lerine doldurdu. Binbaşı Altugu bil derece sinir- A.A bülteninde ne vardı ? Neden bu kadar hiddete sebep olmuş- tu ? Bülten, Devlet ve Hükümet Baş kanı Cemal Gürselin İstanbuldaki karşılanışını ve yol boyunca kendisi- ne yapılan sevgi tezahüratını anlatı- lıkları nüksetmiş ve tezahürü (sayfalarda (haykırmağa başlamıştı. Aman efendim, bu bül- ten ne bültendi! Şöyle hızlıca okuyan biri balda mevzuu olanın sakıt ikti- dar mensupları için binlerce lira sar- fıyla hazırlanan karşılama törenle- rinden biri zannederdi. Hâdiseler Oy- la bir kaleme alınmıştı ki metin rad- yoda okunsa Yassıada sakinlerine dertlerini unutturabilirdi. Hele Bey- fendinin bu metni dinlerken şöylece bir gözlerini yumup, kendisini arpa rında osanmaması için hiç bir sebep yoktu. Bültende, sakıt iktidarın “coşkun tezahürat", ("görülmemiş o sevgi", “muhteşem kalabalık", "büyük kur- tarıcı", "eşsiz insan" lafları finale kalmış güzellik yarışması müsabık- ları gibi boy gösteriyordu. İki cümle- de bir bu lâflara rastlamamak imkân- sızdı. Eğer metin radyoda okunsaydı, 27 Mayıstan bu yana kulaklarının pa- -ımı silmiş radyo dinleyicileri Allah korusun korkudan ölüverirler ve a- kıllarna bin türlü ihtimal gelirdi. İş- te genç Binbaşıyı çileden çıkaran bu ibareler olmuştu. Üç kişilik uğurlama.. Halbuki General Gürsel Ankaradan son derece mütevazı bir törenle ayrılmıştı. Etimesgut hava alanında sadece üç kişi kendisini ugurlamıs, hattâ vazifeli olmayan bir levazım generali Devlet Başkanı tarafından hava alanında bulunduğu için azar- lanmıştı. Ankaranın yakıcı güneşi Etimes- gut hava alanını fırından farksın ha- le getirdiği saatlerde General Gürsel ve beraberindekiler Hava Kuvvetleri- ne ait dört motorlu, ÇKB 683 numa- ralı uçağa ağır ağır yanaştılar. Dev- let Başkanı biraz evvel bir plaj şem- siyesinin gölgelendirdiği masada kü- çük yudumlarla bir limonata içmiş ve İçişleri Bakanı ile Ankara Valisi- ne veda etmişti. Uçağa ağır adımlar- la yaklaştı. Aynı ağır adımlarla mer- divenleri tırmandı. Arkasına dönerek iki eliyle kendisini uğurlamağa ge- len birkaç kişiyi selâmladı ve kapı- dan içeri girdi. Uçak pistten havalan- dığı zaman Etimesgut Hava Alanını uzaktan gören birini dövseler bir Devlet Başkanını uğurlandığına i- AKİS, 6 TEMMUZ 19690. Gürsel İstanbulda Alkışa paydos nandıramazlardı Saatlerin 17 yi gösterdiği sıralar- da Yeşilköy Hava Alanında manza- ra Ankaradakinden (farklıydı. Ama bir Başbakan Menderesin, bir Cum- hurbaşkanı Bayarın geldiği zaman- kilerden de farklıydı. Terminal bina- sının içi ve meydanın arkası kalaba- lıktı. Protokol pek sadeydi. O kadar ki, meşhur Protokol Umum Müdürü Veysel Versan bile yoktu. General Gürsel ilk ve son olacak bu karşılama törenine şanslı başladı denemez. Zira uçaktan inince kendi- sine talebe teşekkülleri adına çiçek vermeğe uzanan genç üniversiteli çi- çeği takdim ettikten sonra eğilmiş ve Gürselin elini öpmeğe kalkmıştı. Devlet Başkanı bu harekete mâni ol- du Haydi, bu neyse idi. Genç adam, babası sayılabilecek bir paşanın elini öpmeğe insiyaki olarak davranmış bulunabilirdi. Ama terminal binasına gidilirken öne atılan 50 yaşlarındaki adama ne demeliydi ? Adam neredey- se Gürselin ayaklarına kapanacaktı. Devlet ve Hükümet Başkanı yüzünü sıkıntıyla buruşturdu ve adamı elinin tersiyle iter gibi bir harekette bulu- narak yoluna devam etti. Elini öptürtmek istemeyen ve buna benzer şeylere bizzat nihayet vermeği gaye edinen mütevazı Gene- ral, bir yerde neredeyse aynı hatâyı işleyecekti.. Kendisini karşılamağa gelen Anayasa Komisyonu Başkanı Rektör Sıddık Sami Onarın önüne geldiğinde âdeta eğildi ve ufak boylu ilim adamının elini öpercesine sıktı. Ama bu, em ziyade ilmin elinin binasına giren Gürsel soğuk bi bir şerbet içti ve bir iki baton- YURTTA OLUP BİTENLER sala yiyerek yola çıkılmasını istedi. 1954 model bir Dodge otomobil Dev- let Başkanını götürmek üzere hazır bekliyordu. Açık spor otomobil si- yahtı. Gürsel kendisine sevgi teza- hüratı yapan halkın arasından ağır ağır geçerek Topkapı yoluyla Şâle köşküne çıktı. Temel aşkı.. Hakikaten geçen hafta içinde Dev- let ve Hükümet Başkanı Gürselin duyduğu, şahit olduğu bazı hâdise- ler gösterişten ve israftan oldum o- lası kaçınan babacan Generali "tö- ren" kelimesinden âdeta korkutur ol- muştu. Hele bu lüzumsuz gösteriş için yapılan masraflar Devlet Başka- nmı çileden çıkarıyordu. Tamtakır hazinenin sırtına bindirilen ve sakıt- ların sadece ve sadece gönüllerini hoş etmek için yapılan masraflar milyon- ları aşmaktaydı. Gelen yabancı mi- safirlere bir sene içinde yapılan tak- lar için bir tek müessesenin hissesi- ne düşen yekün akıllara durgunluk verecek miktara ulaşmıştı. Bu sene Makine ve Kimya Endüstrisi Kuru- mu Umum Müdürlüğünün bu iş için sarfettiği paranın miktarı 361.126.35 liraydı. Hele üç sene evvel temeli atı- lan ve yalnız atılan temelle kalan bir seker fabrikasına geçen yıllar içinde harcanan milyonlar Devlet Başkanını neredeyse çıldırtacaktı. 1957 senesinde, seçimden önce An- kara Şeker Fabrikasının temeli atıl- mış, aradan üç yıl geçtiği halde Bey- fendinin uğurlu elleriyle temele ko- nan harcın üzerine bir tas daha ilâve edilmemişti. Fabrikanın 1959 da ta- mamlanması lâzımdı. Ama şimdilik ortada bazı muhterem zevatın emir- lerine amade lüks şantiyeden başka bir şey yoktu. Geçen haftanın orta- sında bir gün General Gürsel Ankara Şeker Fabrikasının muhteşem şanti- yesini gezmeğe ve izahat almağa ka- rar verdi. Ziyaret perşembe günü öğ- leden sonra yapıldı. Devlet Başkanı evvelâ içinde üç adet 11 ayaklı buz dolabı bulunan şantiye binasına alın- dı. Şantiye binasının büyük salonun- da fabrika hakkında Umum Müdür tarafından izahat verilecekti. nun duvarları omaundan yapılmıştı. Sağ tarafta muazzam bir kütüphane, tavanda muhteşem bir avize vardı. Yer bej renkli mükellef bir halıyla kaplanmıştı. Geniş ve rahat koltuk- lar salona serpiştirilmişti. Gürsel sa- lonun bir köşesindeki masaya oturdu. Fabrikanın plânını istetti. Koyu gri elbiseli ve boncuk boncuk terleyen bir adam plânı Devlet Başkanının önüne serdi. General plâna dikkatle baktı. Fabrikanın plânının bir köşe- sinde çizgiler bir hayli karışıyor ve 19