net bu teğmen atabeylerin nasihat ve sohbetleri ile temin edilmekteydi. Ama dış görünüşü bu olan sükünet, teğmen ağabeyler de dahil, hiç kim- seyi içinden bağlamıyordu. Harb O- kulu kaynıyordu. Harb Okulunun genç subay namzetleri kendilerini zaptetmek için büyük gayretler sar- fetmekteydiler. Bir ordu mensubu Günler geçiyordu. Hadiseler yavaş yavaş yatışır gribi oimuştu. Sabık İktidar mensuplarını rahatsız eden tek şey, o sıralarda Kızılay meyda- nında her gün binlerce kişinin Gazi Osman Paşa marsın söylemesiydi. Harb Okulunda da sükünet sağlan- mış gibiydi. Buna rağmen Teğmen ağabeyler genç talebelere sabretme- lerini, her şeyin bir zamanı olduğu- nu söylüyorlardı. Artık Harb Okulu talebelerinde aşırı bir soğukkanlılık göze çarpmaktaydı. Genç Harbiyeli- ler konuşarak değil, bakışarak anla- şıyorlardı. Bir sükün, Harbiyeyi kap- lamıştı: Fırtınadan evvelki korkunç sükün... İşte bu günlerde Harb Okuluna gelen bir haber, genç askerleri hem çok kızdırdı, hem de pek çok eğlen- dirdi. Bir yüzbaşı polislerin tecavü- Zira yüzbaşının mukave- meti on oniki polisi epey şaşırtmış, hattâ bir kaçını hastahanelik etmiş- ti. Hikaye şuydu: Cebecinin Dörtyol semtinde otu- ran görünüşte sakin hattâ çelimsiz, dokunuluverince devrilecekmiş hissi- ni veren genç bir yüzbaşı akşam evi- ne dönüyordu. Sivildi. Oturduğu a- partmana İkiyüz metre kala birkaç polis ve bekçi yanana yaklaştılar. Ne- reye gittiğini, nereden geldiğini sor- dular. Genç yüzbaşı şaşırdı. Eve git- tiğini, evinin birkaç adım ileride ol- duğumu söyledi. Kendisine ne iş yap- tığını sordular. Halbuki yüzbaşı po- lislerin ve bekçilerin kendisini gayet iyi tanıdıklarım biliyordu. Buna rağ- men mesleğini söyledi. Bu âdeta bir işaret oldu. Bütün polis ve bekçiler genç askerin üzerine çullandılar. No var ki bir süredir, efendilerinin pe- şini takip eden uğursuzluk Gedikin polislerinin de peşini bırakmıyordu. Genç yüzbaşı Harbiyedeyken biraz boksa çalışmıştı. Talebeliği sırasın- da kilosunun Türkiye ikincisi idi. Ay- rıca sporun her dalında başarılı bir talebeydi. Pentatloncuydu. Müthiş İç İşleri Bakanının polisleri, haber- siz, dört başı mamur bir belâya çat- mışlardı, ilk yumruğu yiyen polis neye uğradığını anlıyamadı. Beş altı metre nerdeki bir çöp kutusunun içi- AKİS, 9 HAZİRAN 1960 Sıtkı Ulay Bildiği vardı.. ne yuvarlandı. Kutudan çıkmağa ça- lışırken gözleri karardı ve bayılır gi- bi oldu. Sonra bayıldı. Polisin, kaldı- rıldığı hastahaneden ancak bir haf- tada taburcu edildiği gelen haberler arasındaydı. Diğerlerinin istihkakı ilkinkinden aşağı olmadı. Yumruğu yiyen olduğu yere oturuyor ve kal- kabilmek için en azından beş daki- ka istirahat ediyordu. Mütecavizler on kişi kadar vardı. Genç yüzbaşı ar- kasını bir duvara yermiş, vuruyor da vuruyordu. Cop filân işlemez, Ge- dikin uşakları genç askerle başa çı- kamaz olmuşlardı. Üstelik yedikleri dayağın hesabı yoktu. Hani o sırada karakola gotürülseler yüzbaşının te- cavüze uğradığını ispat etmek için bin şahit isterdi. Sanki yüzbaşı po- lisleri teker teker tenhada kıstırmış ve bir güzel dövmüştü. Yerden kal- kıp genç askerin üzerine hücum e- denler bir müddet sonra başa çıka- mıyacaklarını anladılar. Yüzbaşıyı alıp karakola götürmenin de imkanı yoktu. Kanun bunu icap ettirmiyor- du. Nihayet az dayak yiyenlerden bi- risi akü etti. Bir inzibat subayı ça- ğırdılar ve yüzbaşıyı merkez kuman- danlığına götürdüler. Yüzbaşı duru- mu anlatınca serbest bırakıldı. Polis- ler hakkında da gerekli takibata ge- çildi. İkinci perde Bu, mütevazi yüzbaşının başına ge- lenlerin ilk perdesiydi. İkinci per- de hem daha eğlenceli, hem daha gad- darca oldu. Hemen ertesi gün evine dönmek üzere Kerpicin (yanındaki dolmuş durağında sıra bekleyen genç HARBİYE yüzbaşı 12 kadar polisin hücumuna uğradı. Başına yediği bir cop darbe- siyle bayıldı ve karga tulumba edi- lerek İtfaiye Meydanındaki Doğan bey karakoluna götürüldü. Karakola girerken yüzbaşı kendine geldi; Bir silkinişte koluna girmiş olan polisler- den sıyrıldı ve en yakınındakine yumruğunu yapıştırdı. Yumruğu yi- yen polis bir gün evvelkinin tarife- sine tâbi tutuldu: Ancak bir hafta sonra hastahaneden taburcu edilebil- di. Doğanbey karakolunun girişinde on metre kadar uzunlukta dar bir ko- ridor vardı. Polisler ve genç asker arasında kıyasıya mücadele burada oldu. 12 polis ve bekçi, yüzbaşıyı an- cak üç saat sonra bu koridorun dibi- ne sürebildiler. Başlarında bir komi- ser vardı. Mütecavizleri idare ediyor ve bir kumandan gibi harekâtı dü- zenliyordu. Genç askerin yanına biz- zat hiç mi hiç sökülmüyor, sadece emirler veriyordu. Genç yüzbaşı ar- tık yaradana sığınmıştı Allah yarat- tı demiyordu. Bu bir nevi nefis müdâ- fa asıydı. Her mruğu savuruşta birkaç çene komiği; çatırdısı duyulu- yordu. Polisler ciddi surette endişe- lenmişlerdi Ufak tefek görünen. Ba- kin duruşlu bir yüzbaşıyla başa çıka- mıyorlardı. Ne cop, ne yumruk para ediyordu. Silâh kullanamıyorlardı. Dışarıdan duyulacakta. Başlarına iş açılacaktı Nihayet, harekâtı İdare eden komiser bir çare buldu. Alela- cele tedarik edilen bir ip yüzbaşının ayağına atıldı. Yere düşen genç as- ker toparlanmağa vakit bulamadan üzerine çullanıldı ve bir ayağından başaşağı tavana asıldı. Komiser, yüzbaşının asılı bulunduğu yere kah- ramanca yaklaştı. Maksadı birkaç tokat yapıştırmak ve eli kolu bağlı, müdafaasın birine gerekli dersi ver- mekti Ne çare, bu isteğine erişeme- di. Genç yüzbaşı son bir gayretle bağlı bulunduğu ve bir saat rakkası gibi sallandığı yerden serbest aya- ğıyla bir tekme Savurdu. Tekmenin hızıyla sallanması artan genç asker mesafeyi hesaplayıp yumruğu da ya- pıştırmıştı. Bu hareketi asıldığı yer - den kurtulmasına sebep oldu ve ke- miklerin melodisi yeniden başladı. Yumruğu yiyen iflah etmiyor, yıkıl- dığı yerden kalkamıyordu. Hele ya- nma pek fazla sokulmağa cesaret eden birinin gözlerinin ortasına ya- pıştırdığı bir judo vuruşuyla müte- cavizi birkaç dakika için kör ediver- di. Bir ara polisler koridorun bir ucu- na, genç asker bir ucuna çekildiler. Yapılacak birşey yoktu, Tek çare yüzbaşıyı yeniden Merkez Kuman- danlığına teslim etmekti. Vakit ilerlemiş, saat 22 yi geçmiş- ti Dört saattir yüzbaşıdan dayak yemekteydiler. Durumu Merkez Ku- 19