Tİ YA Devlet Tiyatrosu Yağmur duası Paris Büyükelçiliğimizin tarihi sa- lonları, o akŞam 27 Mayıs inkılâ- bından sonra ilk defa olarak Paris sosyetesine açılıyordu. Büyükelçimiz Faik Zihni Akdur bir gün evvel Pa- rise gelmiş olan Devlet Tiyatrosu Şerefine bir kokteyl tertip etmişti. Bu kokteyle daha çok o gazeteciler, sanat adamları davet (edilmişlerdi. Maksat, sanatkârlarımızı basına ve tiyatro aleminin ileri gelen simala- rına tanıtmaktı. Onun içindir ki kok- teylde Milletler Tiyatrosu idarecile- ri, Comedie - Française sanatkârla- rından bazıları, "Figaro", "Combat", "L'Aurore" ve "Arts" gibi mühim gazete ve dergilerin.yazarları dikka- ti çekiyordu. Davetlilerin dikkati daha çok ka- dın sanatkârlarımızla Oidipus ve Ka- nuni rollerini oynayacaklarını o bil- dikleri Cüneyt Gökçerle Şahap Aka- lın üzerinde toplanıyordu. Hiç tanı- madıkları Türk tiyatrosunun mü- messillerini ilgi ile tetkik ediyorlar, nasıl yetiştiklerini neler ooynadıkla- rını soruyorlardı. Geç vakte kadar süren bu kokteyl dağılırken tanınmış münekkidlerden Madam Marcelle Capron Lütfi Ayın kulağına eğilerek dedi ki: "Azizim, dua edin de yarın ve öbürsü gün bi- sonunda Sarah Bernhardt'ı doldurmanız gali- ba kolay olmayacak!" Sıcak bir Haziran akşamı büyük- elçilikten çıkan sanatkârlar neşeyle otellerine dönerlerken iki kişinin yü- zünde belli etmemeye çalıştıkları bir . endişenin izleri okunuyordu. Mar- celle Capron'un sözlerini ounutamı- yorlar, ve bu güzel, bu sıcak yaz ha- vasının nasıl değişebileceğini düşü- nüyorlardı. Neşesi kaçan bu iki kişi Lütfi Ayla Cüneyt Gökçerdi. O ge- ce ikisi de ertesi gün havanın boz- ması için canı gönülden Allaha dua ettiler. Sağanak altında "Kral Oidipus" Ertesi gün ilk işleri gişe durumunu öğrenmek oldu. Sevinerek gördü- ler ki o koca Sarah Bernhardt tiyat- rosunun parteri tamamiyle dolmuş- tu. Hattâ parterde yer almak iste- yen bazı kimseler eli boş dönüyor- lardı. Gişe memuru: "Berliner Em- semble" dan sonra en çok seyirci toplayan galiba siz olacaksınız" de- di. Cüneyt Gökçerle Lütfi Ay öyle açık yürekle dua etmiş olacaklardı 32 TR O "Hürrem Sultan" Takdir — topladı ki akşama doğru hava karardı, Pa- risi kara bulutlar kapladı. Temsil sa- ati yaklaşırken de yağmur başladı, ama ne yağmur! Sanki gök delinmiş, Paris sular altında kalmıştı Temsil akşamı Sarah Bernhardt tiyatrosunun antresi bütün itinaları- na rağmen sağanağa tutuldukları belli olan seçkin bir kalabalıkla do- lup taşıyordu. Smokinli diplomatlar, o sabah açılan Milletlerarası Mü- nekkidler Birliği Kongresinin bütün delegeleri, gazeteciler, münekkidler, meraklı seyirciler ve O talebelerimiz temsil saati yaklaşırken yalnız salo- nu değil, locaları, balkonu, hattâ ga- lerileri de doldurmuş bulunuyorlardı. Perde, ayakta dinlenen Türk ve Fransız milli omarşlarından sonra, Nevit Kodallının güzel sahne müzi- " un en ten- Muztarip halkın, kadınların, ihtiyarların , ço- cukların saray önünde inleyip sızla- dıkları Oidipus'tan Thebai üzerine çöken uğursuzluktan kendilerini kur- tarmasını yalvardıkları sahne. Bu sahne Fransız figüranları ile oyna- nacaktı ve kendileriyle ancak bir de- fa prova yapılabilmişti. Fakat çoğu konservatuvar talebesi olan bu figü- ranlar vazifelerini o kadar iyi başar- dılar ve Cüneyt Gökçer ilk antresini o kadar rahat yaptı ki o uzun tiradı bitip de Koro orkestra çukurundan sahneye doğru yükselirken temsilin kaderi artık belli olmuştu. Kuliste çalan orkestranın notları- na ayak uyduran Koro sahnede muh- teşem bir yelpaze giib açılıp kapanı- yor, ilk defa Pariste, yabancı bir se- yirci topluluğu önünde oynamanın verdiği heyecanla titreyen sesler git- gide berraklaşıyor; bütün gözler he- yecan, hayret ve biraz sonra samimi bir takdirle onları takip ediyordu. Bu takdir duygusu temsil ilerledik- çe büyüdü, büyüdü ve nihayet ük te- zahürünü Nihat Aybarsın, o akşam âdeta trans halinde oynadığı, Tire- sias sahneden çıkarken uzun alkış- larla gösterdi. Onu Cüneyt Gökçerın hakikati öğrendikten sonra, acıdan haykırarak saraya doğru koşup kay- bolduğu sahne takip etti. Cüneyt Gökçer rolünü büyük bir hakimiyet- le, duyarak oynuyor, sahne ışıklan altında mavi şimşekler gibi çakan bakışları, canlandırdığı devrin (o hey- kellerini hatırlatan kusursuz fiziği, kara alın yazısının altında ezildiği anlarda bile asaletini kaybetmeyen jest ve mimikleriyle seyircileri Du- yuluyordu. Perde kapanmadan kopan bu iki uzun alkış Türk tiyatrosunun Paristeki ilk zaferiydi. Ya "Hürrem Sultan?" İkinci temsilimiz "Hürrem Sultan" dı. Sağanak bütün Parisi oyıka- mış ve geçmişti. Ama hava serinli- ğini muhafaza ediyordu. Devlet Ti- yatrosunun talihi yaver gitmişti. Haziran sonunda Cumartesi akşamı- na rastlayan bir temsil için bu ka- palı, bulutlu ve serin hava ideal bir havaydı. "Oidipus" temsilinin müspet intiba tesirini göstermekte gecikmedi, ertesi gün Sarah Bern- hardt tiyatrosunun gişesi daha da fazla işledi. Bunun tek faydası eserinin tem- silinde bulunmak üzere o gün uçakla Ankaradan gelen Orhan Asenaya bir miktar telif hakkı sağlamak ol- du. Orhan Asena bu vesile ile Fran- sız Tiyatro Muharrirleri ve (oBeste- kârları Cemiyetine üye kaydolundu. Bu cemiyete giren ve veznesinden te- lif hakkı alan ilk Türk tiyatro mu- harriri de galiba kendisi oldu. uyandırdığı "Hürrem Sultan" m Fransız se- yircisinden ayrı bir ilgi ogörmesinin bir sebebi de bir Türk piyesi olması, Türk Fransız dostluk münasebetle - rinin başlangıcı sayılan Şarlken ve Birinci Fransua, üe Kanuni devrine ait bir vakayı işlemesi ve biraz da on altıncı yüzyıla ait kostümleri ve saray dekorlariyle tecessüsü (tahrik etmiş olmasıydı. "Hürrem Sultan" bu şartlar altın- da ve ümidin üstünde kalabalık bir seyirci topluluğu önünde (oynandı. Seyirciler arasında eski hanedan mensuplarından bazıları da -Sabiha Sultanla Hanzade- dikkati oçekiyor- lardı. Eserin Taksin Saraç tarafın-, dan yazılmış olan Fransızca tercü- mesi Maarif Vekâleti tarafından isa- AKİS, 7 TEMMUZ 1960