YURTTA OLUP BİTENLER başlıyacağını plânladı. Vazife, müs- tafi Rektörü ziyadesiyle heyecanlan- dırmıştı. O kadar ki, bir gazeteci dos- tuna bu enteresan haberi verirken heyecanı belli oluyordu. Genç gazete- ci arkadaşına vaziyeti bildirdi ve ha- berin duyurulmasını istedi: "— Vazifemiz mühimdir. Birlikçilerin samimi oldukları mu- hakkaktır. Hepimizin, basın olarak, Üniversite olarak bu iyi gidişi des- teklememiz lâzımdır" Daha sonra genç ve çalışkan Pro- fesör, işlerinin şimdiden başından aş- kın olduğunu bildiriyor ve: man, zaman kaybetmeye- lim" özeti. Feyzioğlunun hakikaten kaybede- cek zamanı yoktu. Genç Profesör he- nen o akşam çalışmağa koyuldu. Zi- ra ertesi gün bu mevzu ile pek fazla alâkadar olacak zamanı bulması mümkün değildi. İstifa ettiği Üniver- sitenin mütevelli heyeti toplantısına katılacak ve arkadaşlarıyla Üniver- siteye ait meseleleri son- ra yeni vazifesine dönecekti. Bunun içindir ki 131226 numaralı telefonda Feyzioğlunu (ogecenin geç saatlerine kadar bulmak mümkün olmadı. Bu gaybubetten en fazla müteessir olan- lar gazetecilerdi. Zira onlar İstanbul- da faaliyette bulunan ve büyük bir es rar perdesi altında çalışan Anayasa mesaisini takip et- bir esrar perdesi arkasında çalışması- nı elbette ki istemiyorlardı. Mamafih gazeteciler için Feyzioğlu adı hafta- nın başında bir emniyet subabı oldu. Nitekim bir gün sonra Feyzioğlu seç- tiği mesai arkadaşlarının listesi- ni basına vermekle anlayışının ne ol- duğunu gösterdi. Kurucu Meclisin A- nayasasını Turhan Feyzioğlunun baş- kanlığında Süheyp Derbil, İlhan Ar- sel, Bahri Savcı ve Muammer Aksoy- dan müteşekkil komisyon hazırlaya- caktı. Ekip, ahenk içinde çalışacağa ve mesaisini yirmi günde bitireceğe benziyordu. Feyzioğlu ve arkadaşları tabii İ- nönünün de yardımına güvenebilecek- lerini hissediyorlardı. Bir süredir can sıkan buzlar, artık çözülmüştü. Şim- di, memleketin kaderi partili partisiz bütün iyi niyet sahiplerinin elele ça- lışmasıyla tâyin edilecekti. M.B.K. Realiteyle başbaşa Gi“ Yüzbaşı, muhatabına: Söylediklerimin hepsim ay- nen yazacak mısınız?"dedi. 18 Bahri Savcı Söz ilmin Karşısındaki gözlerini içimak. cevap verdi: — Elbette, neden şüpheniz var?" Genç Yüzbaşı gülerek devam et- hayretle a "— Peki öyleyse, söyliyeyim. Bu kanun bizden ziyade, bizden sonra gelecekler içindir. Milli Birlik Komi- tesi üyeleri milletvekillerinin en yük-, sek dereceli memurdan daha fazla maaş almasını tasvip etmemektedir. İşte kanunu bunun için hazırladık, ama daha görüşmeğe fırsat oolma- dı." Hâdise, bu haftanın başlarında bir gün Büyük Millet Meclisinin alt ka- tındaki koridorun ucunda, bir odada cereyan ediyordu. Genç Kurmay, Mu- zaffer Özdağdı. Basın bürosunun bu- lunduğu odadaki koltuklardan birine oturmuş, karşısında, koltuğa dayan- mış duran AKİS muhabiriyle konuş- maktaydı. Bahis konusu kanun Milli Birlik Komitesi üyelerinin en yük- sek dereceli memur maaşına müsavi maaşla emekliye ayrılmalarını sağla- yacak kanundu. Kanunun altındaki imzalar Milli Birlik Komitesinin en yaşlı ve en genç üyelerine mitti: Or- general Cemal Gürsel ve Yüzbaşı Mu- zaffer Özdağ Kanun tasarısının altında bu iki imzanın bulunması osembolikti, en gencinden en yaşlısına bütün Komite üyelerinin aynı fikirde olduğunu or- taya koyuyordu. Kanunun ana fikri- ni, Milli Birlik Komitesi üyelerinin en yüksek dereceli memur maaşı al- maları teşkil ediyordu. Bu, iki bin li- raydı. 150 lira asli maaşın karşılığı olan bu meblâğın. Komite içerisin- de pek az üyeye büyük faydası do- kunacaktı. Bir defa, rütbesi yarbay- dan yukarı olanlar -ki ekseriyettir- esasen buna yakın aş alı- yorlardı. Generallere gelince, onlar zaten 150 lira asli maaş üzerinden değildi ve Komitenin bu genç eleman- ları hakikaten güç durumdaydılar. Bir Binbaşı Orhan Erkanlıyla bir Milli Birlik Komitesi Genel Sekreteri Orhan Erkanlının yaşayışı arasında büyük fark vardı. Sâdece kahve para- sı, genç Binbaşının canına okumağa, bütçesini altüst etmeğe kâfi geliyor- du. Üstelik Komite üyelerinin, ne hikmetse, ziyaretçileri de hiç eksik olmuyordu. Ece, iş böyle olunca ge- çim doğrusu bir hayli güçleşiyordu. Meselâ bir Yarbay Akkoyunlu, sâ- dece Yarbay Akkoyunlu iken, pahalı olduğu için evinden kahveyi kaldır- mış ve Menderes rejiminin mucizevi kalkınmasına ister istemez ayak uy- durmuştu. Ama şimdi öyle miydi ya? Yarbay Akkoyunlunun mucizevi kal- kınmaya ayak uydurmak için evinden kaldırdığı kahve, artık Mili Birlik Komitesi üyesi Akkoyunluyu ziyare- te gelen eş dosta ikram edilecek en ucuz metan haline gelmişti. Akko- yunlu bundan bir hayli şikâyetçiydi ve doğrusu yerden göğe kadar da hakkı vardı. İstikbalin garantisi emi genç ve yaşlı üyeleri ger- çi henüz kesin bir karara varmış, istikballerini nasıl tanzim edecekleri- ni düşünmüş değillerdi. Yarın genel seçimler yapılıp ta, memleket idaresi sivil ellere teslim edildiğinde ne ola- caktı? Komite üyeleri elbette kıta- larının başına dönemezlerdi. Bu, bir gerçekti ve kendileri de bunu söyle- mekten çekinmiyorlardı. e Rütbeleri üzerinden emekliye ayrılsalar, geçim derdi bellerini obükecek ve rahatça çalışmalarını önleyecekti. İhtilâl ken- dilerini omesleklerinden yeni bir sahaya itmişti. lerin politikacıları arasında kaybolup gitme, hattâ bir zamanlar göklere çı- karılanlar kendileri değilmiş gibi, bir kenara atılıverme korkuları mevcut- tu. Bütün iyi niyetlerine, bütün fe- dakârlıklarına rağmen gerçeğin bu tarafını zaman zaman düşünmeğe mecbur kalıyorlardı. İşte bu emekli- lik imkânı, bilhassa genç yaştakilerin bir garantisi olacak ve bâzı maddi kayguların dışında onlara hiç değilse AKİS, 4 KASIM 1960,