4 Kasım 1960 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 5

4 Kasım 1960 tarihli Akis Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Haftanın İçinden DERS pünyanın en iyi paylaşılmış nesnesi olduğu bandan asırlarca evvel filozofların en yamanlarından biri tarafından belirtilmiş bulunan mantık bir defa daha hükmünü yürütmüş ve "Üniversite Hadisesi" denilen tadsız mesele hâl yoluna girmiştir. Basiretin galebesi karşılıklı anlayışın neticesidir. Hatanın iyi niyetli me- sulleri yanılmış -veya yanıltılmış- olduklarını kabul et- r, bunun tamiri yollarını açmışlardır. Hatadan şahsen zarar görenlerle kütle halinde endişeye düşen, müessese halinde yaralandığını hissedenler de olgunlu- ğu asla elden bırakmamışlar, azimli fakat vakur tu- tumlarını kaybetmemişler, bir his ve heyecan fırtınası- nn Türkiye üzerinde esmesine imkân vermemişlerdir. Zaten meselenin esasında mevcut bulunan mutabakat anlaşmayı kolaylaştırmış, prensibine hiç kimsenin iti- razı hatırından geçirmediği bir tutumun tatbik ve sah- neye konuş tarzındaki akıl durdurucu gaf süratle telâ- fi edilmiştir. Şimdi yapılması gereken, bu hâdiseden bir ibret payı çıkarmaktır. Memleketi bugün idare edenler ve yarın idare ede- cekler kafalarının bir kenarına koymalıdırlar ki bu millet fütursuz tasarrufları asla kabul etmemektedir. Millet kendi red kararını açıklamanın usüllerini de öğ- renmiştir ve usüller içinde hâdiselerin icabına en uy- gun olanını tam bir sağduyu ile bulup çıkarmaktadır. Milleti Ur dâva etrafında işbirliğine, ideal birliğine ça- ğıranlar bunun boru öttürmekle kabil olmadığını şüp- hesiz görmüşlerdir. "Ben ne yaparsam iyi yaparım", "Yaptık bitti", "Bütün akıl bendedir" gibi formüllerin hiç kimseyi tatmin etmediği, hiç kimse üzerinde tesir bırakmadığı, verdiği bütün neticenin dudaklarda te- bessüm uyandırmaktan ibaret kaldığı son hâdiseler do- layısıyla ik çıkmıştır. “Millet anlamaz", "Bu mil- let böyle id kimdeyse Süleyman odur”, “İsayı, da, Musayı da darıltmak ve Muhammed ile arayı düzeltmemek bize vız gelir", "Biz oy peşinde değiliz, istediğimizi yaparız" neviinden mantık kırıntı- larının da pek mantıki sayılamayacağı bu vesileyle an- laşılmıştır. Türkiyede artık her idare mutlaka umumi efkârın temayülünü kollamak zorundadır ve bütün ta- sarrufların açık mucip sebeplere dayanması şarttır. Hâlen işbaşında olan Milli Birlik idaresi de, yarın işba- şına gelecek siyasi parti de Türk milletine ve onun tem- silcisi Gençliğe bir edebiyatın değil, bir gerçeğin icabı olarak yürekten itimat ederlerse, kendilerini onun üs- tünde değil, onun mütevazi parçası sayarlarsa ve dav- ranışlarını buna göre ayarlarlarsa mutlaka kazanırlar. Son hâdiseler Türk cemiyetinin pederşahi bir cemiyet olmaktan çıktığını, vesayete muhtaç (bulunmadığını, kendi dertlerini ve meselelerini, ama bütün dertlerini ve meselelerini demokratik nizam içinde halledebilecek seviyeye geldiğini en parlak şekilde ispat etmiştir. İdare edenler ve idare edilenler münasebeti böyle bir cemiyet içinde eski basit telâkkilerden sıyrılmış ol- mak lâzımdır. "Tehlike var birleşelim" hitabı bir ger- çeğe dayanıyorsa, sâdece idare edilenler değil, onlardan çok idare edenler bunun icaplarına göre davranmak ve kritik anlarda mutlaka ihtilata yol açacak hareket- lerden sakınmak zorundadırlar. Bir haksızılığın "Aman, gürültü çıkmasın" mucip sebebiyle bu millete kabul AKİS, 4 KASIM 1960 Metin TOKER ettirildiği devirler olmamış değildir. Ama köprülerin altından, hele şu son onbeş sene içinde o kadar bol su akıp gitmiştir ki şimdi herkes memleketçi ölçüleri de- magojik değil, demokratik tarzda anlamakta ve "milli menfaat" bambaşka tarzda telâkki görmektedir. Mil- li menfaat her şeyin açıkça görüşülüp tartışılmasında, her hatanın mutlaka ortaya konulup düzeltilmesi çâre- sinin araştırılmasında, tenkit hakkının, ikaz hakkının n geniş mânada kullanılmasmdadır. Kötü piyesler artık tiyatrolarımızda nasıl yuhalanıyorsa kötü icraat aynı tarzda bir aksülâmele mutlaka yol açacaktır ve bundan kurtulmanın tak çâresi hataya mümkün nisbe- tinde az düşmekten ibarettir. Şimdi, hatadan dönmenin faziletinin bol bol teren- nüm edildiği şu sırada bir , hususun ortaya konması şarttır. Hatadan dönmek elbette ki iyi bir şeydir. Ama daha iyisi bir hata yapıldıktan sonra bunun düzeltilme- siyle yetinmeyip onu doğuran sebepleri araştırmak ve bir daha aynı şartların aynı neticeleri ortaya çıkarma- sına imkân bırakmamaktadır. Her hata, kim ne derse desin, mutlaka prestijin bir belirli kısmını alıp berabe- rinde götürür ve siyasi iktidarlar işte böyle böyle yıp- ranırlar. Milli Birlik Komitesi, bana öyle geliyor ki her şeyden çok etrafını sarmış bulunan kötü teşvikçilere biraz fazla kapılması neticesi gerçeklere yanlış teşhis koyuyor, mübalâğalara düşüyor ve ifrat yolunda adım- lar atıyor. Bunun iyi niyet ve memleketin hayrına his- lerle dolu temiz kalplerin heyecanı neticesi olduğunu kabul etmemek bir büyük haksızlık olur. Ama nihayet, devlet idaresinde niyetler ve heyecanlar vardan netice- nin anak hafifletici veya şiddetlendiriri e sebepleridir. Asıl hüküm neticenin kendisine bakılarak verilecektir. Netice daima kusurlu olursa bunun niyetler ve heyecan sayesinde ilelebet mazur görülebileceğini sanmak ha- yale kapılmakla birdir. ili Birlik idaresi, bu tecrübeden faydalanarak kenti işleyiş tarzını şöyle yeniden bir gözden geçirirse e bir "Etraf'ın kendi çevresinde süratle teşekkül yo- lunda bulunduğunu farkederse "Üniversite Hâdisesi" büyük fayda getirmiş olur. Kapalı sistemler, maddi ve mânevi menfaat şebekelerinin kurulmasını kolaylaştı- rır. Salon telkinlerinde sapık ideolojilerin renkleri ve rüzgârı her zaman tam açıklıkla teşhis edilmez. Cemi- yette müessese olarak ne varsa hepsini kötüleyerek as- lında müesses nizamı yıkmaya çalışan salon nihilistleri tehlikesi başa vurduğu zaman ortaya çıkan kuvvetli iç- kiler gibidir. Bunlara karşı dikkatli davranmak, basit hislerin tatmini uğrunda yanlış istikametlere itilme- mek lâzımdır. Devlet idaresinin bir "mümkünler sanatı" olduğu çok söylenmiştir. Bu gerçeğin karşısına "biz gayrımümkünleri mi mümkün hâle getireceğiz" tarzında klişe sözlerle "çıkmak insana çalım imkânını verir. Ama bunun ötesinde, bir tırnak ucu dahi sağlamaz ve çok geçmeden görülür ki yapılan, hatadan başka şey değil- dir. Bu da çok söylenmiş bir gerçektir: Bir duvarın sağlamlığını anlamak için ona mutlaka kafayı vurma- ya lüzum yoktur. Bunun daha basit ve insanın canını daha az acıtan bin tane usülü vardır. Niçin onlara ilti- fat etmemeli?

Bu sayıdan diğer sayfalar: