Haftanın içinden quğurt, İnsanlar gibi siyasi teşekküllerin de talihlileri ve ta- lihsizleri oluyor. Nasıl bazı kimseler, daima en iyi şartlardan faydalanırlar ve ellerinin altında, kaderin cilvesi, hep müsait imkanlar bulurlarsa, bazı siyasi te- şekküller de memleketlerinin en rahat devrelerinde do- ğup gelişiyorlar. Buna mukabil, bütün hayatları çetin mücadelelerle geçmiş, müşküllerle boğuşmak zorunda kalmış cefakârları hatırlatır şekilde bir takım siyasi teşekküller milletlerinin başı derde girdiğinde ortaya çıkıyor, en zor -fakat en şerefli- vazifeleri omuzluyor- lar. Böyle bir insan İsmet Inonudur Gariptir, böyle bir siyasi teşekkül de C. H. İsmet İnönünün hayatına olduğu gibi C. H. P. nin tarihine bakmak bu insanın ve bu siyasi teşekkülün bu- güne kadar hemen sadece kendi sarsılmaz enerjileriy- le başarıya ulaştıklarını görmeye yeter. Talih, ikisine de pek az yardımcı olmuş, yüklerini pek ehemmiyetsiz nisbette hafifletmiştir. C. H. P. nüfusu on milyonun ancak üstünde, uzun harplerden yeni çıkmış, harap bir vatanı gırtlağına kadar borca gömülmüş halde devral- mış, onu belki müreffeh değil, ama itibarlı ve borçsuz Türkiye haline bir defa getirmiştir. Cumhuriyet tari- hinde bol dış yardım, dünyadaki siyasi konjonktürün icabı olarak ancak 1950 den itibaren akmaya başlamış, bu sefayı sürmek D. P. ye nasip olmuştur. Milyarlarla dolar! Bu hazine, 1923 Türkiyesinden, hem de kendi yağıyla 1950 Türkiyesini yaratanların eline geçmiş bu- lunsaydı artık kimsenin şüphesi yoktur ki memleketi- miz bir Almanya değil ama bugün bir İtalya, bir Hol- landa olabilirdi. Buna mukabil talihsiz C. H. P., millet- ce gene C. H. P. iktidarı devrinde girdiğimiz demokra- tik rejimde geri istikamette adımlar atılmasını önle- mek için gayret sarf ederken bu milyarların millet haya- tında ister istemez sağladığı müsbet değişikliklerin ra- kiplerine verdiği haksız prestijle de başa çıkmak zo- runda kalmıştır. Yarın, C. H. P. iktidarı yeniden aldığında gene son derece çetin şartlar bulacak, düzeltilmesi pek büyük fedakârlıklar isteyen işleri tekrar düzene sokmak için uğraşacak, uğraşacaktır.. Hem de dış yardım, kreması alınmış basit bir süt haline geldiği sırada.. Zira her şey göstermektedir ki, siyasi konjonktürün yeni icabı, artık hiçbir memlekete Amerikan dolarları oluk gibi, hesapsız kitapsız akmıyacaktır. Buna rağmen, ilk seçimde mil- letçe memleket mukadderatının eline teslim edileceğin- de pek az kimsenin şüphesi bulunan u ağır vazifenin de altından kalkabilecek, bir defa daha yeni bir Türkiye yaratacaktır. Ama, talihsizliğin muhalefet yıllarında dahi C. H. P. nin yakasından sıyrılmamasına ne demeli? Bugün, gönül C.H.P.den çok daha mükemmel bir muhalefet bekliyor. Hatta 1946 ile 1950 arasında D. P. nin yaptığı muhalefet hatırlanıyor ve ozaman alınan neticelerin bugün alınamaması o zamankı gayretlerın bugün sarfedilmemesine veriliyor. Ama P. tec- rübesi"nin mevcudiyeti bile C. H. P. nin 1şını manılmaz derecede güçleştiren bir talihsizlik değil midir? "D. P. tecrübesi"nin mevcudiyeti C.H.P. yi D. P. muhalefeti- AKİS, 30 ARALIK 1959 Vallahi Soğuktur! nin akıl ve hayaline gelmeyen müşküllerle karşı karşı- ya getirmektedir. 1946 ile 1950 arasında sayın Doğan Nadinin pek meşhur ettiği bir Bektaşi hikâyesi vardı. Bektaşiye iki testi şarap uzatmışlar ve bunlardan hangisinin iyi oldu- ğunu sormuşlar. Bektaşi testilerden birini dikmiş, der- hal ötekini göstererek demiş. İtiraz etmişler: "Yahu, onu tadmadın.." Bektaşı gülmüş: "Bundan kö- tüsü olmaz da.." Şimdi, olduğu pek acı şekilde ortaya çıktığına göre deneme daha fazla gayret, daha fazla dikkat gerektirmekte, üstelik Bektaşinin şüpheciliği artmış bulunmaktadır. Sütten ağzı yananlara yoğurdun soğuk olduğunu anlatmak kolay değildir. D. P.nin böyle bir handikapı yoktu. Kendini beğendirmekten çok, rakibini kötülemek 1946-50 Muhalefetine yetiyordu. Yoksa şimdi, aradan geçen zamanın sağladığı sükünetle hâdiseler tekrar gözden geçirilirse D. P. muhalefetinin de pek çok kusu- ru bulunduğunu görmemek kabil sayılamaz. Üstelik, o devrin iktidarının muhalefete tanıdığı çalışma kolay- lıkları artık ancak hasretle anılacak tatlı bir hatıra- dır. Millet öylesine bir inanmak ihtiyacı içindeydi ki, Demokrat liderler aka kara dediklerinde herkes kendi gözüne değil, onların sözüne itimat ediyordu. Bugün durum bambaşkadır ve bu başkalığın en büyük sebebi o tecrübenin mevcudiyetidir. Gözün ak gördüğüne ak dediğinde, Muhalefet, bunun delillerini de göstermeye mecbur tutulmaktadır. Milletteki bu şüpheciliği anlamamak zordur. On yıldır çektiklerimiz ve gördüklerimiz hepimizi ihtiyatlı hale getirmiştir. O bakımdan, ümitlerimizi bugün bağ- ladığımız partiye karşı bu umıtlerı dün sinesinde topla- mış olan partiye gösterdiğimiz müsamahayı gösteremi- yor, ondan her şeyin en mükemmelini bekliyoruz En ufak aksaklık bizi kızdırıyor, en basit hata bizi üzüyor. Kaldı ki C. H. P. nin sadece aksaklıkların en ufağını, hataların en basitini yaptıgını söylemek biraz mubala— ğa etmek olur Bu hakıkatler göz önünde tutulursa hem bugunku ıstırapların dinmesinin tek çaresi olarak C. H. P. nın iktidara göçmesini görenler, hem de bizzat C.H. faydalı dersler çıkarabilirler. C. H. P. nin alacağı ders D. P. muhalefetiyle kıyas edılmeyecek derecede guç şartlarla karşı karşıya bulunduğunu bilmek ve ona göre davranıp mükemmelliğe daha fazla yaklaşmaya gayret etmektir. Bu, Genel Başkanından en küçük neferine, bütün C. H. P. lilerin bir vazife duygusu seferberliğine girişmeleri, menfaat hesapçılarını bünyelerinden derhal tasfiye ederek yarın hakkında teminat, emniyet verme- lerini gerektirmektedir. C. H. P. nin iktidara böyle hazırlıklarla geldiğinin bütün umumi efkârca bilinmesi zaferin gerçekleşmesini çok kolaylaştıracaktır. Buna mukabil, Muhalefet partisi olarak dahi mura- kabesini C. H. P. nin üzerinden bir an eksik etmemek mecburiyetinde bulunan -İnönünün tabiriyle- "sade va- tandaş" ölçülerinde daha insaflı davranır, hiç olmazsa kendisinin C. H. P. den çok şey istediği hakikatini kabul eder de memleketteki umumi havaya doğru teşhis ko- yarsa ümitsizlik yılanı barınacak yer bulamaz.