Cümbüşün Hikâyesi Cankaya Dört sene boyunca Türkiyenin her tarafında gönüllerinde vatanın iadece demokrasi aşkı ve memlekete hizmet o alevinden ibaret bulunduğunu söyleyerek iktidara gelenlerin, on yıl müddetle idarelerin en kirlisini kur- muş oldukları artık ortaya çıkmıştır. Çankaya köşkünün, Celâl Bayarın elinde bir işret yuvam haline geldiği bitmiyor, orada tertiplenen âlemler kulaktan kulağa fisıldanıyordu. İptidai zihniyet sahiplerinin, hizmet ma- kamların bir zevk-ü sefa vasistası saydıkları malüm hakikatlerdendir. Biç düşmeyeceklerim sandıklarından eski iktidarın ileri gelenleri her şeyde olduğu gibi cümbüşlerde de fütursuzluklarının son haddine varmışlar, Radyodan fokun takım sanatkârları resmi arabalarla Köşke celbederek eğlenmeye koyulmuşlardır. Ekmek paralarıyla oynandığından bu âlem- lere katılmak zorunda kalanlar eşlerine dostlarına "Çankaya Geceleri'ni daha o zamanlar anlatmışlar, fısıldanan haberlerin kaynağını teşkil etmiş- ler, Bayar İle ideal (arkadaşlarının kurdukları idarenin o pisliğini ortaya sermişlerdir. Aşağıda okuyacağım» yazı bir "görgü şahidinin, Çankaya âlemleri- ne İsrarla davet edilen güzel bir ses sanatkarın İstanbul muhabirimize anlattıklarıdır. Sevim Çağlayan ses sanatkârlarının en alımlılarından biri olduğu için erkân nezdinde uyandırdığı "alâka" da fazla olmuş, bu saye- de gazete reklamlarının meşhur Şahane Kadım eğlenceli hâtıralar ve in- tibalar biriktirmek imkânını bulmuştur. "Ben on yıllık radyo sanatkarıyım ve sakıt D.P. iktidarının o büyükleriyle ilk defa 1950 senesinde, bir Cumhuriyet Bayramı gecesi teşerrüf ettim, O gece Radyo Müdürünün teşvikiyle, daha doğrusu emriyle biz, Radyo Evinin genç ve güzel sanatkarları Çankaya köşküne götürülmüştük. Erkan, daha iktidara gelişleri nin beşinci ayında cümbüşler tertiplemeye başlamışlar- dı. Bu zoraki ve mecburi ziyareti diğer ziyaretler takip etti. Çankaya köşkünde Türk müziği ile alakalı olarak verilen ziyafetlerde cereyan eden kepazelikler sizi temin ederim ki hiç bir yerde görülmemiştir. O köşke bir Cum- hurbaşkanı köşkü demek için bin şahit isterdi. "Büyük, salonda kurulan sofranın baş köşesinde Celal Bayar otururda. Etrafında devrin Bakanları ve gözde milletvekilleri bulunurdu. Servinin üzerindeki yi- yecek ve içkileri tatmak bana her zaman nasip olmadı ama diyebilirini ki masada kuş sütünden başka her şey görülürdü.ve ziyafet sofrası zengin Arap şeyhlerinin ziyafet sofralarından aşağı değildi. “Bu ziyafetlerde bizi karşılarına oturturlar ve ken- dileri içmeğe başlarlardı. Bizler muhterem zevatın iste- dikleri şarkıları söyler, gönüllerini hoş etmeğe çalışır- dık. Benim iştirak ettiğim Çankaya âlemlerinde sey- rek olarak Menderes de bulunurdu. Ancak o daha ciddi durur, ulaklığım belli addı bir vaziyet takınırdı. Fakat başta bazı Bakanlar, ötekiler bir felaketti. Alem ilerle- dikçe türlü kepazeliklere ve sululuklara, hatta sarkın- tılıklara tahammül etmek gerekirdi. Celâl Bayar sofra- nın başında bu hali gülerek seyrederdi Doğrusunu ifade etmek lâzım gelirse bir genç kadın olarak borada insa- nın şerefini ve iffetini muhafaza etmesi dünyanın da meharetli İşiydi, "Sizi temin ederim ki şu anda Çankaya âlemlerini hatırlayınca midem bulanıyor. Hiç unutmam, gene böy- le bir akşam içkiler içildikten, kafalar tütsülendikten sonra bana sulanmağa başlamışlardı. Zaten bu adam- lar kafalarını bulunca ortaya fırlarlar ve çifte telli oy- nıyarak göbek atarlardı. Göbekleri de, hani atmağa müsaitti ya... İşte o akşam da Osman Kapani benim otur- duğum yere gelerek elimden çekti ve "Gel, seninle kar- şılıklı göbek atalım" dedi. Ben "Göbek atan dansöz de- ğilim. Ben sanatkârım" diye cevap verince Kapani "Ne olur canım.. Gel bir iki kırıt" diye beni zorladı. “İnanır mısınız, bu sofrada bir kere dahi memleket meselelerini konuşup münakaşa ettiklerine rastlama- dım. Bütün düşünceleri zevk, âlem ve işret idi. Cereyan eden konuşmaları, sanatkârların maruz kaldıkları su- lulukları burada anlatmağa utanırım. Kaç defa kadın- ları soyunmaya, kucaklarına oturmaya mecbur etmiş- lerdir. Ziyafet geç vakitlerde sona erdiği zaman, Köşkün AKİS, 8 HAZİRAN 1960