30 SANATÇI SUNA Doğrusu güç iş, çocukluk nedir bilmeden çocuk olmak, sonra büyümek.. Kişi büyüyüp de gençlik çağına, arkadan erginlik çağrına e- rişince söyliyeceği, anacağı, anlata- cağı birşeyleri olmalı. Koşmaca oy- narken, sözgelişi, ayağı kayıp düş- tüğünü anlatabilmen. Bir baharda komşu bahçeden çağla hırsızlığı yap- , duvardan atlarken yüzü ko- yun düşüp ellerinin, ayaklarının kan içinde kaldığını anabilmeli. Ev- cik oynamalar, kaydırak oynamalar, köşe kapmacalar, mahalledeki ço- cuklarla kavgalar, daha bunlara eş binlerce çocukluk anısı bir kişi- nin yaşantısında yer almalı. Yıllar geçip de, kişi yaşantısının şöyle or- talık bir yerine geldi mi, bu çeşit çocukluk anılarının eksikliğini da- ha iyi anlıyor. Bu anılan zengin o- lanlar daha bir güçlü, güvenli olu- yorlar. Böyle çok kişi görmüşüm - dür. Suna Kan "Ben çocukluk nedir bilmiyorum ki!" diyor. Bilmiyor ya! Suna Kan hiç çocuk olmamış. Çocukluğunu, çocukluğun gerekle- rini yaşıyamamış. Bunda kendisi- nin bir suçu yok. "Büyük kişi" ola- rak doğmanın, üstün yetenekli ol- manın acısını, baktım, şimdilerde duyar olmuş. Suna Kanla Hanımeli Sokağında- ki Uç katlı bir apartmanın birinci katında, alabildiğine sâde döşenmiş evinde karşı karşıya oturup konuş- k. Kemanı, notaları, da nonfigüratif resimler var, bir de kendisinin karikatürleri. Bir aralık ikibuçuk yaşındaki oğlu Ömer girdi salona. Ama hiç yüz vermedi bize, doğru odasına çekildi. Esmer, to- sun gibi bir oğlan Suna Kanın 1957 yazında, yurda dönmesiyle evlenmesi bir ölüyor. u konuda "rivayet muhtelif". Bir kendisi, bir de evleneceği kişinin di- KAN M. Sunullah ARISOY şında, kimseler razı değil bu ise. Olsun. O, aklına koyduğunu yapan kişi. Biraz inatçılığı var. Daha çok gençliği var, tecrübesizliği var, yü- reğine kor düşmüş bir kere, aşkı var. Evlendikten sonra herkesin gözü, kulağı Sunada. Hani Suna- n kemanı? Suna konser vermez? Elbette evlenirse.. Evlilik onun sanatım öldürecek! Söylenen- ler, hattâ yazılanlar bu. Başını sal- liyor Suna, "Hayır, diyor, yok hiç birinin aslı! Eşim bir gün olsun ba- na engel olmamıştır. Çalışma de- memiştir. Bir tartışmamız olmuşsa, o da benim o gün kemana çalışma- dığımdan olmuştur. Gerçek bu. Ama ben beşbuçuk yaşından beri hiç kendi hayatımı yaşamamıştım. Ke- manıma çalışıyordum. Çalışıyor- dum ya, biraz da kendimi yaşamak istiyordum. İstanbul, pisliği, denizi, vapur dumanı, martısıyla sarmıştı beni. Seviyordum. Çocukluğumu bi- lemedim, genç kızlığımı hileyim gi- bilerden bir duygu, bir istek vardı belki içimde. Kendimi İstanbulun içine bırakıverdim. Süslenmeği sev- dim. Eğlenmeği sevdim. Kocamı sevdim. Sonra, baktım yetmiyor bunlar. Bir yerde bitiveriyor. Be- nim dünyam, yaşamam gereken dünya bu değil. Dünyalarımızın ay- rılığını sezince de, Ömerle kemanı- mı, kitaplarımı alıp Ankaraya gel- dim. Ankarada rahatım. Günde dört beş saat keman çalışıyorum. Kon- serler veriyorum. Memnunum." Kan, evliliğin bir sanatçı- nın verimliliği, sanatçı kişiliği üze- rinde menfi bir etkisi olacağını ka- bul etmiyor. Bekârlığın da öyle. "Önemli olan dünyaların bir olması, bir denge kurulması." Yeniden ev- lenmeği düşünmüyor Bana öyle geldi ki, "şimdilik" düşünmüyor. Sevdiği bestecileri sordum. Bir iki ad s k istedi, sonra bunun ge- reksizliğini belirtti. "Ben, dedi, mü- ziği seviyorum!" Yeniden doğsa ge- ne müzikçi olmak istiyor. Suna için yarın diye bir şey yok. Para, han, VE DÜNYASI hamam, şu bu önemli değil Kişi gü- nünü, yaşadığı günü değerlendire- bilmen, önemli olan bu. Acının da, aşkın da, sanatın da, eğlencenin de tadını mal "— Acının da mı?" diyorum. v ta gülüyor. ” , diyor, acının da tadı var. Onur da tadını çıkarmalı.." "— Acının tadını çıkarmışa ben- ziyorsunuz?" diyorum. Gene gülüyor. Ama bu kere gü- lüşünün bir yerlerinde biraz acının tadı var. öyle seziyorum. Artık ge- çe hayatı, süslenme onun için de- gil. Yatağına uzandığını , bir günün hesaplaşmasını yapıyor. Düşler ku- ruyor. mış, mutlu, yalın düş- unanın en önemli yanlarından biri de ülkücülüğü. Anadoluda önü- müzdeki yıl uzun bir turneye çık- mak istiyor. Bölge konserlerinin gördüğü ilgiyi heyecanla anlatıyor. yecandan, mutluluktan yerinde du- ramıyordu. "Ben, diyor, bu ülkenin bir sanatçısıyım. Ülkeme, toplumu- a karşı bir sorumluluğum var. AKİS, 24 NİSAN 1961