GEN ÇLİ K HA Teşkilât Herşeye rağmen Lâcivert elbise ve ufak kareli bir gömlek giymiş olan genç, sağ e- lindeki mendiliyle alnında biriken terleri sildikten sonra "Milli Türk Talebe Birliğinin dertlerinin başında maddi sıkıntı geliyor" dedi. Bunları söyleyen genç, talebe faaliyetinin li- derlerinden Beşir Hamidi idi. Gerçekten Milli Türk Talebe Bir- liğinin "maddi sıkıntı"sı hemen her- kes tarafından biliniyordu. Bu sıkın- tı sebebsiz de değildi. Sabık ve sakıt iktidar Milli Türk Talebe Birliğinin başında bulunan idealist gençlerin tutumlarından hoşlanmamış, bu genç leri yola getirmek imkanlarını da bulamamıştı. Her yerde, herkese karşı tatbik edilen taktik Milli Türk Talebe Birliğine de tatbik edilmişti. Yani onları, yapılmakta olan bütün yardımlardan mahrum etmek, sıkın- tıya ve çalışamaz hale düşürmek, böylece de "yola gelirlerse" o kendi saflarına alıp paraya ve imkâna boğ- mak, parasızlık ve imkânsızlık içinde sa- hiden boğmak.. Bunun için Birliği önce yerinden yurdundan etmişlerdi. Sonra yapılan bütün yardımları kes- mişlerdi. Bütün bunlara rağmen Bir- liğin idealist Oüyeleriyle (idarecileri sonuna kadar mücadele azimlerin- den hiç bir şey kaybetmemişler, ikti- darın arzularım kabul etmemişlerdi. Onlar memleketin kendilerinden bek- lediğini biliyorlardı. Sorumlulukları- nın ne olduğunu farketmişlerdi. Bu zaman zaman açık, zaman zaman kapalı ama her vakit çetin olan mü- cadele 27 Mayısa kadar devam etmiş- ti ve mücadeleyi idealist gençler ka- zanmıştı. Hedef: En uzak köye! 27 Mayıstan bu yana Milli Türk Ta- lebe Birliğinin hedefi hürriyet mü- cadelesinin sebeblerini, mânasını, ih- tilâl ve inkılâbın ruhunu memleketin en uzak köyüne kadar ulaştırabil- mekti. Bunun için geceli gündüzlü, durmak dinlenmek'bilmeyen bir ça- lışma yapılıyordu. Vatanın her köşe- sindeki her vatandaşa, sabık ve sa- kıt iktidarın tutumu ile ihtilâlin asli mânası olanca açıklığı ile anlatılma- lıydı. İdealist ve Atatürkçü gençler için ilk düşünce buydu. Bu gayeye en kısa yoldan, en kısa süre içinde va- rabilmek için bir yandan memleket- lerine dönen arkadaşlarının adresle- rini tesbit ederek onlarla irtibat ku- rulmasına çalışılıyor, bir yandan da hergün ortalama olarak yirmibine AKİS, 6 TEMMUZ 1960 yakın gazete ve dergi köylere yolla- nıyordu. Bu çalışmalar gün geçtikçe daha da verimli bir hale getiriliyordu. Bu suretle, binbir kahra, işkenceye, zul- me karşı duran ak alınlı idealist gençlik, inkılâbın emrinde bir nefer sadeliği ve asaleti içinde, kendisinden bekleneni yapıyordu. Dertler Getir bir yandan bütün güçlerini mleket hizmetine verdikleri bu son aylar içinde, hallini bekledikleri kendi dertleri ve meselelerini de unutmuş değillerdi. Şimdi, her alan- da büyük değişiklik, temizlik ve ye- nilik yapmak zorunda olan İnkılâp Hükümetinden onların da, haklı ola- rak, bekledikleri vardı. Bekledikleri onbinlerce üniversiteli gencin yıllar- dan beri halledilmesini istedikleri dertlerdi. Lâcivert elbiseli bu konuya dön- dü: "öğrenci derneklerinin içinde bu- lundukları mali sıkıntı"nın halli için "ilgililerin harekete geçmeleri" Ea leniyordu. Gerçekten bu dernekle mali yönden takviye edilmedikçe, kendilerinden bekleneni yapabilmeleri imkânsızdı. Sabık İktidar bu dernek- lerin en zayıf taraflarının "mali yön" olduğunu iyi bildiği için, bu tarafı alabildiğine istismar etmişti. Halbu- ki, her yıl bütçede öğrenci dernekle- ri için bir fon ayrılır ve bu fon âdil esaslarla dağıtılırsa meselenin en ö- nemli kısmı halledilebilirdi. Bu suret- le dernek idarecisi gençlerin ellerinde yardım makbuzlarıyla kapı kapı do- laşıp gelir sağlama yılacak bir yola girmeleri önlenebi- lirdi. Bütün üniversite gençliği bu işin böyle halledilmesini istiyor ve bekliyordu. Bu arada öğrenci der- neklerinin statüleri de yeniden göz- Beşir Hamidi Artık sıra iç işlerde den geçirilmeli, hiç bir siyasi partinin istismar gayesi ile derneklere burnu- nu sokmasına imkan verilmeme- liydi. Yoksa gene "eski hamam eski tas" olabilirdi. Lâcivert elbiseli genç, terini sile sile üniversitelilerin dertlerini bir bir evam ediyordu. Meselâ , Şubat hakkı halle- birer problem ola- rak ortada duruyordu. İlgililer her- hangi bir öğrenci yurduna herhangi bir gün gidiverirlerse, karşılarına çı- kacak manzaranın hiç de içaçıcı ol- madığını yakından görecekler, üni- versiteli gençlerin içinde bulundukla- rı şartları yakından müşahede etmek imkânına kavuşabileceklerdi. Dertler bu kadar değildi. Bir da "kitap derdi" vardı. Bu dert üniver- siteli gençlerin belini büken, çâresi bugüne kadar bulunamıyan dertlerin başında geliyordu. fiatı otuz liradan profesörler, o metinler ufak tefek (değişikliklerle bastırdık- ları kitaplarını öğrencilerine zorla aldırma yolunu tutuyorlardı. Gençler bir yandan geçim şartlarının ağırlığı, bir yandan ders kitaplarının ateş pa- hasına oluşu karşısında yardımsız ve desteksiz kalmışlardı. Gençlik, milli dâvaların hallinde öncülük ve önderlik etmiş, kanını dökmüş, canını vermiş- ti ama kendi problemlerini henüz hal- ledememişti. o Haklı olarak İnkılâp Hükümetinden, kendi meselelerine eğilmesini, dertlerine deva olmasını istiyordu. 25