TİYATRO Ankara Teliften tercümeye Küçük Tiyatroda üstüste telif eser- ler seyretmeğe alışmış olanlar, mevsimin son eseri olarak bir yaban- cı komediyle karşılaşınca üzüldüler. Bu üzüntüyü herkesten önce Devlet Tiyatrosunun telif eser davasına o- lan bağlılığını bilen ve o tiyatromu- zun telif eserlerle kalkınacağına, ge- lişeceğine, üstelik bunu ancak tah- sisattı tiyatroların gerçekleştirme imkanlarına sahip olduğuna inanan münekkidler duydular ve sütunların- da ifade etmekten de geri kalmadı- lar. Temenni edilirdi ki bu meselenin savunması, tarafsızlıklarından şüp- he edilmiyecek, hadiseyle doğrudan doğruya ilgili olmıyan münekkidlere ve yazarlara bırakılsın. Öyle olsaydı Devlet sahnelerine eser seçmekle va- zifeli Edebi Heyetle meselenin tar- tışması daha sakin bir şekilde yapı- labilir, iş Ooşahsiyata dökülmiyeceği için hakikatlere de daha kestirme yoldan daha kolayca varılabilirdi- Ne yazık ki böyle olmadı eserleri dolayısıyla hadise ile birinci derece- de ilgili olan tiyatro yasarlarımız a- cele ettiler, belki en sonra, son söz- leri söylemek için müdahale edebile- cekleri bir tartışmaya ilk ağızda ka- rışmakla tartışmadan beklenen müs- bet neticelerin alınmasını belki de geciktirmiş oldular ünkü tartışma Devlet Tiyatro- suna ve Edebi Heyetine karşı haksız suçlamalarla başladı. o Tıkılan gele- nekten, yazara gösterilen saygısız- lıktan, yazar yetiştirme dâvasına ö- nem verilmediğinden söz edildi. Hal- buki bu suçlamalarda bulunanların da çok iyi bildikleri gibi ortada bo- zulmuş bir düzen yoktu. Vakıa Kü- çük Tiyatroda, açıldığındanberi da- ha çok telif eser sahneye konulmuş, bazı mevsimler yalnız telif eserlerle kapatılmıştı. Ama bu, onuç yılda an- cak iki mevsim mümkün olabilmişti ve Küçük Tiyatro tercüme eserlere de sık sık sahnesinde yer vermişti. De- mek ki ortada bozulan, yıkılan bir ge lenek, değişen bir tutum, bir kötü ni- yet yoktu. Yazara saygısızlık göste- rildiği iddiasına gelince, bunun varit olmadığını gösteren en taze ve can- lı delil, kurulduğundanberi en meş- hur, en kuvvetli Batı eserlerini oyna- yan Oda Tiyatrosuna Cahit Atay gi- bi ilk piyesini veren yeni bir yaza- rn alınmış ve bu ilk piyesin 150. temsilini idrak etmiş olmasıydı. 30 İşin doğrusu Bu konuda, yazarda eserinin sahne- ye konulması, sırasında söz hak- kı verilmemesi, kendisiyle ( işbirliği yapılmaması, kabul edilmiyen eser- lerin de öz ve şekil bakımından za- yıf görülen taraflarının o belirtilmesi ve bunların yazarla samimi işbirliği yapılarak giderilmeleri oçarelerinin aranmaması gibi, nisbeten gerçekle- re daha uygun iddialar ortaya atıl- mış olsaydı, çok daha önemli ve hak- lı bir dâvaya parmak basılmış olur- du. Geriye Edebi Heyetin yazar ye- tiştirmeğe önem vermediği suçlama- sı kalıyor. Fakat Devlet Tiyatrosu- nun perdesini açtığı günden bu yana, on küsur yılda tanıttığı yeni imza- lar gözden geçirilince, o sayılarının yirmiyi bulduğu görülüyor. Böyle olunca, bu kadar kısa zamandır yir- mi yeni yazar bulup ortaya çıkarmış bir sanat müessesesini yazar yetiş- tirmeğe önem vermemekle suçlayan- lara hak vermek tabii elden gelmi- yor. Peki ama Devlet Tiyatrosuna ve Edebi Heyetine, bu durumda söyle- necek hiçbir söz, yapılacak en küçük bir sitem de yok mu? Yukardaki a- ğır ve gerçeğe uymıyan suçlamalar bir yana bırakılır da mesele daha serin kanlı bir şekilde incelenirse, ü- zerinde durulacak noktalar elbette vardır. Meselâ Edebi Heyetin, yeni imzalara gösterilen omüsamahayı, ikinci ve daha sonraki eserlerini ve- ren tanınmış yazarlara göstermekte Branislav Nusiç Renkli tipler, iyi çizgiler fayda bulmadığı anlaşılıyor. İyi a- ma, bu mevsim sahneye konulan te- lif eserler arasında bu müsamahanın ikinci ve daha sonraki eserlerini ve- ren bazı yazarlara devam ettirildiği- ni gösteren eserler yok muydu ? Bunlardan son haftaları yarı boş koltuklara oynananı olmadı mı? Ka- bul edilmiyen eserler arasında, hiç olmazsa seyirci çekeceği tecrübe ile sabit olmuş, tanınmış İmzaların eser- leri de aynı iyimser tutumla müta- lâa edilip sahneye konulmaz mıydı? Bu eserlerden birinin oynanmasıyla alınabilecek netice, birçok bakımlar- dan, bir yabancı yazarın en azından kırk yıllık tercüme komedisini sah- neye koymakla alınacak neticeden daha faydalı olmaz miydi?. “Felsefe Doktoru" Küçük Tiyatroda telif eserlere ter- cih edilerek sahneye konulan "Felsefe Doktoru" tanınmış Yugos- lav - Sırp- tiyatro yazarı Branislav Nuşiç'in komedisidir. Ankara seyir- cisinin 1954 de, gene aynı sahnede oynanmış olan, '"Yaslı Aile" siyle tanıdığı Nuşiç, renkli tipleri, iyi çi- zilmiş karakterleri, bilhassa kuvvet- le canlandırılmış mahalli havası ve sağlam piyes yapısıyla ustalığım bel- li eden bir tiyatro yazarıdır. "Felse- fe Doktoru" da "Yaslı Aile" gibi bir örf ve âdet komedisinin hususiyetle- rini taşıyor. Haylaz, çapkın, çoğu zengin çocukları gibi babasının pa- rasını yemekten başka bir şey düşün- meyen oğlunu felsefe doktoru yap- mayı, ona konferanslar verdirmeği, üniversitede bir kürsü sahibi etme- ği ve başvekilin, hiç olmazsa bir na- zırın kızıyla evlendirmeği aklına koymuş, sonradan görme bir altın babasını ele almış, onu bütün gülünç- lüğü içinde gösteriyor Jivota Tsviyoviç'in - Salih Ca- nar- oğlu Milorad'a -Umran Uzman- bir felsefe doktorluğu diploması te- min etmek için çalışkan, fakat fakir, bir hayli de saf Velimir oPavloviç'i -Ekmel Hürol- oğlunun adına çıka- rılmış bir pasaportla İsviçreye tah- sile göndermesi, bu yoldan elde etti- ği sahte diploma ile, gene Velimir'e hazırlattığı, konferanslarla oğlunu, rezil olma pahasına, sosyeteye tanıt- maya kalkması, o Başvekilin kızı ol- madığını öğrenince, çöpçatan Drago -Semiha Berksoy- vasıtasıyla Ulaş- tırma nazırının kızını oğluna almanın çarelerini araştırması, tam bu sıra- da Velimirin İsviçrede, tabii oğlunun adıyla, evlendiği Klara'nın -Jale A- yata- küçük oğlu ile çıka gelmesi, bu yüzden oğlunun nazır kızıyla su- ya düşen evlenmesini mutlaka temin etmek için, yalancı şahitliği meslek edinmiş Soykan -Beyhan Gönenç- ve kocasıyla oğluna, haberi bile olma- dan maledilmiş bu evliliği . ortadan AKİS, 20 NİSAN 1960