YURTTA OLUP BİTENLER nisbetler de hatalı tesbit edilmişti. İktidar iyi niyetini gösteriyor ve bir indirim yapıyordu. Ama bunu müba- lâğa etmek caiz miydi? Komite, Hü- kümet tasarısının geri alınmasını is- tedi. Mesele, 147ler meselesine dön- sarının geri alınmasına sebep yoktu. Hükümet pek âla Temsilciler Meclisi - ne gidebilir ve haklı olduğunu anla- tabilirdi. Böylece is, umumi efkâr ö- nünde tartışılır, herkesin görüşü or- taya çıkardı. Arazi vergisi köylüye bir yük yüklemiyor değildi. Ama kö- tü diller bu paranın köylüden, memur maaşına zam yapmak için alındığı propagandasını yaymışlardı. Halbu- ki; bu parayla, okul yapılacaktı. Köy okulu! Ayrıca köy yolları ve köy iç- me sulan için de daha fazla tahsisat ayırmak kabil olacaktı. Bunlar açık açık anlatılırsa, Bütçenin o fasılla- rında bir gedik verilmemesi gerekti- $i bildirilirse Temsilciler pek âlâ ma- kul davranabilirlerdi. Sonra, C.H.P. lileri bir başka dert üzüyordu: Rakip partiler bu zamların eli .P. ye yıkıyorlardı. .P, tidara geliyordu ya, a ezme politikası tekrar başlamıştı! C.H.P. liler bunun doğru olmadığım göster- mek fırsatını kaçırmamışlar ve b ğurda mübalâğaya bile kaçmışlardı. Mecliste, pek âlâ partiler arasında bir mütareke yapılabilirdi. Zira, bü- tün inkârlarına rağmen, arazi vergi- sine zam Ekrem Alicanın, şimdi bu yükü C.H.P. nin sırtına vermek için cansiperane çalışan Y.T.P. nin Genel Başkanının marifetiydi. Hem Alican ammı 15 misil olarak tesbit et- eni "Bakan nisbeti liler şüphesiz rahat nefes alacaklar ve anlayış göstereceklerdi İmtihan, tahminen önümüzdeki perşembe günü başlayacaktır. Taraf- lar eğer iyi not alırlarsa bu, bir di- kenli meseleyi iç politika çekişmele- rimiz arasından çekip alacaktır. Ta- bii, Alicanı azot misali açıkta bıra- karak! Partiler Küçük başın büyük derdi Bitirdiğimiz haftanın ortalarında . Nisan güneşi başkent sokaklarını kavururken genç bir fe- dam Necatibey caddesini seri adım- larla geçti ve sol tarafta bulunan ik' katlı, koyu kahve rengi badanalı bi- nanın merdivenlerini tırmanmağa başladı. Koyu kahverengi (o badanalı binanın ikinci katında A.P. Genel Merkezi bulunmaktaydı, Genç adam, ikinci katın merdivenlerini çıktıktan 16 sonra sahanlıkta derin bir nefes aldı ve sağ karşısına isabet eden dairenin pl tıkırdattı. Kısa bir müddet bekledi, sonra sessizce içeriye süzül- dü. Kapıdan girince tam karşıda ge- niş bir salon bulunmaktaydı. Salon- da bir takım mühmel giyinişli adam- lar oturmuşlar, sohbet ediyorlardı. enç adam onlara doğru ilerledi ve: — Efendi ben gazeteciyim. İ- çinizden biriyle konuşmak istiyorum" dedi. Bu sözler, a, birden harekete geçmelerine sebep u. A- lelacele toparlandılar. İiiinden biri yerinden kalkarak: — Peki efendim, bir dakika" de- di ve sonra yan odalardan birine gir- di. Anlaşılan ooradakilerden hiç biri a la selâhiyetli değildi. Nite- müddet sonra selâhiyetli A.P. li gözüktü. Yan odadan çıkan selâhi- yetli zat, uzunca boyluydu ve kahve- rengi bir elbise giymişti. Genç gaze- teciye doğru ilerledi: — Buyrun, ben Cevdet Perin... Ne konuşmak istemiştiniz?" Sonra, etrafının pek kalabalık ol- ESER farkederek ilâve etti: çeriye ge orada daha whaei konuşuru İç odaya geçtiler. Genç gazeteci ilk sualini girizgâha lüzum görmeden sordu. A.P. ile Y.T.P. nin birleşip ai soruluyordu. Sualini zetle yen muhabir: Bu hususta ne düşünüyorsu- üz” diye ilâve etti A.P. nin selâhiyetli ağzı evvelâ başını yana eğerek suali dinledi ve sonra birden sertleşerek: Kemal Kurdaş Demokrasiye inanınca.. "— Artık bu meseleye bitti naza- rıyla bakabilirsiniz. Bitmiştir, artık birleşilmez" dedi. Sonra da, bu konudaki düşüncele- rini izaha girişti. Efendim, onlar ev- vela iyi niyet sahibi değillerdi. Hele Alicanın Kastamonu konuşması bir çuval inciri berbat etmişti. Üstelik onlar ateş olsalar cirimleri kadar yer yakarlardı. Perin bunları ifade ederken pek sertleşiyordu. Anlaşılan D.P. nin mirasçıları arasındaki soğuk hava buza inkılap etmişti. Perin da- ha sonra, Y.T.P. ala İhtilal Hüküme- tiyle pek sıkı-fıkı olduğunu, cesareti vatandaşın reylerinden değil, bu ya- kınlıktan aldığım ifade ediverdi. Kalb kalbe karşıdır Ayn saatlerde bir başka -muhabir de bir başka partinin genel mer- kezinde bir başka selâhiyetliyi konuş- turmağa çalışıyordu. Bu başka parti LE, konuşmağa müheyya parti- ci ise Y. T.P. nin Genel Sekreteri deh- şetli İrfan Aksu idi. Aksu koltuğun- da hafifçe sağa ii muhabirin sualini umursamaz tavırla dinle- di ve: — Katiyyen, katiyyen böyle bir şey yok! Önce ortada bir mesele olur, ondan sonra, üzerinde imal-i fikr edi- lir. Halbuki böyle bir mesele bahis konusu bile değil" dedi. Fakat muhabir ısrarla devam et- ti: “— Yâni, İrfan bey, A.P. ile bir- leşmekten bir fayda mülâhaza etmi. yor musun Aks su bu “ali de aynı umursa- mazlıkla karşıladı: "— Yok kardeşim, ediyo- rum, A.P. ile birle mek il bir şey yok. A.P. daha kaç ilde teşkilât ku- rabilmiştir ki? Biliyorsunuz, geçici kanuna göre partilerin seçimlere ka- tılabilmesi için en az 15 ilde teşkilât kurmaları lâzım. A.P., seçimlere bile katılacak vaziyette değildir. Böyle bir parti ile birleşilir mi hiç 2" Daha da sertleşerek devam etti: — Hele onlar bir parti olsunlar, sonra konuşuruz." Bundan sonra Aksu, pembe renkli gözlüklerini takarak partisinin kuv- veti hakkında izahat vermeğe başla- dı. Kaç ilde teşkilât kurduklarını an- lattı ve seçimlerde başarı kazanacak- larım ifade etti. Ancak, haftanın sonunda Cevdet Perinin iftiharla patlattığı bomba çingenelerin reisi olan çeribaşı A.P. ve girmiştir!- İrfan Aksu üzerinde nasıl bir tesir yapmıştır, bunu öğren- mek mümkün olama işin doğrusu Aslında her iki parti de birleşmeyi arzu ediyorlardı Ne var ki bu arzu, Alicanın atağıyla -Kastamonu ko- AKİS, 24 NİSAN 1961