İllallah bu adamlardan'! Bi çırpıda ve hiç sebep söylenmeksizin 147 ilim adamının Üniversite- den kapı dışarı edilmesi hata midir, yoksa pek basiretli bir icraat mı, bu tartışılmıyor bile. Hatayı yapanlar dahi yanıldıklarını kabul et- mişler ve bunun telâfisi yolunu açmışlardır. Ama, tasarruf hiç kimseyi sevindirmemiş midir? Böyle bir iddia ileri sürmenin elbette ki imkânı yoktur. Milli Birlik ie aldığı karardan dolayı mmm akm de caktır ve olmuştur. ığı bu derece aşikâr bir davranı lür? Orası alkışçılara bel bile bir nokta üzerinde MUlAka diomiak lâzımdır. Devletin radyosu ve aslında devletin sözcüsü vaziyetinde olan Ana- dolu Ajansı on yıl önce de şikâyet konusuydu, on yıl boyunca da.. Şikâ- yetler hep aynı esasa dayanıyordu: Bu müesseselerin, haber verme fonk- siyonu yerine iktidarın icraatını övme vazifesini sırtlamaları! Hele son senelerde radyonun da, Anadolu Ajansının da ne hale getirildiği herkesin malümudur. 27 Mayısın ertesinde devlet radyosunun devlet radyolusu- nu, devlet ajansının devlet ajanslığını nihayet bileceği hususunda ümit lere kapılmıştık. Heyhat! Ne biri, ne öteki ciddi bir haber organı olma yolunda en ufak iyi niyet göstermiştir ve tabii Menderesin son yılları vel değil ama maksatlı, bir istikamette yayın hâlâ radyonun da, Anadolu Ajansının da alâmeti farikası halindedir. Vak'a nedir? İktidarın bir tasarrufu olmuştur. Bu tasarruf şiddetli mukavemetle karşılaşmıştır. Bütün üniversitelerin rektörleri hareketi protesto maksadıyla istifa etmişler, talebeler dersleri boykot etme ka- rarlarını bildirmişler, yeni ders yılını açma törenlerinin tehirine zaru- ret hasıl olmuştur. Buna mukabil milli Birlik Komitesi kendi tutumunu savunmuş, iyi niyetini belirtmiş, sonra hata olabileceğini kabul ederek bunun telâfisi yoluna sapmıştır. Bu arada davranışı övenler ve tutanlar da çıkmıştır. Böyle bir vaziyette devletin radyosuna ve Anadolu Ajansına düşen nedir? Hâdise neyse onu, tam bir tarafsızlıkla, haber olarak nakletmek değil mi? Ama, hayır. Bu iki müessesenin verdiği, sâdece Mili Birlik Komitesinin yanlışlığını bizzat kabul ettiği tasarrufunu tutan kimsele- rin demeçleri, telgraflarıdır. Edebiyat Fakültesinden bir grup "Yaşa- yın!" diye telgraf çekmiş.. Haydi, tek haber buymuş gibi radyonun hâ- diseyle alâkalı yayını bundan ibarettir. Bundan bahsedilmesin mi? El- bette bahsedilsin. Haberdir. Ama, hâdisenin bütün mahiyetini bu telg- rafla belirtmek kabil inidir? Kraldan fazla kralcı bir takım adamlar ya- ranmanın yolunu devlet hizmetini belirli istikamete sevketmekte gör- dükçe ve bunlar makbul sayıldıkça radyo ve Anadolu Ajansı -üstelik metelik kıymeti olmadığı 27 Mayısta ortaya çıkmış- tutumlarını devam ettirecekler ve millet, parasını ödediği radyoda, Anadolu Ajansında dört başı mamur bir objektif haber duyamayacaktır. Şu ihtilâli yok Beyazıttan, yek Babıâliden geçirme meraklıları evve- lâ devletin yayın teşkilâtına bunu şöyle bir ugratıverseler öyle büyü hizmette bulunmuş olacaklardır ki.. Acaba bu teşkilâtın başındaki Ah- met Yıldız kolları sıvayıp eski âdetleri eski zihniyetle birlikte kapı dı- şarı etme zamanının geldiğine hâlâ kani değil midir? göre, memleketin şu günlerde nizam ve huzura her zamandan fazla ihti- yacı vardı. Görevi, öğrencilere duru- mu anlatmaktan ibaretti. Daha faz- lası için elinde yetkisi yoktu, Bir Üni- versite öğrencisi, gideceği yolu ken- disi çizerdi. Tazyik altında tutula- azdı. m. İzmirin bir başka yüksek tahsil müessesesi, İktisadi ve Ticari İlimler Akademisinin geride o bıraktığımız çarşamba günü yapılacak açılış tö- reninin cereyan tarzı, süratli gelişme gergin havası içinde merakla beklenmekteydi. o Ancak, İktisadi ve Ticari ilimler Akademisi Profesörler Kurulunun -alenen zikretmemekle be raber- 114 sayılı kanunu protesto ma kamında açılış töreni yapmadan dere- re başlama kararım vermesi, bu haftanın başında İzmirde. Üniversite olayları ile alâkalı en son merhaleyi teşkil etti. Ankarada yuvarlak lâflar pm ve İzmirde bunlar olup bi- terken Ankarada bir gen Ur- may yüzbaşı yanındaki, sakalı kas- den uzatılmış bir gencin koluna gi- riyor ve onu Meclisin ana kapısından dışarı doğru götürüyordu. Yürürken bir yandan konuşuyor, bir yandan da en eksik etmediği meşhur te- bessümünü genişletmeğe çalışıyordu. Genç yüzbaşı ii birkaç haf- tadır dilinden düşürmediği cümlesiy- le devam ediyordu. - Daima iyiye, doğruya, güzele gidiyoruz çocuklar. Bundan şüpheniz olması Sonra etrafını saran diğer gençle- re döndü: — İnkılâp hareketi, bir Mende- resle çetesine karşı yapılmış değildir. Bunu bilmeniz zım. Bir zümreye karşı değil, memleketin kötüye giden ve Türklüğün ortadan kalkması gibi bir tehlike tevlid eden talihine karşı yapılmıştır. Bakınız, 300 bin Türkü katletmekten sanık olarak mahkeme huzuruna çıkarılan Yugoslav komita- cıları ne demişlerdir: "Onları Türk ve müslüman oldukları için öldür- dük." Bu acı bir gerçektir ve Türki- yede bunun gibi tehlikeler mevcut- tur. Memleketin toptan yok olma teh- likesi vardı. Biz bunu çok yakından görüyoruz. İşte İhtilâlin sebebi bu- dur Sözlerini tamamladıktan sonra et- rafındakilerde o bıraktığı tesiri gör- mek için biraz durakladı. Gençler, gerçi genç yüzbaşının sözlerinden bâ- zı hisseler kapmışlardı. Ama onların şu anda zihinlerini kurcalıyan daha ufak, fakat aktüalite bakımından da- ha önemli bir mesele vardı. İşte bu meselenin aydınlanması için gençler, güleç yüzlü yüzbaşıdan bâzı şeyler söylemesini istiyorlardı. U İçlerinden AKİS, 4KASIM 1960