YURTTA OLUP BİTENLER selerin dahi İnönünün partisini is- tikran sağlayabilecek tek parti ola- rak görmelerini kolaylaştırmakta, bu suretle bir küçük muvazene kurmak- tadır. Ama asıl mesele, İnönünün ge- çenlerde mesai arkadaşlarına söyle- diği gibi memleketin yüksek menfa- atidir. Memleketin yüksek menfaati ise ihtilâl sonralarının bu tabii -ve Gürselle M.B.K. nin vatanseverliği sayesinde bizim ihtilâlimizin payına düşeni pek ehemmiyetsiz- karışıklık- larım asgari sarkıntıyla geçiştirmeyi gerektirmektedir. Ancak, bitirdiğimiz hafta Karan- fil sokağa aksettirilen haklı şikâyet- lerin adedi durmadan yükselir ve ora- dan buradan tadsız haberler gelirken C.H.P. idarecileri kendilerinin iel dikleri anlayışın bir eşini görme ar- zularım hiç kimseden mi di. Zira C.H.P. idarecileri, samimi surette kader birliği etmiş Kimseler arasında karşılıklı güvenin mevcu yetini şart görmekteydiler. Hükümet Ağlayan nar, gülen ayva Emekli öğretmen o başını iki tarafa sallıyarak muhatabına: — Bu koltuk Tahtakılıç için a- rayıp bulunulmaz nimet... Bir yığın o- kul, bir yığın talebe, bol kürsü ve na- mütenahi konuşma imkânı...Tahtakı- lıç da bilirsiniz, bunlardan pek hoş- lanır" dedi. Muhatabı kaşlarım yukarı kaldı- rarak omuzlarını silkti. Herhalde "bilmem" demek istiyordu ama zih- ninde beliren istifhamın kendisini ra- hatsız ettiği belliydi. ikaten geride o bıraktığımız hafta içinde İhtilâl Hükümetinin iki Bakanının adı dillerde en fazla dola- şan isimler oldu. Kızıloğlu ve Tah- takılıç hemen her sohbette ismi ge- çen, hemen her politik tartışmada bahis konusu olan Bakanlardı. Kari- katüristler ise bütün hafta boyunca bilhassa Milli Eğitim Bakan vekili- nin soy adından bol bol faydalandı- lar. Mesele, İhtilâl Hükümetinin iki Bakanının biraz yersiz, biraz sinirle- rine hakim olamamaları neticesi 147 ler hikayesiyle ilgili bir takım sözler sarfetmelerinden doğuyordu. Bakan- ların beyanları gerek umumi efkâr- da, gerekse politik çevrelerde pek hoş karşılanmadı, manalı tebessümlere yol açtı. Gerçi ihtilâlin eski İçişleri Baka- nını yalandan tanıyanlar, Başbakan Yardımcısının sözlerine pek fazla hayret etmediler. Eski İçişleri, yeni Devlet Bakanının 27 Mayıstan bu ya- na, buna benzer beyanatlarına rast> 16 Ahmet Tahtakılıç İsminle bin yaşa lanmamış değildi. Kızıloğlunun geçen hafta içinde söylediklerinden pek sivri olanları gazete sütunlarında ar- zı endam etti. Ama Tahtakılıç için doğrusu istenirse aynı şeyler düşü- nülmüyordu. Yem kabineye Çalışma Bakanı olarak girdiğinde umumi ef- kâr, "Eh" demişti, "C.K.M.P. den bir Bakan tâyini lüzumluysa buna liya- kati olan tek adamı seçip çıkarmış- lar. Bravo!." Ama Tahtakıhçın -ziya- desiyle sinirlenmesinden olacak- ge- ride bıraktığımız hafta içindeki tu- tumu bu sözleri sarfedenlerin ümitle- rini kursaklarında bıraktı ve dudak- larında aşağıya doğru hafif birer kıvrıntı meydana getirdi. Olayların bu minval üzere seyret- tiği geçen hafta içinde oTahtakıhçı Bütçe Komisyonundan içeri elinde dosyalarla bir defa daha girerken gö- renler pek sinirli olduğunun farkına vardılar. Bakan toplantının başlan- gıcında salonda bulunmuyordu. Üni- versiteler bütçesi görüşülürken, Mil- li Eğitim Bakan vekilinin bulunma- yışına Temsilciler Meclisi üyesi Be- dii Feyzioğlu itiraz etmiş ve Tahtakı- hçın çağırılmasını talep etmişti. Sa- londa bulunanlar gene bir bombanın infilâk etmek üzere olduğunu o za- man anladılar. O gün, mütadları hi lâfına M.BK. nin iki emekli genera- li, Sıtkı Ulay ve Fahri Özdilek de Bütçe Komisyonu müzakerelerine ka- tılmışlardı. İki M.B.K. üyesi teklif yapılınca yerlerinde hafifçe kıpırda- dılar. Bakan salona girdiğinde hava adamakıllı o elektriklenmişti. Bedii Feyzioglu, yerinde doğruldu. Kale- miyle gözlüğünü düzelterek, roman- tik sesiyle: - Gerçi bu mesele hakkında Hü- kümetin bir prensip kararına varma- dığım bu mesele dediği 147 ler mese- lesiydi- geçenlerde Bakanın ağzından öğrenmiş bulunuyoruz. Ama bu ak- saklığın Oomuhasebesi (oyapılmış mı- dır?" dedi. Kendisini Cemal Reşit E- yüboğlu destekledi ve sahne Tahtakı- lıca terkedildi. Tahtakılıç, yerinde doğruldu. He- yecanlı, daha ziyada sinirliydi. Keli- melerin arasında uzun boşluklar bı- rakıyordu. ri Şimd Şey... Muhterem ar- kalanlar... Şu "noktayı ayrıca belirte- yim. 27 Mayıs inkılâbının ana vasıf- niversiteye verilmiş (olması inanca esas alınmalıdır" Bakan, böylece İhtilâl Hükümet- lerinin Üniversiteye olan inançları- nı ortaya koyuyordu. Daha sonra Ko- misyonda bulunan Rektörlere hücu- ma yeltendi: "— Kaldı ki Rektör ve Üniversite öğretim üyelerinin bu konuda konuş- maları, bu konuda bir suale muhatap olmaları mümkün değildir. Kanunun kabulü veya değiştirilmesi teşrii kuv- vete aittir." Tahtakılıç bu sözleriyle 114 sayılı kanunun tâdili veya ilgası- nın M.B.K. ile halkoyu arasında hal- li gereken bir mesele olduğunu orta- ya koymak istiyor ve sakalla bıyık arasında mütemadiyen oynuyordu. Beam etti: — Hükümet üyesi ve Milli Eği- tim Bakam olarak söylüyorum. 114 sayılı kanun hakkında Hükümetin ye- ni aldığı bir karar yoktur" Bir iki sa- niye durakladıktan sonra sözlerini bitirdi: — Ümit ederim ki arkadaşların bu konuda artık soracakları fazla bir şey yoktur" Bakanın ümidi pek boşa çıkmadı. Komisyonda (bulunanlar işin dipsiz kile boş ambar misali olduğunu anla- mışlar, biraz da ısrardan bıkmışlardı. Eh, Hükümetin elinde bir de fedai Bakan mevcutta. Ne kadar bağırsan, ne kadar çırpınsan laftan ileri gidi- lemiyecekti. Meselenin böylece halle- dildiğine M.B.K. nin iki emekli gene- rali de kanaat getirmiş olacaklardı ki daha fazla Komisyonda kalmadılar ve Meclisi terkettiler. Aslında herşey haftanın başsında başlamış ve süratle inkişaf etmişti. Bütçe Komisyonunda Milli Eğitim Bütçesi konuşuluyordu. Temsilciler Meclisi üyelerinden birkaçı 147 ler AKİS, 20 ŞUBAT 1961