YASSIADA DURUŞMALARI dolu toprağı kokan eda"sıyla sözünü kesti; "— Gördün mü? Adnan Mende- resi kurtarmak için tevil ediyorsun, Zaten boyuna omu kurtarmaya gay- ret ediyorsunuz, bu yüzden türlü mü- bayenetler ortaya çıkıyor. Oldu mu , ya?" Ama Ayhan Aydan bunu reddetti. Kendisi Allahtan korkuyordu, bu yüzden doğruyu söylüyordu. Nitekim Dr. Fahri Atabey de çocuk öldükten sonra gelmişti. Dâvanın herkes tara- fından teyit edilen tek gerçeği de za- ten bundan ibaret görünüyordu. Ama bu, beraat kararını sağlayacak kud- retteki tek gerçek olarak da bütün duruşma suresince dikkati çekti ve herkes şampiyonu doktorun böyle bir itham altında mevkut tu- tulmasına acıdı. Bütün bu hadiseler cereyan eder- ken sulugöz olduğu bütün tanıdık- ları tarafından bilinen Menderes gö- züne gene yaş getirtmeye muvaffak olmuştu. Mahzun edasını muhafaza ediyordu. O sanık, oynaşı tanık mik- Tofonunun basında bulundukları sıra- rinden aldıktan ve geldiği gibi şuh adımlarla tanık sırasına gidip otur- duktan sonradır ki eski dostuna na- zarlar atfetmeye başladı. Düşük e- fendiye gelince o, Ayhan Aydanı ta- kip eden tanık Bahtiyar Demirağ ye- min ederken ayağa kalktığında sop- rano oynaşına baktı ve içini çekti. Çeşit çeşit tanık bey bundan sonraki kısmı, iki gün müddetle hepsi birbirin- den şaşkın bir sürü tanığın dinleyici- ler önünde yaptıkları geçit resmi ha- linde cereyan etti. Ama şaşkınlık re- koru, Ayhan Aydanı deyse, adını sorduklarında "Hatırla- mıyorum efendim. — koydukla- rından bu yana çok , İs diyecekti. Ama bâzı gnıklarin anlat- tıkları bâzı hususlar herkesi güldür- dü. Meselâ düşük efendi oynaşının a- partmanına gece geldiğinden polis, apartman kiracılarının kendi katla- rına Çıkarken merdivenin otomatik ışığım yakmalarını yasak etmişti! Bu emir, ciddi ciddi, "Beyfendinin arzu- su" Olarak tebliğ dahi edilmişti. Baş- bakanın şahsi emniyetini teminle va- zifeli polis memuru Mehmet Özdoğan dinlendiğinde ise, bir ihtilâlin çıka- cağını Menderesin ruhunun bile niçin duyamadığı derhal meydana çıktı. Başbakanm şahsi emniyetini teminle vazifeli polis memuru bir başka şaş- kındı. Onun anlattığına göre Men- deres oynaşının evine evvela resmi 26 arabayla gider, taksiyle (o dönermiş. Tabii Özdoğan kendisini kapıda bek- lermiş. Ama, civarda bir barınak ol- madığından pek sıkıntı çekermiş. Ni- hayet bir çâre bulmuş ve emniyet mülahazasını ileri sürerek düşük Başbakana kendisi yukarda işini gö- rürken 0002 numaralı Cadillac'ın ka- pıda beklemesinin iyi olacağını söy- lemiş. Düşük efendi peki deyince de, Özdoğan aradığı barınağı bulmuş ve akşamlarını sıcak otomobilde geçir- meye başlamış. Tanıklar arasında bilhassa Fahri Atabeyi katılacak derecede güldüren, Aydanın hizmetçisi Rinda oldu. Rin- daya bir ifadenin ezberletildiği anla- şııyordu. Fakat Başol ifadeyi orta- dan başlatınca hizmetçi kadın şaşır- dı ve bütün salonu gülmekten kırıp geçirdi. Rinda hâdiseyi illa doğum- dan önceki safhayı naklederek anlat- maya başlamak "Onu bırak, çocuk dedikçe o, "Çocuk doğ rarhyor, fakat sonunu bir türlü geti- remiyordu. Bir başka tanık ise, Ayhan Ayda- nın yirmiiki senelik arkadaşı olduğu- nu belirterek söze başladı ve hep onun aksine ifade verdi. O kadar ki bir a- ra Ayhan Aydan oturduğu yerden müdahale etti, söz istedi, tanığın söz- lerini yalanladı, fakat tanık da -adı Nimet Eğribozdu- onu yalanladı. Ta- nıkların ifadeleri bittiğinde herkesin başı dönmüştü. Zira iki kişi aynı şe- yi söylememişti ve dâva tam bir ka- dınlar hamamı manzarası arzediyor- BurhanApaydın Vay benim köse sakalım vay du. Ortaya çıkan tek hakikat Dr. Fahri Atabeyin Ankaraya çocuk öl- dükten sonra geldiği (o hakikatinden ibaret kaldı. Akşam yaklaşmıştı. Duruşmanın tanık ifadesi ve tahkikat kısmı sona ermişti. Başkan savcıdan iddianame- sini hemen hazırlayabilip hazırlaya- mayacağını sordu. Fahreddin Öztürk bir mehil istedi. Başkan duruşmayı perşembeye bıraktığını söyledi. O gün savcı iddianamesini okuyacak, hatâ .belki avukatlar savunmalarını yapacaklardır. Haftanın ortasındaki gün Fener- bahçe, saatin beşe yaklaştığı bir sıra- da Yassıada iskelesinden ayrılırken dâvanın nasıl nihayetleneceğini tah- min edemeyen pek az yolcu vardı.. 6-7 Eylül Remil atan adam Bi” anda salondaki bütün, nazarlar tanık mikrofonunun başında ko- nuşan orta boylu, çok şişman, kahve- rengi elbiseli, siyah kıvırcık saçlı a- dama çevrildi. Gazeteciler ceplerine sokmuş bulundukları kardılar ve söylenenleri not etmeye başladılar. Adam şöyle diyordu: Bunun üzerine (Celal Bayar hiç endişe etmemelerini, eğer Selâ- nikte bir bomba patlarsa İstanbulda- " ki ve İzmirdeki rumların günlerini göreceklerini söyledi. Hâdise, bu haftanın başındaki günlerin birinde, Yassıadadaki du- ruşma salonunda cereyan edi ordu. met Bil dahil- bütün tanıklar aynı söylediklerinden duruşmalar bütün cazibesini kaybetmiş durum- daydı. Söylenen, hep bir kanaatin ve bir takım hâdiselerin uyandırdığı in- tibaın ifadesiydi. Bütün bunlar bir hakikati yavaş yavaş ortaya çıkar- mıştı: Devrin hükümeti, Kıbrıs ko- nusunda vaziyetini kuvvetlendirmek için bir nümayiş tertiplemiş, bâzı rumlara ait dükkân ve evlerin tahri- bini plânlamış, fakat iş kısa zaman- da çığırından çıkmış, yağmacıların a- raya karışması neticesi korkunç 6/7 Eylül faciası vukua gelmişti. Polisin müdahale etmemesi, bâzı memurların halka söyledikleri sözler, alâkalıların aşikâr şekilde göz yumması bu kana- ati uyandıran hâdiselerdi. Ama hiç kimse, elle tutulur bir delil getirme- miş, bir muhavere nakletmemişti. İlk defa olarak haftanın başlarındaki o gün, tanık mikrofonunda konuşan ve bir öğretmen olan İbrahim Alper tevsik olunduğu takdirde bütün dâva- AKİS , 4 KASIM 1960