TİYATRO Ankara “Babamızın Evi..." Devlet Tiyatrosu, Üçüncü Tiyatro- da, mevsimin üçüncü eserini bir Amerikan komedisiyle verdi. Howard Lindsay ile Russel Crouse'un birlikte yazdıkları eser o"Babamızın Evinde Hayat" adım taşıyor. Nurettin Se- vin'in tecrübeli kalemiyle ve akıcı bir dille sahnemize çıkmış olan bu komediyi, aslından veya tercümesin- den, okumak fırsatını bulmuş olan- lar, ilk bakışta, halkımızın kolay ko- lay ilgilenemiyeceği bir tiyatro ese- riyle karşılaştıklarını sanırlar. Ame- rikalı yazarlara ele aldıkları konu, hemen har seyircinin sahnede gör- mekten zevk alacağı bir aile çevresi- ni, günlük hayatın çeçitli "an" ları içinde renkli, canlı bir şekilde tasvir etmekte, psikolojik yönlerini da belir- terek islemekte ise de, gerek bu tas- virin, gerek psikolojik tahlillerin çok ” ri" , çok "amerikan" kaldığı, he- le vakada önemli bir yar tutan "vaf- tiz" meselesinin esere çok "hristiya- nı" bir hava vereceği Samsun kapı- lırlar. Bunda da tamamiyle haksız değillerdir, çünkü gerçekten eserde Amerikan ailesinin, yaşayışının, ha- yat görüşünün, dini konulardaki pe- şin hükümlerinin ve buna karşı Ba- bada ve Büyük Oğulda ifadesini bu- lan kuvvetli tepkilerin yerli rengi çok kuvvetlidir ve geriye kalan, herkesçe paylaşılabilecek mahiyetteki, davra- nışlarla duyguları gölgede bırakma- sından korkutabilir. Sahnedeki oyun Bu gözle bakınca "Babamızın Evin- deki Hayat'ı sahneye koymuş olan Yıldırım Önalı övmek yerinde eter. Hüseyin Mumcunun, bu yüzyıl başlarında oldukça varlıklı bir Ame- rikan ailesinin interieur'ünü veren, temiz dekorları içinde, ilk reji dene- mesini yapmış, üstelik eserin, başro- lünü -zaman zaman "Şair Ruhu" nun Oarnelius'unu hatırlatmakla beraber- inandıncı bir kompozisyonla canlan- dınıuş olan Yıldırım Önal konunun yadırganmamasında, hattâ benimsen- mesinde birinci derecede âmil olmuş- tur. Bütün "hesabi" ligi ve "iş ada- mı" mizacı içinde karısına, çocukları- na, evine ve "fikir" teriyle "inanç" larına sıkı bağlarla bağlı Babayı se- vimli ve renkli bir tip halinde yaşat- maktadır. Yıldırım Önaldann sonra, belki ay- nı derecede, eserin "tutmasına" âmil olan bir sanatçı da Anne rolünü oy- nıyan Nedret Güvençtir. Bu değerli sanatçı, her çeşit role intibak etmek- te gösterdiği büyük kaabiliyeti, hele AKİS, 20 ŞUBAT 1961 kadınlığı ve zarafetiyle oyununu de- gerlendirmesini iyi biliyı Diğer roller tâli olmakla beraber Büyük oğul Clarence'da Yalın Tol- ga, sevgilisi Mary'de Elçin Saraçoğlu, Protestan rahibi Dr. Llody'da da Ke- rim Afşar ifadeli oyunlarıyla seçili- yorlar, eserin havasını tamamlayan güzel tipler çiziyorlar. Hâle Erenin çizdiği okostümler, hele Nedret Güvençin giydikleri, göz- leri okşıyan bir güzellik ve zerafette. Yalnız erkek kostümleri, o realizyon bakımından, biraz kaba ve iğreti gö- rünüyorlar. Londra Tiyatro bolluğu Londrada çeşitli Otiyatro nevilerini kucaklayan, irili ufaklı, elliye ya- kın tiyatro var. Sayılı günler için Londraya uğramış bir tiyatro mü- nekkidinin bu kadar çok tiyatroyu birer birer (o dolaşması, oynadıkları eserlerin hepsini görmesi elbetti im- kansız. En önemlilerini, en beğenilen eserleri seyretmekle yetinmesi lâzım. Ama işte asıl güç olanı da bu. Çünkü en beğenilen temsiller için yer bula- bilmek haftalarca obeklemeğe bağlı. Bu durumda, kısa bir zaman için Londrada kalan bir tiyatro hastası, şifasını bulmadan dönmek zorunda kalabilir. Bereket versin Londrada gerçek tiyatro âşıklarına, hele Türk- lere, hizmet etmeyi vazife bilen bir British Council var. Onun nüfuz ede- mediği yerlere, kulis arkasından sız- masını bilen -Ossia Trilling gibi- bir iki meslektaş dost da bulunursa bir hafta içinde sekiz, dokuz temsil gör- mek kâaabil olur. Tabii, matineli su- vareli tiyatrolara taşınmak şartıyla.. Bu da, hayatlarının mühim bir kıs- mını loş tiyatro salonlarında geçiren çoğu münekkidlerin nasibidir Lawrence sahnede Londrada, garip bir tesadüfle, İki büyü komedyenin oynadığı iki yeni piyesin ikisinde de Fesli roller var. Bunlardan biri Haymarket'de oynanan Terence Battigan'ın son pi- yesi 'Ross" tur. Bu mevsimin en çok rağbet gören temsili de bu. Çünkü eser, adı etrafında efsaneden farksız bir hava yaratılmış, olan ünlü İngiliz casusu Lawrence'ın hayatını canlan- diriyor. Bsere adını veren kahramanı -Ross, Lawrence'ın takma adıdır- in- gilterenin en büyük (aktörlerinden biri olan Sir Alec Guiness oynuyor. Osmanlı ve İngiliz İmparatorluk- larının çetin mücadele yıllarının bu ünlü simasını sahnede görmek insa- na gerçekten heyecan veriyor. Lon- dradaki Türkler arasında, Lawrence'- ın bize esir düştüğü zaman, başına gelenleri iyma eden sahneden dolayı, çeşitli tefsirler yapılıyor, aleyhimize neticeler de çıkarılmıyor değil. Ama temsil dikkatle seyredildiğinde, Rat- tigan'ın Lawrence'ın "Hatıralar" ını esas tutarak Arap dünyasını aleyhi- mize ayaklandıran ve kendi memle- ketine çok şeyler kazandırma bu zeki ve esrarlı adamın hayat çizgisini ol- duğu gibi vermek en, bu uğurda kat- landığı fedakarlıkları ve zaman za- man kendi amirlerinden -bilhassa as- keri makamlardan- gördüğü anlayış- sızlıkları belirtmekten başka bir mak- sat gütmediği farkediliyor. Londradaki bazı Türkleri rahat- sız eden, Lawrence'ın bize esir düştü- gü zaman, homoseksüel otemayülde olduğu belirtilen, askeri valinin -ken- disini söyletmek, belki de küçük dü- şürmek için- ona verdiği cezadır. Bu cezanın ne olduğu gösterilmiyor, söy- lenmiyor da. Ama cezayı çektikten sonra Alec Guiness'in yerde sürüne- rek tamamiyle bitmiş, çökmüş bir halde Valinin yanına getirildiği sahne çeşitli tefsirlere yol açabilecek özel- likte... Sir Alec oyununa, erişilmesi güç bir ifade vererek, bu sahnede çektiği ağır cezanın maddi, mânevi bütün ıstırabım dile getiriyor. Askeri Vali de bu cezayı ona kâfi görmüş olacak ki kendisini serbest bırakıyor. Rivayete göre Lawrence, ondan son- ra casusluk faaliyetine son vermiş, münzevi bir hayata çekilmiş, asıl adından, rütbesinden vazgeçerek, Od defa, Ross takma adı altında, İngi- liz Hava Kuvvetlerine (o gönüllü er 31