KADIN Sosyal Hayat Yaşamak zordu 27 Mayıs 1960 demek, artık kalem* lerinizi elimize aldığınız zaman, takılmadan, "acaba"lara düşmeden, söylemek istediklerimizi açıkça söy- leyebileceğimiz günlerin başlaman demek. Şimdi artık rahatça, Türk kadınının, hele şu son yıllarda, soluk aldırmayacak derecede artan çilesin- den söz açabilliriz Bu çile, günün ışımasıyla başla- yan bar çeliydâ. Sabah olup da gözü- rı, ocağı, memleketi, para çantası ve arzuları arasında bir muvazene kur- mak olduğuna göre, en büyük yük onun omuzlarındaydı. Meselâ, önce sabah sofrasını kurması gerekiyor- du. O biliyordu ki, bu iş, büyüme ça- ğındaki çocukları için günlük yumur- ta, süt, peynir, yağ, reçel, bal, kay- mak demektir. Ama, sofrasını ancak zeytin ve çayla kurabiliyor, bunu da bulamayacağı günlerin geleceğini düşünerek daha işin basında kasılıp kalıyordu. Zeytin deyip geçmeme gerekiyordu. Bildiğimiz zeytin ek- mek bile ateş pahası olmuştu. Sonra evin günlük ihtiyaçları geliyordu. Ne yapıp yapıp öğlenin akşamın aşı- nı (o kaynatmalıydı. £ Düşünüyordu. Ne yapmalı da, sofraya et koyma- dan, kaloriyi tam verebilmeli?" Mus- lukları külle parlatmak elleri bozu- yordu ama, bedavaya geliyordu. Maydanozun kökünü atmayıp çorba- ya doğramak demek, maydanoz me- selesini bir demetle halletmek demek- ti. Çünkü, demeti otuz kuruştu. Ucuz değil. Ta çoraplar? Ev halkı ne ka- dar çok çorap eskitiyor! Babanın ço- raplarım küçültüp küçültüp (o çocuk- lara yapmak, işi oldukça kolaylaştı- rıyordu. Böylece baba daima yeni ço- rap giymiş oluyordu. Böyle olması gerekiyordu elbette. Çünkü içtimai mevki denen bir şey vardı. Kadının elbise meselesi de önemliydi. Kumaşı- becerebildiği kadar, dikişini kendinin dikmesi oluyordu. Büyüklerin elbi- seleri bozulup küçüklere yapılacak, çarşaflara yama vurulacak, rengi a- tan elbiseler boyanacak... Ne kadar çok, ne kadar vakit alıcı işi vardı evin kadınmın. Sonra o, bu sıkıntı- lardan asabı bozulmuş biri olmaktan kurtulmak, kocan için, dinlenmiş ar- kadaş bir zevce, çocukları için anne- lerin en tatlısı olmak mecburiyetin- deydi. Bezgin yorgun oluşu evi ka- AKİS, 9 HAZİRAN 1960 rartıyordu. Halbuki, ocak yanmasını, tencere kaynamalı, çocuklar gülme- li. kocalar evden gönül rahatlığıyla çıkmalıydılar. Olmuyordu, Koca işin- de, aşa. evinde, çocuk oyununda bu- zursuzdu. Herkes "ah" ederek soru- yordu: "BU gidişin sonu ne olacak " Türk kadını hap bu kaygının içinde yaşıyordu. Hep, "Ne oluyoruz, ne o- lacağız?" sorusu. Çocuklar ne çok şey soruyor, neler öğrenmek istiyor- lardı annelerinden. Dertlerin büyüğü Sonra, bu ocağını tüttürmek, koca- sını çocuklarım ayakta tutabil- mek için, gözünü gönlünü bütün me- deni haklarına, arzularına, kar şeye kapamış Türk anasının başına, gün- lerden bir 27 Nisan günü geldi. O bakmaya kıyamadığa evlâtlarını kur- şunluyorlardı. Anaları, "Dağlar ko- yağım gezdim, yiten yavri bulunur mu vay!" diye feryat figan yollara düşüyorlardı. Ne çile! Artık bu ka- darı olmaz, bu kadarını yapamazlar sanıyordu. Dünyanın bütün medeni memle- ketlerinde kadın kocasının oyardım- cısı olmaktadır. Ama» onların hiç bi- ri Türk kadınının çilesini çekmemek- tedir. Onların tatil günleri o vardır. Onların medeni ihtiyaçları gözönüne alınmaktadır. Onlar dinlenirler, ma- lar eğlenirler, onlar haklarını arar- lar, onlar sözlerini dinletirler... Bu örnekler çoğaltılabilir. Türk kadını, bir Çok şeye göz yumar, bir çok şey- le kahırlanır. Yeni yetişen çocukla- rına insan haklarından, hürriyetten bahsederken (o yutkunur, Oo çocuklar küçük yasta hak yiyici, zalim, al- çak ve buna benzeyen sözleri öğren- mesin ister. Çocuklar öğrenmişler— onlara zorlukla bir şeyler açıklama- ya çalışır. Sabreder. Türk kadım sa- bırlıdır. Türk kadını ağır (o basildir. Türk kadını çilekeştir. Ama Türk kadını ana kadındır. Türk kadını Yemenden bu yana, Balkan Harbin- den, İstiklal Savaşından bu yana gel- miş bir anadır. Yeni ümit Türk kadını 27 Mayıstan bu yana ışıyıverdi. e Yüzü çarşıda, pazar- da, sokakta aydınlanıverdi. Artık evlâtları için iyi günler geleceğine inanıyor. Çilesi belki hemen düzeli- vermeyecek. Zaman lâzım. Ama, a- tıp çilesini bağrma basıyor artık, “İyi olacak inşaallah" diye düşünü- yor. Umutlu artık. Eski bir kalk türküsünde dendiği gibi, "Hürriyet basmalıdır" o giydirelim kadınlarıma artık." Basma olsun da bizim olsun. Basma olsun da içinde milletin se- vinci, hürriyeti, mutluluğu olsun. AKİS Üç haftadır kapışılıyor Bir mecmuayı 4 kişi okursa AKİS'İ Her hafta yarım milyondan fazla insan böyle merakla okuyor. Bunlar sizin müstakbel müşterilerinizdir. Reklamlarınızı AKİS'e vermekte acele ediniz.