“değiller miydi? Bunları kim hallede- bilirdi? Başbakan Adnan Menderes! O halde gazete sahiplerinden bir he- yet gidip kendisini görmeli, basının maddi sıkıntılarının berteraf edilme- si ricasında bulunulmalıydı gazete sahipleri her şeye rağmen he- yet halinde, ihtiyaçlarını bahis mev- zuu etmek için başbakana, gitmeyi yakışıklı bulmadılar. Gazete sahipleri kadarım göze alamayınca buz çöz- me meraklıları başka bir formül bul- dular. Hazır ellerinde ("İstanbulun İmarı" meselesi de vardı.. Başbakan- dan o mevzuda izahat rica etmek ü- zere bir basın toplantısı tertiplene- bilirdi. Hâdiseden Sendika İdare Heyeti- nin doğrudan doğruya resmi haberi olmadı. Selim Ragıp Emeç Başbakan nezdinde gerekli teşebbüsü yaptı. Fakat Sendika mensupları da, bir ekseriyetlerile, bu ise "yan cebime" diyorlardı. Hiç biri itiraz etmedi. Te- şebbüs yapıldı, iyi karşılandı -tabii- ve basın toplantısı bir küçük tehir- den sonra pazar günü saat 10.30'a ka- rarlaştırıld ..................... Ertesi gün, bütün gazeteler birin- ci sayfalarının üst katını Kabataşta dinlediklerine hasrediyorlardı. Müte- akip nüshada da çeşitli kalemler va- sıtasıyla "İstanbulun imarı" adı ve- rilen politik hamle övüldü ve övüldü.. "İstanbulun İmarı He beri İstanbullular şe- hirlerinde bir takım değişiklikler yerlerin yıkıldığını görüyorlardı. Sonra, ağaç kesme ha- diseleri gazetelere aksedince bu “bom- bardımana uğramış" halin İstanbu- lun imarına başlangıç olduğunu anla- dılar. işin değişik tarafı imarın İs- tanbul Belediye Başkam değil, Türki- ye Cumhuriyeti Başbakanı tarafından Idare edilmesiydi. Adnan Menderes, yanına resmi sıfatları itibarile selâ- hiyetli kimseleri alıyor, şehri kara- dan ve denizden dolaşıyor, şuranın yıkılması, şuranın açılması, şuranın düzeltilmesi hususunda direktifler ve- riyordu. Direktiflerin yıkmayla a- latkalı kısmı ise -en kolayı- derhal tatbike konuyor ve kazmalar faali- yete geçiyordu. Bunun fevkalâde bir gaye olduğu- nu görmemek için insanın aklım çırması lâzımdı. Hakikaten İstanbul, yelli baştan ele alınmaya muhtaçtı ve devletin belediyeye yardım eli u- zatması mükemmel bir şeydi. Fakat pek çok kimsenin aklına gelen bir su- al, Kabataştaki hasbıhal' sırasında muhterem basın kodamanlarımızın diline inmedi. Neden bu harekete me- seli 1955 veya 1957 senesinde değil AKİS, 24 NİSAN 1961 de, 1956'da başlanmıştı? 1956'da şartlar böyle bir teşebbüse müsait hale mi gelmişti? Hükümetin bu işe sarfedecek bir bütçe fazlası mı var- dı ? Öteki islerin hepsi halledilmiş, sı- ra İstanbula -ve Ankaraya- mı düş- müştü? Meselenin mali portesi ney- di? Bunun karşılığı nereden tenlin edilecekti? Nihayet şehirlerin bir plan dairesinde ve uzun vadeyle imar edildiği, plansız imarın ne kadar iyi niyete dayanırsa dayansın keşmekeş doğuracağı bütün şehircilik mütehas- sıslarının üzerinde ittifak ettikleri v$ hâdiselerin doğruluğunu ispat et- tiği bir husustu. Evet, neden bu gü- zel harekete dün veya yarın başlan- mamıştı da, bugün girişilmişti? Bu sualin cevabım aramak için sa- hibi D.P. İl İdare Kurulu, başyazarı ise İstanbul Vilâyet Meclisi âzası o- lan İstanbul Ekspres gazetesinde çık- mış ve Adnan Menderesle bir hasbı- halin intibalarıni nakleden yazıyı o- kumak lâzımdı. Başbakan altı sene- lik müthiş kalkınmamızın muazzam eserlerinin vatan sathına münferiden yayılmış olduğu kanaatindeydi. "Doy mak bilmeyen ejder" ise bunlara lâ- yık oldukları mutena ehemmiyeti vermiyordu. Bu yüzden şehirlerdeki vatandaş D.P.'nin nasıl memleket hayrına çalıştığının farkına varmı- yordu. O kalkınmaya gitmiyor muy- du? Kalkınma onun ayağına gele- cekti. Hem Adnan Menderes İstan- bul milletvekili değil miydi? İstanbul- lu hemşehri makuldü ve kadirbilirdi. D.P. iktidarının nasıl çalıştığını ken- di şehrinde gözlerile görünce, onun eserlerini karşısında bulunca... Evet, görünce ve bulunca ne olacaktı ? Baş- bakan bir şey ilâve etmiyordu ama, gazeteye göre reyler de 1958'de D. P.'ye akacak, böylece büyük şehir- ler kazanılacaktı. Şehirli iliş görecekti ki iktidar iddia olunduğu gibi sıkıntı ve müşküller içinde de- Zil, hâlâ yeni yeni hamlelerin başlan- gıcındaydı. Ama, icraat gene beğenil- mezse? -Ki, bir icraatın müsbet ne- tice vermesi için ne niyetlerin halis- liğinin, ne gayenin mukaddesliğinin kâfi gelmediğine meşhur "Kalkınma" Ml sonundaki iktisadi vaziyeti- iz şahiddi ve yeni tecrübeye hiç ila yoktu-. İcraat gene beğenil- mezse? Adnan Menderes Kabataşta- > ki toplantıda bir La Palisse hakika- tini ifade etti: 1958'de D.P. çekilip gidecekti. Şeriatın kestiği parmak acımazdı. Basında akisler oplantıyı takip eden günlerde İs- ç T tanbul gazetelerinin hemen hep- sinde parlak yazılar. Başbakan Ad- nan Menderesi İstanbulun imarına teşebbüs ettiği için öven yazılar çık- tı. Teni Sabaha göre. Menderes İstan- bulu üçüncü defa fethedecekti! -İlk iki. Fatih Mehmeh lI. ve Atatürk idi-. Vatan, buzların çözülmesi karşısında şairane cümleler yazıyordu; memle- ketin birliğini, istikrarını, selâmeti- ni saadetini tehdit eden kötü bir ef- sun artık bozulmuştu, zira Baş- bakan kendilerini kabul etmişti. Son Posta bayram havası içindeydi. Mil- liyet iki fıkracısının -Peyami Sefa ve Ulunay- metih yarışlarına sütun- larını saha yapmıştı. Bir tanesi “Kalkınma ve imar mevzuunda Baş- vekilin her türlü itiraz ve tenkidlere rağmen hedefe ne enerjik bir İsrarla gittiğini hatırlayanlar için İstanbulun uzun yıllardanberi gördüğü bir rü- yanın hakikat haline geleceğini şüp- he ile karşılamaya imkan yoktur" derken öteki ilâve ediyordu: "Bu ka- dirşinaslık minnetle anılacak bir ta- savvurdur". Nitekim aynı gün Hür- riyet de Adnan Menderesi şöyle övü- yordu: “İyi tarafı şu: Adnan Men- deres kulaklarına pamuk tıkayıp işe koyuldu". Bu akisleri iktidar organ- ları hani hani yayıyorlardı. Bir müddet sonra demagoji maki- nesinin faaliyete geçmesini de bekle- mek lâzımdı. İşte, çalışmak imkânı yoktu. Bazı mel'un kalemler, bizzat büyük basının alkışladığı böyle ulvi gayeleri halkın a kötüleme- ye, küçük düşürmeye « Galıyodl alı, ürkiyede iktidarlar, ic- raatı demokratik haklara el sürme- den yapmakla' mükelleftiler. Başba- kan gazetecileri davet edip "arka- daşlar, el birliğiyle şu demokratik re- jimi teminat altına alalım, bana yar- dım edin" dediği gün onun yardımına koşmayacak aklı başında insan ta- savvur olunamazdı. Ama İstanbulun, Kalkınmayı büyük şehirlinin görme- yen vie sokmak gayretile ve ne plânı, e hazırlığı mev- cutken “birader, bizde de başka tür- lü iş yapmak zaten mümkün değil- ir" diyen şarklı kafaların desteğile imara kalkışılması! Bu, tutmayacak duaya amin demekti. İşte Kalkınma enilen ve aslında iktisadi bir iş ol- duğu halde "Mili İstiklâl Savaşı" gibi pohpohlu isimler takılarak ikti- sad kanunlarının dışında yürütülme- ye çalışılan ve aslında bu memleke- in hakikaten ihtiyacı olan hamlenin neticesi: İçinde bulunduğumuz ikti- sadi vaziyet Milli "Korunma Kanu- nu, onun tatbikatı ve piyasamız. Ni- işin iyi tarafı" di- ye alkışlanan hareket. 23