İmtihan Mili Birlik Komitesi bir oimtihan geçiriyor. Bir Bakan basının yaylım ateşi altındadır. Bakanın A- dalet mekanizmasının başında bu- lunması (o hadisenin ehemmiyetini arttırmaktadır. Zira Adalet Bakan- lığı, bütün, diğer bakanlıkların üs- tünde, tartışma konusu olmayan bir Bakana ihtiyaç gösteren bakan- lıktır. İçişleri Bakanları polemiğe girerlerse yadırganmazlar, Maliye veya Ticaret Bakanları da öyledir. Hatta ağız dalaşması yapan Sağlık Bakanlarının, tenkit mevzuu olan Dışişleri Bakanlarının siyasi vazi- yetleri -eğer dâvalarında haklıysa- lar- zedelenmez. Fakat normal iş- leyen bir meka- biraz, mevkiin i- cabıdır. Abdullah Pu- kendisini kaptır - sonra da ihti- Mili Birlik Hü- Abdullah P, tan tek fert mev Cürüm cut değildir. Üs- telik Gazeteci Cemiyetleri de haklı infial içinde harekete (geçmişler, fikirlerini söylemişlerdir. Zaten me- selenin esasına inilirse Bakanın haksız (bulunduğunu (görmemeye imkân yoktur. Söylediği sözler İn- kılâbın açıklanmış zihniyetiyle ta- ban tabana zıttır VB böyle bir Ba- kanın o hükümet içinde yeri bulun- mamak gerekir. Tabii istifa, bu gi- bi hallerde başvurulması gereken en sıhhatli yoldur. Ancak, Bakan böyle bir yolu kendiliğinden tut- mazsa, aklıselim Milli Birlik Komi- tesinin harekete geçmesini ve Gö- zübüyükü değiştirmesini gerektiri- yor. Bu, yapılacak mıdır? Şimdi, böyle hallerde idarelerin AKİS, 17 AĞUSTOS 1960 kendilerine mahsus bir takım mülâ- hazalara kapıldıkları bilinen haki- katlerdendir. Bazen bir prestij me- selesi ortaya atılır. Bazen, basının kesilmesinden ve lur. Böyle yollar açılırsa tenkitlerin nereye kadar uzanacağı endişesi belirtilir. Nihayet garip bir tesanüt hissi bile meydana çıkar ve "eleman feda etmeme" adı altında tenkitler umursanmaz. Bunlar başka mem- leketlerde ve hele son yıllarda bizde sık sık görülen mütâlealardır ve as- lına bakılırsa hiç birinin zerrece mânası, kıymeti yoktur. Aksine, bu gibi hallerde Bakanı sırttan atmak- tır ki idareyi fe- rahlatır, rejimi prestij sahibi e- der. Tenkit, ne- reden geldiği de- gil, doğru olmadığı nerek kaale alı- nır veya alınmaz. h meselede nın son hatalı ğını için kör lâzımdır. kendisini rin isimlerini or- taya atmak ve “onları da tenki- de başladılar, i- pin ucunu kaçı- Gözübüyük rırsak tarümar ve ceza oluruz" odemek kdir uyandı - ncı bir tutum değildir. Kaldı ki bu metodu bundan beş yıl evvel Sarollar, dört. yıl evvel Zorlular, üç yıl evvel Kalafatlar, iki yıl evvel A- ğaoğlular, geçen yıl Gedikler, bu bahar da bizzat Menderes kullan- mıştır ve sese kulak verilmemesi D.P. iktidarının çöküntü sebeplerin- den birini teşkil etmiştir. "Hata e- den gider". Prensip bu olunca bata payı derhal azalır, tenkit korkusu yüreklere düşer ve bütün batı de- mokrasilerinde (olduğu gibi bizde de devlet adamı umumi efkârın a- ğırlığını her adımında (oOomuzunda hisseder. İmtihanın neticesinin (merakla beklenmesinin sebebi budur. Sahtekâr"ın Meclis Cumhurbaşkanının:, (o davetlisi olarak Cumhurbaşkanlığı locasından dinle- . Aslında Bayarın Orbayı umur- > mesele Orbay gibi bir şöhretin dahi Bayar -Men- deres rejimini desteklediğini, hiç ol- mazsa o rejime bir itirazının bulun- madığını millete göstermekti. Dü- şüklerin aklınca eski Başbakan aynı zamanda İnönüye karşı çıkarılabile- cek tek varlıktı ve onun D.P. yanın- da bulunduğunun (bilinmesi manevi kıymetti. Aslında bu neviden hare- ketler D.P. yi yükseltmemiş, Rauf Orbayın güzel şöhretini gölgelemişti. Hele gençler Beyazıt meydanında kı- rılırken onun da, tıpkı Ali Fuat Cebe- soy gibi sükütu muhafaza etmesi hiç iyi karşılanmamıştı. Zira o günlerde açış nutkunu Hamidiye kahramanının sesi oduyul- saydı Bayar - pike res rejimi ciddi bir darbe yer, sü düşer, liderler endişeye kapılabilirlerdi, Üs- telik bunun politikayla da bir ilgisi ee Zira 28 Nisan tarihinden iti- baren politika ortadan kalkmış, va- tanseverlik duyguları ön plâna geç- mişti. * Maamafih Orbay, 28 Nisanda da- hi girmediği politikaya şimdi girmek niyetinde lunmadığını açıklamak suretiyle gündelik hayattan elini, e- teğini çekmiş bulunduğunu ciddi şe- kilde ortaya koymuş oldu. Böylece yeni parti heveslileri en ziyade güve- nebilecekleri iki kozu ellerinden ka- çıkarıyorlardı. Çok partiye boykot Zaten geçen haftanın ortasında Dev- let BaşkanıCemal Gürselin parti- lerle ilgili bir demeci bir çok heves- kârın kulağına kar suyu kaçırmış- tı. Gerçi aslında Gürselin bu beya- natı yersizdi. Zira, kötü diller bunu derhal istismar ettiler, Milli Birlik Komitesinin yeni parti arzulamadığı- nı, bunun ise diktatoryal bir tema- yül olduğunu yaymaya koyuldular. Halbuki Devlet Başkanı,' kendisine has samimiyetiyle fikrini söylemiş ve çok partinin Demokrasiyi soysuzlaş- tırdığı yolunda klâsik bir görüşü tek- rarlamıştı. Tabii buna karşı alınacak tedbir "çok parti memleket için za- rarlıdır" demekten ziyade siyasi ha- yâtta parti adedini arttıran yolları kapamaktı. Bu yollar kapalı kaldık- ça bin partinin kurulması dahi bir zarar vermeyecekti. Ama Gürselin mevcut fikir ocereyanına tercüman olması hiç olmazsa Milli Birlik Komi- tesi yönünden yeni partilerin fazla bir destek bulamayacaklarını herkese ispat etmiş oldu. Hela kendilerini millete adamış Komite üyelerinin bu neviden oyunlara gelmeyeceklerinin bilinmesi her tarafta memnunluk u- yandırdı. 11