleket meselelerinde aramak lazımdır. Kişinin top- lumdan sıyrılmasına, birçok meselelerin ortasında meseleyiz yaşaması- na elbette ki imkân yoktur. O, yediği ekmekle, giyindiği ayyakkabıyla, binbir küçük meseleleriyle topluma bağlıdır. Eğer musluğunu açtığı zaman suyu akmazsa, elektriği sık sık kesilir, telefonu işlememe, çar- şıda aradığı gıdayı ve eczahanede aradığı ilâcı bulamazsa, bunları kişi olarak halledemiyeçektir. Mutlu kişi olmak muhakkak ki mutlu bir vatandaş olmakla başlar. Ama arkadaşımın dediği gibi, mutluluğun kendi kendine ayağımıza geleceğini sanmak hatadır. Mutlu bir vatan- daş olabilmek için de mutluluğu hakikaten istemek, bunun için çalış- mak, çabalamak şarttır. Bütün ileri toplumlar mutlu bir devreye ula- şabilmek için pek çok ıstırap çekmişlerdir. Başarının tek yolu, ii menfaatlerle toplaman menfaatini birbirine muvazi olarak yürütm olmuştur. Bizde kişi kendi menfaatini toplumun menfaatinden ta nüyle ayrı görmeye alışmıştır ve işte bu düşünce altında bir kısım aydınlar kendi çıkarlarına bakıp memleketin gerici kuvvetlerine katı- lırken, büyük bir kısmı da etliye sütlüye karışmamak prensibine sâ- dık kalmıştır. Eğer cahilimiz çoksa, aydınlarımızın onları uyarmaya ma şarttır. Okumayan kütle okutulmalıdır. Siyaset, kötü kişi- elinden zora dayanarak değil, çalışılarak alınmalıdır. Yılmamak, Kina çekilmemek lâzımdır. 29