KİTAPLAR Güzel Avrat Oto (Tarık Dursun K. nın hikâyeleri, Düşün Yayınevi, İstanbul o Matbaası YUŞ, su biyatimiz- da, bilhassa edebiyatımızın küçük hikâye bölümünde, uzun zaman u- mut uyandıran bir ad olarak anılmış- tır, İlk hikâyelerinden bu yana Ta- rık Dursun, daima dikkatleri üzeri- ne çekmiştir. Tatlı bir anlatısı, ko- nuları tâ içinden, can noktasından yakalayan bir ustalığı vardır. Hasan- giller, Vezir Düşü, Rıza Bey Aile Evi ve bir hikâye azmanı olan İnsan Kurdu Tarık Dursunun her biri u- mutları bir kere daha tazeleyen eser- leridir. İşte bu Tarık Dursun (imdi bir kitap daha yayınladı. Düşün Ya- yınevi yayınlan arasında yer alan Gü- zel Avrat Otu adlı iki bölümden iba- ret kitapta 15 hikâye var. Güzel Av- rat Otu adını taşıyan birinci bölüm- de, kitaba adını veren hikâye de da- hil, yedi hikâye yer almıştır. Bunlar Tank Dursunun son yıl içinde yazdı- ğı hikâyelerdir. İkinci bölüm ise, Tank Dursunun 1953 ile 1960 arasın- da yazdığı sekiz hikâyeye ayrılmış- tır. Bu bölümün adı da "İda'dan öte" dir. Güzel Avrat Otunun ikinci bölü- münde yer alan hikâyeler, Sait Faik- ten bu yana altın çağını yaşamış Türk hikâyeciliğinin tipik hikâyeleri ara- sında yer alabilir. Hikâyelerinde, ya- zılarında hep küçük adamlarla, onla- rın maceralarıileuğraşan Tank Dur- sun, bu bölümde gene aynı temi işli- yor. Daha ziyade diyaloglar şeklinde kaleme alınmış olan hikâyelerde, Ege bölgesinin tipik konuşma özellikleriy- le, bütün büyük şehirlerimizin kenar mahallelerinin dillerinin kırmasından meydana getirilmiş konuşmalar hikâ- yelerin ana batlarım teşkil etmekte- dir. Meselâ 1953 yılında yazılmış olan Ida, bir fotoğrafçı ve ailesinin hayat şartlarım, çalışma şartlarım ikibuçuk sayfada gözler önüne seriveriyor. Bir kenar mahalle (o fotoğrafçısı, kansı, çocukları ve sonra altı tane vesikalık fotoğraf çektirmek isteyen bir müş- teri... Müşterinin gelmesiyle htm dük- kân, hem ev olan fotoğrafhanede ge- çen yarım Saat... 1953'ün Tank Dursunu budur. İda'dan öteye atlayın, 1955, 56, 57 ve hattâ 1958'deki hikâyeleri de geçin ve Tarıkk Dursunun o 1960'da yazdığı bir hikâyeye gelin: Kitabın son hi- kâyesi, "İlik". Tarık Dursun bu hi kâyesinde, usun zaman birbirinin ol- muş, ama aralarındaki bağlar kop- mak üzere olan bir çiftin birbirin- den bıkkınlıklarını dile getirmekte- 30 dir. Kadın hastadır, erkeğe göre yor- gun vs yaşlıdır. Erkek, kadının has- talığından bıkmış, yaşlılığından iğre- nir olmuştur. Ama eski günleri, seviş- tikleri günleri de unutup bir kenara koyamamaktadır. Erkek, hasta kadım son defa zi- yarete gelmiştir. Bu ziyaret bir veda Ziyaretidir. Erkek kararlıdır. Kadın da durumu hissetmektedir. İki kişi arasındaki bu hat Tarık Dursunun kaleminde, okuyucuyu da erkekle ka- dının olduğu odaya sokmakta, aynı şeyleri duymağa zorlamaktadır. * Kısasa söylemek gerekirse, ki- tabın ikinci bölümü, Tarık Dursunu tanıyanlar için, onun havasım bilen- ler için değişik hiç birşey getirme- mektedir. Kitabın birinci bölümündeki yedi hikâyeye gelince... Tarık Dursun adı- nı gördükleri için Güzel Avrat Otunu alanlar daha kitabın ilk hikâyesini o- kumaya başlayınca oçarpılmaktadır- lar. Zira, "Yusufçuk-El gitti biz kal- dık" başlığım taşıyan hikâye, okuyu- cunun tanıdığı, bildiği Tarık Dursu- nun hikâyesi değildir. Bu hikâyede de, bundan sonraki hikâyelerde de okuyucunun karşısına bir başka Ta- nk Dursun, bir başka hikayeci çık- maktadır. Hattâ bu hikâyelerin ya- sarına hikayeci demek bile erkendir. Kitabın başında yer alan yedi hikâ- yeyi, yahut hikâye denemesini yazan, bir denemecidir» Hikâye türünü labo- ratuarda denemeye tutmuştur. Tıpkı, Ur kobayın kalbini çıkarıp yerine -farzımuhal- bir farenin kalbini ta- kan illin adamı gibi... Tarık Dursun, yıllardan beri ta- Tarık Dursun kK. Çıkmaz sokakta şıdığı "yarın için umut veren hika- yeci" sıfatından bıkmış olacak ki, hi- kâyelerinde bir yeni şekil, bir yeni hava denemek istemiştir. Bunu ya- parken de zaman zaman Batılı hika- ye ustalarının, modern ustaların et- kisini hissetmiş biraz da Sait Falkin giderayak yazdığı denemeler- den. Alemdağda Var Bir Yılan gibi kitaplardan edindiği havayı eklemiş ve ortaya yarı anlamlı, hikâye tara- fından çok şiiri bol nesir örnekleri koymuştur. Hikâyede, bâzı gençlerin şiirde yapmak istedikleri İkinci Yeni atılışını yapmak istemiştir. Ancak işin dozajım da iyi tayin edememiş- tir. Kendisinin de itiraf ettiği gibi, bir hikayecinin üstüne vazife olamı- yacak kadar çok, şiirle uğraşmıştır. Konudan kaçmak istemiş anut büs- bütün de kaçamamıştır. Kitapta İlk bölümde yer alan hikâye denemeleri- ni okuduğunuz zaman, tamamlanma- okuduklarınız sizi sıkıyor, bunaltıyor. Kitabı elinizden atmak istiyorsunuz. Ancak, hikâyeler çok kısa oldukların- dan, Nasreddin Hocanın meşhur "şu- na deymiş, buna deymemiş" hikâye - sinde olduğu gibi, "hele şunu da bir okuyayım.." diye diye İkinci bölüme geçip limana giriyorsunuz. Kitap baş- tan sona, ilk bölümdeki hava içinde olsa, tahammül edilecek gibi değil. Tarık Dursun niye böyle bir ye* ni yol denemek istemiştir? Niye alı- şılandan kaçmak, kurtulmak gayre- tine düşmüştür? Niye illâ da yeni birşeyler yapmak istemiştir? Bu so- ruların cevabını verebilmek için Ta- rık Dursunun on yıllık (o hikâyeciliği üzerinde durmak gerektir. Tarık Dursun on yıldır hep, "yarın içi umut veren hikayeci" dığı hikâyeler hemen d bir iki hikayecinin, -Sait Faik gibi bir devin ve Orhan Kemal, Oktay Ak- bal gibi bir zamanların iyi hikayeci- lerinin- hemen bir adını gerisinden gelmiştir. Gerçi, bu bir zamanın ger- çekten çok başarılı (o hikayecilerinin hemen ardından gelen Tarık Dursun, o günden bu yana araya başkalarının girmesine engel olmuştur ama, ken- disi de olduğundan daha öteye, daha ileriye geçememiştir. Hikâyeleri bir geniş çerçeve içinde aynı noktada kalmıştır. İşte şimdi Güzel Avrat Otundaki hikâyelerinde Tarık Dur- ittfe, biraz da kendisini aşmak için bir çıkış yapmaya kalkışmıştır. Yaptığı çıkışta başarı kazanmış mıdır? Ya- hut ilerde kazanabilecek midir? Bu soruya Verilecek cevap müsbet olaca- ga benzememektedir Tark Dursun belki, eski yolunda yürüyerek roma- na geçse birşeyler oyapabilirdi, ama denemeye başladığı bu yeni yolda hiç bir yere çıkamayacağını görecektir. AKİS, 20 ŞUBAT 1961