Haftanın İçinden Moda Kelimeler gnkılâp hareketinden bu yana konuşma tarzımızda bir I değişiklik oldu. Doğrusu söylenmek gerekirse bu, dü- şünme tarzımızdaki değişikliğin tabii (neticesidir. Bir yeni devrin eşiğinde bulunduğumuzdan, hepimiz mesut bir Türkiyenin nasıl kurulabileceği hususu üzerinde ka- fa yormaya koyulduk. Hepimiz işe gönlümüzde yatan ülkeyi niçin bugüne kadar gerçekleştiremediğimiz suali- ne cevap aramakla başladık, kendimize göre sebepler bulduk, dertlere devalar keşfettik. Şimdi bir takım klişe sözler konuşmalarımızın yeni malzemesini teşkil etmek- tedir. Bunların belki de en moda olanı "Doktrin Partile- ri"dir ve "Monşer, partiler Doktrin Partileri haline gel- kurtaranlayız. sağlamaya mecbu- ruz" tarzında beyanlaı sâdece salon hasbıhallerini değil ciddi başyazı veya fıkra sütunlarını da süslemektedir. Bundan ikibuçuk ay önce nasıl Menderesin ilme ve ilim adamlarına karşı kompleks dolu yakışıksız tutumunun tabii bir reaksiyonu olarak toplumumuzun siyasi, sos- yal, iktisadi, kültürel ne kadar lerdi varsa hepsini ilim adamlarının göstereceği yoldan halledebileceğimiz gibi bir mübalâğaya düştüysek bugün de rejim bahsinde bünye sıhhatini Doktrin Partileri yaftasının altında ara- maya çalışıyoruz. Tâbirin kulağa hoş geldiği doğru ola- bilir. Ama, kusura bakılmasın, içinde yaşadığımız devir- de Doktrin Partileri lâfi bir boş laftır ve -Kalafatın meş- hur ettiği frenk tabiriyle- bir anakronizmden başka şey değildir. Saatin ibrelerini geri çevirmeksizin, hem de hayli geri çevirmeksizin Doktrin Partilerini bir normal demokratik hayatın elzem şartı olarak görmenin imkânı yoktur. vvelâ, bir noktada sarih olmak lâzımdır. Türkiye- mizi nasıl bir siyasi sistem içinde ilerleteceğiz? Geliş- memiş memleketler için komünist sistemin bir cazibesi bulunduğu artık inkâr kabul etmez bir gerçektir. Rus- yanın kırk sene içinde bir çok alanda Amerikayı geçmiş bulunması, Çinin dev adımlarla bu yarışa katılması bil- hassa istiklâllerine yeni kavuşmuş geri toplulukların liderlerini devayı marksizmde aramaya doğru kuvvetle itmektedir. Böyle bir itişin Türkiyemizde tesiri hemen hiç mesabesindedir. Komünizmin bizim için, göz boyası olarak dahi bir cazibesi yoktur ve marksizmin Türk top- luluğu bakımından asla bir deva teşkil etmediği bir kaç fikir sapığı hariç herkesçe kabul edilmektedir. Başka bir sistem, Güdümlü Demokrasidir. Bu, Ta- rihin meşhur Münevver Mutlakiyetine yirminci asrın ikinci yarısında verilen isimdir ve faydaları da mah- zurları da olduğu, ancak mahzurlarının faydalarını bas- tırdığı bin tecrübeyle sabittir. Zaten Türkiye böyle bir sistemi en verimli tarzda yirmiiki yıl yaşamış, 1945 ten itibaren topluluğun çok partili hayat içinde gelişmesini devam ettirebileceği kanaatine varılarak düpedüz De- mokrasi o Güdümlü Demokrasinin yerine getirilmiştir. Adaptasyon devrinin daima başarılı geçmediği, bir çok talihsizlikle karşılaşıldığı, zaman ve güç israfının önle- nemediği doğrudur. Zaten bugün Münevver Mutlakıye- tin şampiyonluğunu samimiyetle yapanların demokratik nizama karşı çekingenliği, bu tecrübenin hazin tarafla- rını mübalâğa etmelerinden gelmektedir. Ama bir kü- çük aydın çevrenin malı olan Güdümlü Demokrasi fikri- AKİS 17 AĞUSTOS 1960 Metin TOKER nin de tutmayacağı, bunun denenmesine dahi 27 Mayıs ruhunun mâni olacağı kehanet sayılmayacak pek basit bir teşhistir. O halde geriye düpedüz, batının bildiği, önünde sıfat bulunmayan Demokrasi kalıyor. 1960 yılının politika hayatında doktrin ayrılığı, as- lında, işte tasniften ibarettir. Siyaset 19. asır siyasetin- den bambaşka şekilde, artık büyük dilimler halinde ay- rılmaktadır ve dilimler içinde partilere yer veren tek rejimi teşkil eden Demokrasilerde bu partiler birbirle- rinden uzaklaşmamakta, birbirlerine yaklaşmaktadır. Bunu görmek için etrafa şöyle bir bakmak kâfidir. Sos- yalizm, bir krizin içinde kendisine yeni istikamet aramak ta ve ortanın hemen sağına gelmiş rakibiyle büyük kütle- ler karşısında başarıyla savaşabileceği silâhların peşin- de koşmaktadır. İngiliz İşçi Partisi doktrin olarak sos- yalizmin bir çok esaslı umdesini hasıraltı etmiştir. Al- man sosyalist partisi bir zamanlar sosyalizmin bayrağı sayılan fikirleri dahi terkettiğini kongresinde en göste- rişli şekilde açıklamıştır. Avusturyada sosyalizm, rakip kardeşiyle sarmaş dolaş ve bir koalisyon içinde yaşayan tatlısu sosyalizmi halindedir. Ama ortaya doğru yakın- laşma sâdece soldan gelmemektedir. Sağdaki partiler de, bilhassa harp sonunda süratle hizaya girmişlerdir, İngilterede Muhafazakârlar sosyal adaletin yeni şampi- yonlarıdır. İtalyadaki, Almanyadaki Hristiyan Demok- rasi sosyalizmin silâhlarıyla sosyalistleri yenmektedir. Kuzey Avrupada muhafazakârlar sosyalistleri altedebil- mek için her gün ortaya doğru koşmaktadır. En büyük Demokrasi Amerikada ise Cumhuriyetçilerle Demokrat- ların sıraya bindirilmiş zaferlerinde bayrağı taşıyan çif- tin şahsiyeti partilerin doktrininden çok fazla rol oyna- maktadır. Her yerde gelişme istikameti bu iken bizde, Amerikayı yeniden keşfedecekmişiz gibi yelkenli gemi- lerle yola çıkma hevesi, insana pek dar bir dünya görü- şüymüş hissini veriyor. Gelişme istikameti sebepsiz değildir. Milletlerin sa- adetini sağlamak için Komünizm, Güdümlü Demokrasi ve Demokrasi dilimlerinden biri arasında tercih yapıl- dıktan sonra seçilen sistem içinde meselelerin hâl-yolu her bünyenin kendine has özellikleri göz önünde tutul- mak suretiyle aşağı yukarı bellidir. Artık liberalizm mi, sosyalizm nü veya din devleti mi, lâik devlet devletleştirme mi, şahsi teşebbüs mü uzun ve ağdalı doktrin tartışmaları tarihe karışmıştır. Elbette ki siyasi partiler arasındaki bütün sosyal görüş ve inanç ayrılıkları kaybolmamıştır, ama bunlar şimdi bütün Demokrasilerde Amerikadaki Cumhuriyetçi Partiyle Demokrat Parti- arasındaki sos- yal görüş ve inanç farkının derecesine inmektedir. Bu yüzdendir ki, bizim hâdiseleri biraz geriden takip eden bazı aydınlarımızın sandıklarının aksine seçimlerde par- tilerin fikir portföyünün tesiri gittikçe azalmakta, şahıs ve ekip meşherinin tesiri artmaktadır. Demokrasi, top- lumun ciddi nezareti ve kontrolü altında, müesseselerin yardımıyla batıda artık böyle işlemektedir ve siyasi par- tiler aşağı yukarı eş taksiler kullanan şoförler vaziye- rindedir. Türkiyenin dâvalarını acaba boş kelimelerin sihrin- den aydınlanınız kendilerini kurtadıklannda daha ko- laylıkla halletmeyecek miyiz dersiniz?