HARBİYE yılmıyacağını, oObütün sorumluluğu yüklendiğini bildirdi. Onları da ken- dilerinden sayıyorlardı. . Nöbetçiler- den biri bir kaç basamaktık merdi- venleri indi, silahını uzattı ve teslim oldu. Öbür nöbetçi, halâ tereddüttey- di, direniyordu. Teğmen yeniden em- ri tekrarladı. O da, sonunda silâhını bırakmağa karar vermiş şekilde merdivenleri indi, önce silâhını uzat- tı, sonra bir anda geri çekilip ateşe başladı. Tığ gibi genç topçu teğmeni uzun ve yürek paralayan bir "Ah!" çekti ve Posta caddesine boylu bo- yunca uzanıverdi. Teğmenin birli- ği derhal mukabil ateşe başladı. Nö- betçi vurulmuştu. Birlik, teğmenleri- nin vurulmasına rağmen en küçük dağınıklık göstermedi. Vazifeleri belliydi ve bu vazife mukaddesti. Bir milletin kaderi, serin saatlerinde reydi. Bu kaderi tayinde kendilerinin yüklendikleri sorumluluğu ( biliyor- lardı, Önce vazife! Hemen binaya gir- gereken yerlere el koydular. T.T. bütün teşkilâtıyla ve çok kısa bi zamanda Milli Birlik Komitesinin emrine girmişti. Yazık ki, Harbiye- nin en gözde talebesi genç topçu teğ- meni Ali İhsan Kalmaz şevkle başla- dığı işin başında şehit olmuştu. sol elini delmiş, ciğerini parçalamış?, kemiğinde takılmış kalmıştı. Tek kurban Türk Ordusu, büyük inkılâp hareke- tlini en değerli en genç evlâdların- dan birini şehid vererek başarmıştı. Teğmen Ali İhsan Kalmaz "severek" gittiği vazifesi başında, doğan günü . göremeden ölmüştü ama o zaten "bu- gün için doğmuş" değil miydi? Bu a- cı sonuca kendisini alıştırmamış, ha- zırlamamış mıydı? Onun için mem- leket, hürriyet ve vazife aşkı vardı. Bu uğurda ölebilirdi. e Gözünü kırp- madan öldü de. O biliyordu ki, inan- mıştı ki, gerektiğinde ölürse bu mil- ü . Elbet- . Herkes gibi, bütün millet gibi. O, bu günleri göremedi a- ama bütün milletin sevgilisi olarak yü- reklere yerleşti. o Gelecek yüzyıllara adı "Hürriyet Kahramanı" olarak geçmek talihine erdi. Bir sembol, bir bayrak oldu. Bu, yaşamaktan da gü- zel, yaşamaktan da manalı değil mi- dir? Milli inkılâp hareketinden Uç beş gün önce, Harb Okulunun bahçesin- de, ta Kuleli Askeri Lisesinden beri 24 en yakın arkadaşı, sırdaşı, can yolda- şı olan genç bir teğmenle dolaşırken uzun uzun Anıt- Kabire bakmıştı. Dalmış bir hali vardı. Bir süre hiç konuşmamıştı. Başka bir âlemde ya- şıyor gibiydi. Sonra arkadaşına dön- müş, sık sık tekrarladığı, çok sevdi- 8i Akifin "Çanakkale Şehitleri"ni ezbere baştan sona okumuştu. , Vurulup o tertemiz alnından uzanmış yatıyor, Bir hilâl uğruna Yürab, ne güneşler " batıyor! Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker! Gökten ecdad inerek öpse o pâk ainı değer. Şiiri derin bir şevk içinde okuyup Töm. Ali İhsan Kalmaz Hürriye o uğruna.. Da sonra da arkadaşına sor- muşt "Herkes tarihe geçebilir mi?" Son günlerde aklı hep bu "ta- rih" işiyle meşguldü. Arkadaşlarına durup dururken, konu dışı bazı s0- rular soruyordu. "Herkes" tarihe ge- çemezdi elbette ama bir teğmen Ali İhsan Kalmaz, hürriyet uğruna gözü- nü kırpmadan ateşe yüreğini açarsa o "tarih" olurdu. Nitekim oldu da. "Tertemiz" yüreğinden vurularak Posta caddesine boylu boyunca "u- zanmış yatan", "bu topraklar için toprağa düşen asker"!, bütün millet bu haftanın sonunda "gökten inen ecdâd"ı ile,birlikte "o pak alnından" öpüyordu. | Türkiyenin : büyüdü, 22 yıl 26 günlük bir ömür 1938 yılının I Mayıs günüydü. Ba- har bayramıydı. Hava güzeldi. Is- partanın gül bahçelerinden binbir çe- şit gül kokusu havayı doldurmuş, ay- dınlık, içaçıcı bir gün başlamıştı. Is- par.tadakl evlerden birinde bahar bayramı değil ama bir doğum bayra- mı kutlanıyor, onun heyecanı ile ev halkı koşuşup duruyordu. Bu ev, a- yakkabı tamircisi Osman Kalmazın eviydi. Ortahalliden de biraz aşağı durumda bir aileydiler. Osman Kal- maz, ailesinin geçimini güç halle te- min edebiliyordu. Namuslu, dürüst casının yardımcısı ve desteğiydi. nında nur damlası gibi bir oğlan ço- cuğu yatıyordu. Yorgun, ama mesut- tu. İlk çocukları erkek olmuştu. İkin- cisi de erkekti. Osman Kalmaz da, “ eşi Hatice Kalmaz da memnundular. "Tanrı yaratanı rızkı ile yaratır"di. 27 Mayıs sabahı Posta caddesinde hürriyet ove gözlerini açan bu fakir aile i çocuğuydu. Küçük Ali İhsan, Kalmaz âilesi- nin bu ikinci çocuğu, " ' bir yaşamadan uzak, az kazançlı bir yaşama düzeni içinde serpildi. İlkokula başladığın- da, babasının kazancına birşeyler katmak gerektiğini anladı. Sokaklar- da koşuşan, âvâre bir çocuk değildi. Okuluna gidiyor, sonra macunlu şe- ker veya gazoz satıp para kazanıyor, getirip babasına veriyor, arkadan e- vine kapanıp derslerini o çalışıyordu. En çok sevdiği şey okumaktı. İlko- kulu Ispartada bitirdi. Ortaokulun ikinci sınıfından üçüncü sınıfına geç- tiği yıl, tahsil masraflarının ağırlığı aileye iyice yük olmaya başlamıştı. İçinde bulundukları geçim şartları A- li İnsanin tahsile devamını tehlike- ye düşürüyordu. Halbuki Ali İhsan okuyacaktı. Okuyacak, adam olacak, neni de önemli bir adam olacaktı. En çok askerliği mak istiyordu. azından ortaokulu da bitirmesi gere- kiyordu. Ortaokula bir yıl daha de- vam etmek imkânları azalınca, o sı- rada İstanbulda yeni açılan 3. Assu- bay Hazırlama Ortaokuluna başvur- du. Yıl 1952 idi. Ali İhsan 14 yaşın- daydı. Yaşı üçüncü sınıfa devam için küçük bulundu. Ancak ikinci sınıfı yeniden okuması şartiyle okula kabul edilebilecekti. (Ali İhsan bir yıllık kaybı göze aldı, okula girdi. Burada da bütün hedefi sınıfının birincisi ol- maktı. İşi gücü okumak, çalışmaktı. Üçüncü sınıfa geçtiği zaman, kış ay- AKİS, 9 HAZİRAN 1960