meselesi hakkında hükümetin düşün- celerini sordular. Tahtakılıç, birtürlü hakim olamadığı sinirlerin» verdiği acelecilikle işi savuşturmaya çalıştı. Ama Komisyonda bulunanlar C.K.M.. P, li Bakanın ne kadar acemice ve ne kadar zorlukla meselenin altından kalkmağa uğraştığın» anlamakta ge- cikmediler. Tahtakıhç belli ki iki ca- mi arasında binamazdı. Meseleyi kö- künden halledecek kesin lakırdıyı söyliyemiyordu. 147 Üniversite öğre tim üyesinin işlerine iade edileceğin- den de umudunu kaybettiği için o yönde tavizde veremiyordu. Allah- tan, aşırılıkta Tahtakılıçı gölgede bı- rakan bir başka Bakan ortaya çıktı ve Milli Eğitim Bakan vekili biraz olsun rahatladı. Kızıloğlu bütçe üze- rindeki umumi müzakerelerin bittiği sırada ayağa kalkmış ve Komisyon başkanı Albay Kuytakın muhalefeti- ne rağmen konuşmuştu: ükümet bu meseleyle ilgili bir kanar almıştır. Bir prensip kara- rma varmıştır, 114 sayılı kanun de- giştirilmiyecektiri sözler umumi oefkârda mevcut bir tereddüdü geçen haftanın sonunda izale etti. Halâ bir Milli E- gitim Bakam bulunamayışının sebebi de böylece anlaşılmış oluyordu. Elçiler Yerinde tâyin Bitirdiğimiz haftanın ortalarında bir gün, Ankaradaki Dışişleri ba- kanlığı çevrelerinde belirli bir mem- nunluk seziliyordu, O günkü gazete- ler, A.P. nin Washington mahreçli bir haberine dayanarak Amerikanın yeni Türkiye Büyük Elçisinin adını açıklamışlardı; Raymond A. Hare. Haber Dışişleri bakanlığı için elbette ki bir sürpriz değildi. Zira Birleşik' Devletler yeni Büyük Elçileri için da- ha önce agreman istemişler ve bu ag- reman verilmişti. Ama tayinin res-. men bildirilmesi, I numaralı müttefi- kimizin Ankarada artık son derece mahir bir diplomat tarafından temsil edileceğini bilmenin doğurduğu se- vincin izharına yol açtı. Nitekim Dış- işleri Bakam Selim Sarper haftanın sonunda kendisiyle görüşen bir AKİS muhabirine bu tayinden dolayı şah- sen duyduğu iyi hisleri ifade etti. Tâyin, başkentte başarılı bir tâyin o- larak karşılandı. Hakikkaten, Amerika Dışişleri Ba kan yardımcılarından biri olan ve State Department'in hiyerarşisinde ilk sıraları işgal eden Hare müttefik memleketin en mümtaz on Büyük E- cisinden bir tanesidir. Üstelik, halen 59 yaşında bulunan Hare 1927'de AKİS, 20 ŞUBAT 1961 mesleğe yeni atıldığı yıllarda, viskon- sül olarak İstanbula gelmiş ve Cum- huriyetimizin kuruluş yıllarım ara- mızda yaşamıştır. Fakat Hare asıl Kahiredeki vazifesi (o sırasında ismi dünyaca işitilen bir diplomat olmuş- tur. Teni Büyük Elçinin, Dışişleri Ba- kanı Dean Rusk'ın pek yakın bir me- sai arkadaşı olması buradaki çalış- malarını şüphesiz kolaylaştıracaktır. Aslına bakılıra» İkinci Cumhuriyeti- mizin kuruluşu o şurasında tecrübeli -ve şüphesiz anlayışlı- bir Amerika Büyük Elçisinin Ankarada vazife görmesi Türk - Amerikan dostluğu- nun takviyesinde ziyadesiyle ise ya- rayacaktır. Gerçi Hare, talihsiz sele- Raymond A. Hare ... bir yar gelir bizlere! fi Warren'den pek parlak bir miras devralmayacaktır ama Kkaışılıklı iyi niyet ve mevcut samimi dostluk his- leri Ankaradaki Amerika Büyük E|- çiliğini tekrar başkentin sıcak ve sempatik, köşelerinden biri yapacak- tır. Furya Arpa, ambar ve tavuklar Kır saçlı adamın halinden çok mem- nun olduğu anlaşılıyordu. Mavi - beyaz, hem de alabildiğine gösterişli papyonunu şık sık düzeltiyor ve et rafındaki genç adamlara, gülerek: — Bunu AKİS için taktım. Ben Gribe papyonlu adamıyım ya... Sa- bahleyin düz bir kravat bağlamıştım. YURTTA OLUP BİTENLER hatırlayınca değiştirdim" diyordu. nadı Hikmet Belbezdi. Ye- ni Türkiye Partisi kurucuları arasın- da son dakikada yer almış, daha doğ- rusu son dakikada yer aldırılmıştı. Bundan memnun olduğunu gizle- miyor, gerek hareketleri, gerekse sözleriyle bunu açıkça belli edi- yordu. gün -parti dini i- çin verilen iznin son nü ku- rulan Yeni Türkiye Pattisi kuru- cuları programlarını ve kuruluş a- maçlarım açıklıyacaklardı. Bu sebep- le Belbezin evinde bir basın toplantısı yapılıyordu. Kurucuların hemen hep- si oradaydılar. Alican, Aybar, Belbez, dehşetengiz başyazar Aydın Yalçın, Cahit Talas gelmişler, basın mensup- larının meraklı bakışları arasında toplantıya katılmışlardı. Toplantıda bulunanların hepsi memnundu. Hele basın mensuplarının keyfine diyecek yoktu. Zira haftalardır yılan hikaye- sine dönen ve eğlenceli olmasına rağ- men pek yorucu vodvil sona ermiş, perde kapanmıştı, ingiliz atı, geç de olsa, nihayet doğurmuştu. Gerçi yav- ru zayıftı, iyi beslenmesi, ihtimam görmesi lâzımdı. Ama gene de kuru- doğacağı endişesine bile kapılmışlar- dı. Basın mensupları toplantıda bo- şuboşuna aşina bir çehreyi aradılar. Aradıkları kalın enseli. köstekli bir iş adamıydı ve işin başından beri ken- disini ogörmeğe pek alışmışlardı. Enver Adakanın toplantıda bulunma- masını gazeteciler gülümsiyerek kar- şıladılar ve Hikmet Belbezin neşesi- nin neden ileri geldiğini anladılar. Vodvilin jeneriği Aslında güçlükler, Enver Adakanın altı kişilik kurucular listesini ha- zırlanmasıyla had noktasına erişmişti. dakan, Alicana ve kendisine -teorik olarak bu iki kişiye Yalçın, Talas ve Aybar da yardım ediyorlardı- verilen kurucuları tesbit işinde iyi bir pro- düktör gibi hareket etmişti. Seçtiği altı isim matluba uygun görünüyor- du. Adakan böylece vodvilin ilk per- desini oynıyacakları kendince güzel bir usulle tesbit etmiş oldu.. Ama iş beyaz kâğıt üzerine yazılan isimlerle bitmedi. Kurucular arasında tereddüt devam ediyordu. Nitekim Fuat Arpacının Büyük Handaki yazı- hanesinde yapılar, bir toplantıda her- şeye yeniden başlamayı gerektirecek bir hâdise vukua geldi O gün Alican, Raif Aybar, İrfan Aksu, Hasan Kangal ve Enver Ada- kan Arpacının yazıhanesinde toplan- mışlardı. Kurucular nedense bu defa Belbezin yazıhanesini boşamışlar, ka- rargâhı burada kurmuşlardı. Arala- 17