Hikmetin Almanyada yönettiği e- serlerle ilgili olarak, hakkında çı- kan eleştirmeler var. Onlardan bir ikisi şöyle: "Hikmet Şimşek, ustaca ve hâ- kim yönetimiyle Bach ve Mozart konserinde büyük bir başarıya ula- şarak, dinleyicilerinin içten ve coş- kun alkışlarına ve çiçek yağmuruna tutuldu." "Hikmet Şimşekin şahsın- da, sanatına hâkim, partisyonlar tamamen kafasında olan ve Hano- ver Senfoni Orkestrasını emin hare- ketler ve üstün bir hakimiyetle yö- neten genç bir şef görülüyordu." Daha çok böyle övgüler. Bu işi, ba- tıdakiler bizden iyi bilir, iyi değer- lendirirler herhalde. Hikmet Şimşeke göre, sanatçı- nın yaşadığımız dünyadan ayrı, bu dünyaya ancak sanatçının aracılı- ğıyla gelebilen bir dünyası vardır. Bu bir Çeşit "ideler âlemi"dir. Sa- natçının bu âleme açık duran bir penceresi de vardır. İşte sanatçı o yalnız kendine açık duran pencere- den gördüklerini, o sezdiklerini, dış âleme, dünyamıza ulaştırır. Bu bü- tün insanları birleştiren, kaynaştı- ran, birbirlerini sevdiren güzellik- tir. Müzikte de, şiirde de, raksta da, bütün sanat dallarında da bu böyle. Sanatçının görevi güzelliğine, doğ- ruluğuna, gerçekliğine inandıkları- nı içinde yaşadığı topluma yaymak- tır. Onlara duyurmaktır. Onları, ge- niş toplulukları, bu güzellikten tad almağa çağırmaktır. Bir kendine saklıyamaz bunu sanatçı. O zaman sanatın da, sanatçılığın da pek bir anlamı olmaz. Müzik, uluslararası dili olan bir sanat dalıdır. Beetho- ven'in eserini dinleyen bir topluluk, çeşitli uluslardan, da kurulu oba, n bir önemi yoktur. Fransızla İngilizi, İngilizle Almanı, Almanla Türkle İtalyanı Beethoven'- in eseri birleştirir. Bu birleştikleri nokta güzelliktir. Seslerin tadına varmaktır. Sanatçı Hikmet Şimşekin pence- resi müzik dünya ni büyüten, yetiştiren, bana o dün- yanın tadını tatmak olanaklarını veren ülkeme yaymak zorundayım" diye düşünür. Çünkü Hikmet Şim- şek bir jandarma yüzbaşısının oğlu- dur. Siirtin Pervare ilçesinde doğ- muştur. Yıl 1924. 11 yaşında askeri ortaokula girmiş, 28 yaşma kadar Hikmeti Devlet Baba okutmuştur. Gittiği Almanyada kendisine de- vamlı olarak kalabilecek geniş im- AKİS, 1 MAYIS 1961 kânlar Çıkmasına, sanatçı gücünün iyi değerlendirilmesine rağmen ko- şar adında yurda dönmüştür. "Beni, bu ülke yetiştirdi" diyor. "Bu fakir ulusun benden esirgeme - diklerini, ben ondan nasıl esirge- rim? Ben şimdi onun ayağına gide- ceğim. Bana verdiği emeğin hesa- bım vereceğim. Onun destekleme- siyle ulaştığım, tadına vardığım gü- zellikleri ona götüreceğim. Bu be- nim için hem bir sanatçı borcudur, hem yapılması gerekli bir yurt hiz- metidir İismlanı sevmenin, yurda bağlı olmanın tek yolu, içinde yaşadığı toplumu iyi bilmek, gerçeklerini görmekle mümkündür. Hikmet bi- liyor bunu. Tâ e ) tanı- çünkü Anadoluyu. Tanıdığı için de ei ML m birleş- tirmesini bili, Hikmet imieke göre "sanat uy- garlığın ayrılmaz bir öğesidir. Çok sesli müzik, bu öğelerin başında gelir" Türk toplumunun uygarlığa erişebilmesinin yollarından biri de çok sesli müziğe alıştırılmasıdır. İki yıldır yapılan Ordu - Bölge Kon- serlerinde 25 Anadolu ilini gezmiş- ler, 50 konser vermişler. Bu yıl da, Mayısın ilk haftasında yeni bir ge- ziye çıkıyorlar. 10 il gezip, 15 kon- ser verecekler. Yön, Doğu Anado- lu! Söylemiyeyim dedim ya, olmadı, bu Ordu - Bölge Konserleri fikrinin öncüsü ve gerçekleştiricisi Hikmet Şimşek. O, kaç kere yalanladı bunu. Olsun ama, isterse savcılıktan da bir yalanlama daha göndersin. Or- kestra üyelerine bu düşünceyi aşı- layan, birlikte harekete geçmeleri- ni sağlıyan o değil mi? Birlikte ça- lıp, emek vermenin, mutlu bir iş görmenin tadını hepsi duyuyor ta- bi: Biz de onların bu davranışını alkışlıyoruz. Ama Sezarın hakkı Sezara! Hikmet Şimşek, binbir yor- gunluğa mal olan bu bölge konser- lerini bile yetersiz buluyor , “Biz otomobil farı gibiyiz" di- yor. "Geçtiğimiz yerler (karanlık. Geçerken bir ışık veriyoruz, gidince ardımızdan gene karanlık başlıyor. Oysa devamlı bir ışık gerek. Bu, müzik eğitimi işinin ele alınmasına bağlıdır. Bir orkestra kurmak en azından 15 yıl ister. Kolay değil. A- ma bugünden işe başlamakta fayda vardır. Anadolu için en kestirme yol korolar kurmaktır. Yerinde koro- lar kurmak. Halk müziğimizi armo- nize etmek. Kültür hizmetinin kân yoktur.' Kültür, sanat hizmetlerine SANATÇI VE DÜNYASI harcanacak paranın karı, en büyük yararlanacak, düşüncenin, zevkin tadına varmış kuşaklar yetiştirmektir. Ka- rolar çabuk ve kolay kurulur. İn- san sesidir çünkü. Orkestra gibi a- ğırlığı yoktur. Şimdi tek düşüncem iyi bir koro kurmak. İyi bir koro kuracağım, sonra adım adım Ana- doluyu dolaşacağım. Harman yerin- de, köy meydanında, pazar yerinde koromla konserler vereceğim. Böl- ge konserlerinin gördüğü ilciyi bir m“ hayatında hiç orkestra kon- eri görmemiş vatandaşlarımızın gösterdiği ilgiyi, hem sevincinden yüreğin ağzına gelir, gözün yaşarır, hem bunca yılın ihmalinden yüzün kızarır! Almanyada 15 bin koro var. Biliyor muydun? Bu koroların 550 bin üyesi vardır. Bir ülke ancak sa- nat yoluyla, sanat aracılığıyla yü- celtilir. Buna zın güzelliklerini bu topluma yay- maya, duyurmaya, bunun için de demir çarık demir âsâ, karış karış Anadoluyu dolaşmaya mecburuz." Hikmeti, soluksuz dinliyorum, Önümde bir bütün Anadolu uzanıp, yayılmıştı. Tiyatrolar, müzik okul- ları, oyunlar, konserler, danslar, şiir matineleri.. Anadolu ışık ışıktı. Ya- nık, kavruk yüzlerde bir güleçlik, bir kendine gelmişlik, bir uygarlık, bir umut yanıp duruyordu. Korola- rın sesleri bir uçtan bir uca bütün Anadoluyu sarmıştı. Milyonların geliştiğini, karanlıktan aydınlığa, uygarlık ışığına koştuklarım görü- yordum. r Hikmet Şimşek Maltepe Askeri Lisesinde öğrenciyken, bir şakalaşma sonunda yirmibeş kuruş- luk bir çakı sırtına girip de hasta- haneye kalkmasaydı, ölümle burun buruna gelmeseydi, ikibuçuk yıl bu işin "nekahet" devresi sürmeseydi, şimdi oorkestramız bir değerli şef değil, ordumuz bir subay kazana- caktı! Uzun süren hastalığı sırasın - da bir ayna, bir metod, bir keman.. Sonra Harp Okulundan Konserva- tuvara geçiş, sonra Almanya, sonra Şef Hikmet Şimşek Hikmet Şimşekli sırtına yanlış- lıkla çakısını batıran arkadaşına teşekkür ederiz. Sağolsun, Raslan- tıların kişi ve toplum hayatındaki önemi Hikmetin bu serüvenini dinleyince bir kere daha inandım. Şu "muhabbet bağı"na girmekten bir kurtulsak da Hikmetin çağırdı- ğı bahçeye gitsek. Bir gidebilsek.. 31