larında buz üzerinde kayarken düş- tü, ayağı kırıldı. Tedaviden sonra üç aylık hava değişimi ile memleketine döndü. Tek endişesi hanlardan önce ü kip edemiyordu. Birincilik hedefine varamıyacaktı. Ama Ali İhsan azim- li, kararlı bir çocuktu. Hava değişi- minden sonra okula döndüğünde, hayret verici bir süratle kaybettiği zamanı telafi etti. Arkadaşlarını geç- miş, bütün derslerini en iyi şekilde hazırlamıştı. İmtihanlara girdi ve okulu birincilikle bitirdi. Armağan o- larak da bir altın saat aldı. Yıl 1954 dü. Ali İhsan assubay olarak değil, subay olarak orduda hizmet etmek istiyordu. Gelecek için büyük tasa- rıları vardı. Onun için assubaylık yet- miyordu. Assubay Hazırlama Orta- okulunu bitirir bitirmez hemen Kule- li Askeri Lisesine girmek istedi. Ama bir engel çıktı. Askeri Liseye girebil- mek için Devlet Ortaokul diploması almak gerekiyordu. o Elindeki diplo- mayla askeri liseye alınması imkân- sızdı. 6u işi başarmak Ali İhsan için zor olmadı. Bir kere aklına koyduğu- nu mutlaka yapardı. Derhal Kandil- li Hız Lisesine müracaat etti ve ha- riçten ortaokul bitirme imtihanları- na girdi. Bir devrede üç sınıf m birden imtihanlarını, şaşılacak bir başarıy- la verdi ve 26 Eylül 1954 de Devlet Ortaokul diplomasim aldı. Doğru Ku- leli Askeri Lisesine (o koştu, kaydım yaptırdı. Artık Ali İhsan için dilediği, istediği geleceğin kapıları açılmış sa- yılırdı. Aşkla, şevkle derslerine sarıl- dı. Üç yıllık askeri lise tahsili içinde çalışkanlığı, ahlâklılığı, dürüstlüğü ve efendiliğiyle talebelerinden oldu. Birinci ve ikinci sınıflarda sınıf birincisi olarak "Baş- çavuşluk yaptı. o Arkadaşları tara- fından sayılır, üstleri tarafından se- vilir bir gençti. "Uysal'ın azizliği A skeri lisenin üçüncü sınıfına ge- çen Ali İhsanın bu sınıfta da bi- rinci olmak ilk hedefiydi. Onun için başka dereceler düşünülemezdi bile. Bütün derslerine, bilhassa fen dersle- rine çok düşkündü. Edebiyat öğret- menleri Sermet Sami Uysalın bir a- zizliği Ali İhsanı sınıf ikincisi yaptı. Üçüncü sınıfta "başçavuş" değil de “üstçavuş" olabildi. Şu var ki, ikin- cilik ikiyüz kişilik bir sınıf içindeydi. Mesele o kadar basit sayılmazdı. Üs- telik Ali İhsan rakibinden pek geri de değildi. Sınıf birincisi ile arasında sadece ve sadece bir not fark vardı. müştü.. Derste "Beliğ söz bilmeyiz ammabizimdeiz'anımız vardır" mıs- AKİS, 9 HAZİRAN 1960 ranın açıklamasını yaparken Uysal “beliğ"in “evet” manasına geldiğini Ali İhsan, başka bir ede- söylemişti. biyat öğretmenlerinden -Kaya Can- i. Ka- Bu açık- lama mısraın anlamına elbette daha uygun düşüyordu. Sermet Sami Uy- sal, kendi yaptığı açıklamanın başka bir edebiyat öğretmeninden sorulmuş olmasına kızmıştı. Ali İhsana hak- kından bir numara az verdi. Böylece Ali İhsan sınıf ikincisi oldu. 1957 yılı yaz döneminde Kuleli Askeri Lisesini pekiyi derece ile bi- tirdi. Kimya dersinin birincisi olmuş- tu. Parker marka bir dolma kalemle kurşun kalem armağanı aldı. "Ölmeyen aşk" 1 956 yılının Nisan ayında bahar çi- çekleriyle (o birlikte Kuleli (oAskeri Lisesinin 2. sınıfında talebe olan 13 yaşında genç ve yakışıklı Ali İhsan Kalmazın yüreğinde bir de aşk çi- çekleniyordu. Bir iki arkadaşı ile bir- likte Kuçüksuya gezmeğe gitmişler- di. Orada boyu boyuna, yaşı yaşına uygun, esmer ve güzel bir genç kız- la başlayan arkadaşlıkları Ali İhsan Kalmazın hayatında önemli bir yer işgal edecekti. Kısa zamanda genç kızla genç askeri lise talebesi arasın- daki bağlar kuvvetlendi. Birbirlerini gerçekten, gün geçtikçe daha çok sevdiklerini anlıyorlardı. Haftada iki gün muntazaman mektuplaşıyorlardı. HARBİYE Her mektup bir öncekinden daha a- teşli ifadelerle bezeniyordu. Hafta izinlerinde buluşup, el ele tutuşuyor- lar, İstanbulda geziyorlar, ikisi de yeniden ateşlenmiş bir yürekle ayrı- lıyorlardı. İki genç arasındaki bu bağ 18 yasın başlarda o estirdiği "kavak yelleri"ne hiç de benzemiyordu. Nite- kim geçen zaman da ciddi, samimi ve halis bir aşk bağım teyit ediyor- du. Ali İhsan Kalmaz Kuleli Askeri Lisesini bitirip Harb Okuluna gel- dikten sonra da bu aşk devam etti. Mektuplar gene muntazaman gelip gidiyor, görüşme imkânları olmadı- ğı için sayfalar her mektupta biraz daha fazlalasıyordu. On sayfayı aşan mektuplar yazıldığı halde genç Har- biyeli de, Lâlelili genç kız da içlerini, birbirlerine okarşı duydukları derin sevgiyi yeleri kadar anlatamadıkla- rım sanıyorlardı. Derde kurulacak mesut yuvalarının hayâli ikisini de şimdiden sarhoş etmiş gibiydi. Genç Harbiyeli için mesele o kadar ciddi idi ki bu münasebeti ailesine de açtı. Kendi halinde, sakin ve muhafazakâr bir kadın olan annesi oğlunu çok sevi- yordu. Anadolu kadınına has temkin onda da vardı. "İstanbullu" onun gö- zünde bir başka türlü kişiydi. Hele "İstanbul kızı" onu korkutuyordu. Hayatı, yaşaması, çevresi elbette Hatice hanımın görüşlerine tesir ede- cekti. O, her ana gibi oğlunu "kendi elcagzı ile, soyunu sopunu iyi 'bildik- leri, hanım hanımcık bir memleket- lisi" ile evlendirmek o istiyordu. Bu Töm. Kalmaz 30 Ağustos Töreninde Çalışkan bir asker 25