H A ŞA Ihtilâl Bardak taşınca (Kapaktaki o Şehit) Bu haftanın sonlarındaki bir gün, karaya nazır tepelerden biri Üzerine kurulmuş iri, beton binada gene hummalı bir faaliyet vardı. Ger- çi bu faaliyet, aynı bina içinde 26 Ma- yısa bağlayan gece göze çarpan faa- liyetten hayli farklıydı. O gece yü- rekleri heyecan, ateş, iman ve cesa- ret doldurduğu halde bu haftanın Bonlarındaki gün derin bir hüzün ha- zırlıklara © hakim görünüyordu. Har- biye, 2? Mayıs Harekâtında verdiği sehite karşı son vazifesini İfaya ha- zırlanıyordu, 10 Haziran günü Şehit teğmen Ali thsan Kalmaz ebedi isti- rahatgâhına, bütün Türk milletinin minnet hislerini şahsında toplamış olarak, arkadaşlarının kolları arasın- da terkedüecekti. Doğrusu istenilir- se gencecik yaşında hayata veda et- miş bulunan bu topçu teğmeninin alın yazısında istisnasız her Türkün gıpta edeceği bir satır yok değildi. Ali İh- san Kalmaz uzun uykusunu Atatür- kün yanında uyuyacaktı. Bir Harbi- yeli olarak genç teğmen bu mazha- riyeti haketmişti. 18 R B İ i Harb Okulu öğfenc Göklerden gelen sesi dinlediler Sabık iktidar mensuplarının Gazi Osman Paşa Marşıyla çileden çıktık- ları günlerde dahili elbiseleriyle genç Harb Okulu talebeleri öbek öbek o- kul bahçesinde toplanıyor, duyabil- diklerini, dışardan sızdırabildiklerini birbirlerine o anlatıyor, İstanbul ve Ankaradaki Üniversiteli kardeşleri- nin hürriyet mücadelesi hikâyesini tamamlamağa çalışıyorlardı. İzinler kalkmıştı. Harb Okulu talebeleri an- cak ön kapıya kadar çıkabiliyorlar- dı. Gazete ve mecmualar mektebe sokulmadığından olanlar hakkında bilgileri sadece ve sadece duydukla- rından ibaretti- Hoş, gazeteler gelse de o günlerde basından bir şey öğ- renmeğe imkân yoktu. Allahtan Harb Okulu talebeleri arasında Hu- '""“kuk Fakültesinde okuyanlar vardı. Bunlar her gün Fakülteye gidiyor- lar ve akşam dağarcıkları dolu ola- rak dönüyorlardı. Istanbulda neler oluyordu? Ankarada neler olmuş- tu? Bütün bunları Fakülteye devam eden arkada "'arından her gece me- rakla dinliyorlar ve sabırla başlarını sallıyorlardı. Bir haber kaynağı da ön kapıya gelen eş ve dostlardı. On- lardan da bazı şeyler öğrenebiliyor- lar ve söylenenlere inanmak istemi- yorlardı. Demek İstanbulda "Hürri- ileri yet" diye bağıran mastım Üniversite- li gençlere polis ateş açmıştı! Demek polisin öldürdüğü yüzlerce -o sıralar- da haberler kulaktan kulağa böyle yayılıyordu- genç (Üniversiteli var-. dı! Demek beş on kişi bir araya gel- se polis cop ve göz yaşartıcı bombay- la müdahale ediyordu! Demek Siya- sal Bilgiler (Fakültesi talebelerine Örfi İdare Kumandanı ateş açtır- mıştı! Yarabbi, ne günlere kalınmış- t. Bütün bu yapılanlar nedendi? Gerçi şu okula girdiklerinden bu ya- na üstlerinin, ağabeylerinin, kuman- danlarının kendilerine yerdiği en mü- him öğüt "Ordu siyasete karışma- malı" öğütüydü. Ama bu yapılanlara can dayanamıyordu. Harb Okulunun genç dimağlarını yapılanlar (hele gençliğe yapılanlar adam akıllı ka- rıncalandırmağa başlamıştı. Duyduk- lan, kulaklarına gelenler, söylenen- ler ve memlekette esen terör havası genç Harbiyelileri ziyadesiyle müte- essir etmekte, ziyadesiyle üzmektey- di. Bu sıralarda genç talebelere teğ- men ağabeyleri durmadan nasihat ediyor ve olanları sadece seyretme- lerini. Ordunun siyasete karışmama- sı gerektiğini, sabretmelerini söylü- yorlardı. Bir bakıma okuldaki sükü- AKİS, 9 HAZİRAN 1960