viyetimi tespit etti. Sonra sorgu bağladı. İki dakikalık bir süküttan sonra AKİS'in Yazı İşleri Müdürüne ilk sual soruluyordu. Bu sual, kapağında Cemal Yıldırımın yer aldığı 299 saydı AKİS İle ilgiliydi. Uzatılan AKİS'in YURTTA OLUP BİTENLER kısmında yer alan "Par- tiler" başlıklı yazının bazı satırlarının altı kırmızı ka- lemle çizilmişti. Bu satırları dikkatle okumam, sorula- cak suallere doğru cevap vermem sert şekilde ihtar edildi. Talebe itaat ettim ve sonra, kendim çıkardığım 299 sayılı AKİS'i âdeta yabancı gözlerle tetkike koyul- dum. Aslında tetkik ettiğim bir şey yoktu. Komisyon karşısında e eml ve kararlaştırıyordum. Niha- yet biri irkaç dakika s — Tamam in. tetkik ettim" dedim. Bu sözler, beş kişilik un harekete geçirdi. Nusret Kirişçioğlu ile aramızda bir konuşma başladı: — Kurtul bey, fevkalade selâhiyetleri bulunan bir komisyon huzurunda bulunuyorsunuz. Sizden sor- duklarımıza doğru ve kat'i cevaplar vermenizi talep ediyoruz." — Buyrun, sorun efendim." — Mecmuanızın 299 sayısında yer alan 'Partiler' pe yazı kim veya kimler tarafından kaleme alın- mıştu — Tarafımdan kaleme alınm şt efendim." — Hepsini siz mi yazdınız, yâni?' — Tabii efendim. Bunda saire ne var?" — Siz bana değil, ben size sual soracağım." "— Hayhay efendim." Bundan sonra meselenin iyice anlaşılması için mü- saade istedim ve AKİS'in çalışma tarzım malüm ve mahut komisyonun üyelerinin kafalarına sokmağa ça- lıştım. AKİS bir ekip çalışmasıyla hazırlanıyordu. Muhtelif muharrir ve muhabirlerin kaleme aldıkları yazılar, notlar benim masamda toplanıyor ve orada, AKİS'e girecek son şekillerini alıyorlardı. Böylece A- KİS, hukuken selahiyetli uzvu tarafından kaleme alın- mış şekliyle okuyucuya osunuluyordu. Tam bu sırada bir üye atıldı: — Bir de sizin kurmay Heyetiniz var, o nedir?" dedi. Bu anal, komisyonun meraklı üyelerini hemen he- yecana getirdi: — Evet, nedir o Kurmay Heyeti?" diye sordular. u suali bekliyordum. Zaten daha sonraları da hu bana çok soruldu. İki elimi masanın üzerinde kenetle- dim ve konuşmağa hazırlandım. Fakat birden bir ikaz- la aşılaştım, Başkanlık sandalyasında oturan Kirişçi- oğl — Kurtul bey, ciddi olunuz. Ellerinizi indiriniz ve az gülütmseyiniz. Burası Tahkikat Encümenidir" dedi. Hemen ellerimi indirdim ve: "— Yaa, öyle mi? Affedersiniz" diyerek mukabe- lede bulundum. Salondaki hava elektriklenmişti. Fakat nn merakım m izale etmem gerekiyordu. Anlatm: ğa başladım. rmay Heyeti vardı. Hem, bu merak mevzuu yeni değildi. Herkes AKİS'in Kurmay Heyeti- ni pek merak ediyordu. Kurmay Heyeti Kurtul Altuğ, Atillâ Bartınlıoğlu ve Coşkun Kırcadan teşekkül edi- yordu. Kemal Özer hemen atıldı: "— Peki, Metin Toker? O dahil değil mi? O ne iş yapar?" Metin Tokerin ismi geçince, üyeler birbirlerine ba- kıp göz kırptılar. Meramlarım anlıyordum. Benden ne bekledikleri de yavaş yavaş ortaya çıkıyordu. Sükünet- le cevap verdim: "— O başyazardır. Başyazıları yazar." AKİS, 1 MAYIS 1961 MAZİYE BAKIŞ "— Peki, hiç bir işe Karışmaz mı?" '— Karışmaz olur mu? Elbette karışır. Mecmua- nın umumi havasını o verir. . Ama her zaman mecmua- da bulunan o değildir. Nadiren gelir!" — Peki, şimdi nerede?' — İstanbulda efendim..' Üye ler tekrar yakştılar. Bir tanesi, | diye mırıldan stanbulda neler aliyor; biliyor musunu?" “Hımm.. İs- Bilmiye rdum. Bu muhavereden sonra işler daha da kusayfe. Zira beklenen cevaplar alınmamıştı. Tekrar 299 sayılı mec- muaya dönüldü ve sorgu kaldığı yerden devam etti, Nusret Kirişçioğlu komisyonun «avcısı gibi davranan Kemal Özerin de yardımıyla kendince başarılı sualini sordu: * 299. sayıdaki Partiler' başlıklı yemin Ce- mal an bahsediyor ve kendisinin orijinal fi- kirleri, ekzantrik tasavvurları na yazıyorsunuz. Nedir bu ekzantrik tasavvurlar ? Suali dikkatle dinledim ve gene mütebessim bir eda ile: — Vallahi, bilmem efendim. Bu bir tâbirdir, hoşu- muza gitmiş, kullanmışız. Nasıl, zorlu Dışişleri Baka- nı diyorsak, elbette ekzantrik Cemal Yıldırım da diye- biliriz. Bunda bir kast-ı mahsus yoktur”. Bu cevap bilhassa Kemal Özeri hiç memnun etme» mişti. Ayağa kalkarken elini masaya şiddette vurdu ve: — e beyefendi, siz bize masal anlatıyor- sunuz! Bunların lüzumu yok! Siz bize hakikati afiyle» yin!" diye haykırdı. Doğrusu, ne söyleyeceğimi bilemi- yordum. Bu sırada Kemal Ö,zer bir salvo daha yaptı : " Orijinal fikir, ekzantrik (tasavvur dediğiniz nedir?” dedi ve sonra muradım izah etti. Bir ihtilâl mi hazırlanıyordu? AKİS'çinin bundan haberi Me da yazısında bunu ma ima etmişti? Yek- sa Cemal Yıldırımın idare ettiği bir gizli teşkilat mevcutta da AKİS bunu okuyucularına gizli kapaktı duyurmağa çalışıyordu?. Bütün banlar beni son derece şaşırtmıştı. Hiç bir şey bilmediğimi tekrarladımı Üye- lik, böyle bir hareket olsa ve bunu Cemal Yıldırım İs- tanbulda, dehşetli komisyonun bile haberi olmadan ka- zırlasa, Kurtul Altuğun nereden haberi olacaktı. Kal- di ki, notları İstanbuldan AKİS'in İstanbul temsilcisi Egemen Bostancı göndermişti, Altuğ diğer yazılara yaptığı ameliyeyi bu yazıya da tatbik etmişti. Bunun için Altuğun hiç bir suitaksiri ve emin üyelerinin vehmettiği peşin bir hükmü yoktu Bu izahat komisyon üyelerini, bilhassa Kemal Öze- ri gene son derece sinirlendirdi. Özer avucuna tekrar masaya vurdu ve sonra acıyan elini oğuşturarak: "- Bu iş pek uzadı, bırakalım Kurtul bey düşün- sün" dedi. Böylece bu traji-komik celseye ilk ara verihmş olu- yordu. Yalnızlığın ıstırabı Dışarıya o çıkarıldım ve koridorun sonunda bulunan odaya götürüldüm. Bu oda diğer odalardan teftiş bakımından pek farklıydı. Eşya olarak odanın ortasın- da tahta bir sandalye bulunuyordu. Odanın duvarları insanın asabım bozan yeşil bir renge boyanmıştı. Yer- lerde sigara izmaritleri ve kibrit çöpleri vardı. Vakit bir türlü geçmek bilmiyordu. Yalnızlık bütün ağırlığıyla üzerime çökmüştü. Ne kadar zaman geçti, bilinmez -zira bu odada za- 19