neşe içinde İhtilâlden bu yana sırt- ladıkları görevlerini rahatlık ve vic- dan huzuru içinde devredebilecekle- rinden emin şekilde kullanan kur- maylarla, Büyük Millet Meclisinin geniş merdivenlerinden inenler ara- sında büyük fark vardı. Meselâ, oto- mobiline doğru giden ri elbiseli Generali görenler, yüzündeki çizgi- lerden pek fazla neşeli olmadığını anladılar. Gerçi kısa boylu sevimli General her zamanki gibi gülüyor, bir şeyler hissettirmemeğe çalışıyor, sorulan sualleri eskiden olduğu gibi tebessümüyle karşılıyor, cevaplan- dırmağa çalışıyordu ama, kendisini 18 aydır pek iyi tanıyan basın men- supları neşeli Ulayın içinin ezik ol- duğunu ve bir garip ruh haleti içinde bulunduğunu kolaylıkla farkettiler. Ulay, etrafını saran 'gazetecilere: "— Ben fazla ümitsiz değilim ço- cuklar. Sizler de fazla ümitsizliğe kapılmayın. Herşey iyi olacak ve herşey halledilecek" dedi. Gelgelelim, Ulayın yüzündeki bel- li belirsiz çizgiler başka şeyler söy- lüyordu. Gene sivil (o elbiseler içinde bir başka Kurmay, Ulaydan aşağı kalmıyordu. Sezai Okan da bir şey- ler sezdirmemeğe çalışıyor, gülümsü- yor, başını tatlı tatlı sallıyordu. M. B.K. nin zarif Albayı Muzaffer Yur- dakulerin, tebessümüne rağmen, e- lindeki yaprak O sigarasından aldığı derin nefesler, Komite üyelerinin ne- şelerinin pek yerinde olmadığım a- çıkça ortaya koyuyordu. O M.B.K. üyeleri bir seçim sonrası toplantısı yaptılar. Seçim so- nuçları yurdun muhtelif yerlerinden teker teker gelmekte ve hava, hiç bir partinin çoğunluk sağlıyamıyacağını âyan beyan göstermekteydi. Bilhas- sa C.H.P. nin birçok illerde rakiple- rinden geri kalması hadisenin büyük sürprizi oldu. Oyların istikameti or- tada, hezimete uğrayanın sâdece C. H.P. olmadığını gösteriyordu. Şaş- kınlık. M.B.K. üyelerinden ziyade, ihtilâl boyunca MBK ile beraber çalışan memurlarda başgösterdi. Öy- le ki, daima ihtilâlin yanında olan basın mensupları o gün, M.B.K. Ö- zel Kalem Müdürü bir emekli subay tarafından fena halde haşlandılar ve bulundukları odadan âdeta kovuldu- lar. 18 aydır böyle bir muameleyle karşılaşmamış olan gazeteciler, hal- den anlar tarzda güldüler ve telâşlı emekli subayı hoş gördüler. Toplantı sabahleyin başladı. M.B. K. üyeleri öğleye kadar evvelâ, du- rumu gözden geçirdiler. Toplantıda YURTTA OLUP BİTENLER en fazla söz alanlar Albay Yurdaku- lerle, dışarda çok az konuşan bir başka Albay, Ekrem Acuner oldu. 14'lerle ilgili tebliğ o toplantıda ka- rara bağlandı. Bu, basit bir vefa gös- terisinden başka mâna taşıyordu. İlk çare Öğle yemeği için toplantıya ara ve- ren M.B.K. üyeleri, öğleden son- ra tekrar odalarına kapandılar. Bu defa bir başka meselenin üzerine eği- linecekti. Siyasi partilerin Meclise sokacakları milletvekili sayısına ba- kılırsa, tek basma birisinin Hükümet teşkiline imkân yoktu. Öyleyse, bir çare bulunmalıydı. Çare, dört parti- nin Milli Koalisyona gitmesi olarak görüldü. Böylelikle, o partilerarası mücadele son bulabilecekti (Bk. YURTTA OLUP BİTENLER - “De- mokrasi") Saat 17.30'a doğru toplantı da- ğıldı. Kurmaylar biraz sıkıntılı, biraz üzgün, evlerine yöneldiler. Fakat, evlerinde de rahat o bırakılmadılar. Telefonlar aralıksız ötmeğe başladı. Sorulan sualler hemen hemen aynıy- dı: "— Ne yapacaksınız?" M.B.K. nin toplantıları haftanın sonuna kadar aralıksız devam etti. Konu aynı konu tartışmalar aynı Dönenlerin Anlattıkları Kayseri. Çiftçi tohumsuzluktan kıvranıyor. Seçimlere pek az Za- man var. Kayserinin C.H.P. aday- ları, hani C.H.P. tarafından idare gereken Kurucu Meclis üyeleri Turhan Feyzioğlular, Ziya Müez- zinoğlular unlar, akan- lığına koşuyorlar. Bakana duru- mu anlatıyorlar. Bakanın cevabı: "Onlar, tohumlukları satıyorlar! Veremem..." Kayseride, propaganda derhal hız kazanıyor: "İşte, C.H. geliyor! Daha şimdiden başladılar..' Kayseriden gelenlerin yaptıkları bu açıklama üzerine girişilen bir kü- çük tahkikat hadiseyi doğrulamış- tır: İsteyen aynı tahkikatı yapabi- lir: Seçimlerin arefesinde Kayseri- tohumluksuz bırakılmış- Kastamonuda, seçimlere bir hafta kadar zaman var. Bir tebliğ: Köylünün, satmak için eşek sırtın- da getirdiği ruhsatlı odunun şehre sokulması yasaktır! Herkes tutu şuyor. Olur mu, böyle şey? Sızıltı âfakı tutuyor. C.H.P. adayları te- tir sahibi ya. Bunlardan biri de. üstelik, Avni Doğan! Alâkalılara koşuyorlar. Ama alâkalılar Nuh di- AKİS, 23 EKİM 1961 yorlar, peygamber demiyorlar. Bir de, gülünç mazeret: Depo ese ta, onun için.. linen neticeyi aldıktan sonra belki de yasak kalkmıştır ve bu Kasta- monulularn C.H.P. ye oy verme- Avni Doğan yecekti.. idarenin, kendi melerinin neticesi olarak gösteril- miştir. Tıpkı, Adalet Bakanıyla Sağlık bakanının Kayseri Cezae- vindeki gerçekten ıslahı gereken durumu düzeltmek maksadıyla Dev , let ve Hükümet Başkanı Cemal Gürselin emri olduğunu belirterek Kayseriye gitmek için zamanı, bu sırada bulmaları gibi.. Kastamonu- da, yasakla birlikte edebiyat besli- yor: "İşte, C.H.P. geliyor! Daha şimdiden başladılar." hadiseyi odoğrulamıştır. İsteyen aynı tahkikatı yapabilir: Kastamonuda seçimlerin arefesin- de böyle bir yasak konulmuşları Bunlar, dört köşeden gelenlerin anlattıklarının sâdece dördü. Nihayet, Türkiyenin her tara- fında, seçmen sandık başına gider- ken ekmek üzerinde yapılan ziya- desiyle meşhur âyârlam C.H.P. şu yüzden EE bu yüzden kaybetmiştir. C.H. ten kaybedecekti, zaten kir me Mesele o değil. Ama bir emniyetini gördü- günü söylediği bir zihiniyetin tem- silcilerine karşı tuttuğu garip bir vaziyet değil mi. bu? 21