sıfatayla merkeze telgraf çekti ve ec- zacı Saffet Sunarın talebine iştirak etti. O tarihlerde pek çok kimse ka- zaların vilayet olma işinin hangi öl- çülerle ele alındığının pek farkında görünmüyordu. Sathı mailde Halbuki bu iş, D.P. nin hemen bü- tün işleri gibi seçim zaviyesinden ele alınmıştı. D. P. nin aklı evvel kur- may heyetince kendilerine vilayetlik vaad edilen kazalar halkı, Mendere- sin kızıp kararından caymaması için Muhalefet partisinin o bölgedeki faa- liyetini frenleyecekti. Buna mukabil bu vaadi alamayan kazalar Mendere- sin gözüne girmek maksadıyla aynı istikamette gayret — göstereceklerdi. Dikkate alınmayan nokta şuydu: İlk seçimlerde iktidardan yuvarlanacağı artık hemen muhakkak olan D.P. yi tutmak, faydası derecesinde zarar getirebilecek bir politika haline gel- mişti. Üstelik, kütleler bu neviden basit düşüncelerle D P. ye bağlana- mıştı. ak çıkm Zaten, hakıkaten vilayet olmaya maili içinde "vi hissettirmediği" mucip sebebiyle bu nimetten nasibini alamıyordu. Bil- hassa Ege, bu kabil haksızlıklara pek bol rastlanılan bir bölge idi. İktida- rın başı Egede titiz davranıyor ve "Vilayet olmak istemeyin de, ne is- terseniz isteyin" diyordu. Ege bölge- sinde meselâ bir Nazilli vardı ki en az bağlı bulunduğu vilâyet merkezi kadar gelişmişti. Meselâ bir Akhisar vardı ki pek çok vilâyetimizden da- ha iyi şartlara sahipti. Buna rağmen "Seçim noktai nazarından" bu bölge- lerin talepleri hasır altı ediliyordu. Bu haftanın başlarında radyolar zı hesaplara giriştiler. İlçenin, bir se- ne zarfında vergi dairesine fiilen ya- tırdığı meblağ 10 milyon - 900 bin Türk lirasını buluyordu. Aydın vilâ- yetinin bütün diğer kısımlarının öde- diği vergi bu miktarı pek az geçiyor- du. Nazillinin nüfusu 42 bindi, buna mukabil Aydın şehrinin nüfusu -ki efeleri meşhurdur- 32 binden ibaret- ti. Üstelik ilçede bir lise, bir kız orta yedi ilkokul vardı. O halde, vilâyet olmak herkesten evvel Nazillinin hak- kı değil miydi? Siyasi sebepler Değildi! Zira Nazilli, Aydının bir parçası olarak Meclise dört millet- vekili gönderiyor, — bunlar, vilâyetin hususiyeti icabı D. P. etiketi taşı- yordu. Halbuki Aydın Nazillide D.P. ile C. H. P. arasında birincinin lehine pek az rey farkı vardı ve C.H.P. bu- nu iyi bir çalışmayla kapatabılırdı O bakımdan Nazilliye vilâyetlik hakkı 18 Bir Görüş İktidar ve İtibar Hıfzı Oğuz BEKATA Memleketın siyasi hayatının bugünkü hali ve D. P. iktidarının gıdışı bize bir gerçegı hatırlatıyor: Bursada, meşhur Yeşil cami mihra nın kenarında "Herhangi bir sanat bir yerde itibar görmezse oradan goç eder" cümlesi yazılıdır. Yeşil camiin ve Yeşil Türbenin eşsiz çinileri dü- şünülerek söylenen ve bütün sanat ufuklarını kuşatan bu sözde, o çi- nilerdeki renkler gibi ölmez bir hakikat gömülüdür. Bu itibarla,, herhangi ilim, fen, ahlak, moda, zihniyet, rejim, insan.. bir yerde itibar görmezse oradan göç eder dersek, yanlış söylemiş ol- mayız. Demek ki bir şey, bir iktidar bir yerde duruyor, devam ediyorsa ya o şey, o iktidar orada itibar görüyor veya zorlanıyor demektir. Zor, hiç bir vakit ebedi değildir. Öyle ise aslolan kendine dayanan itibardır. İnsanlar çoğu zaman aldanmaktan hoşlanırlar. Mevki, para, şöhret sahibi iseler kendilerinin gerçekten muteber olduklarını da sanırlar. Zaman, bütün bunların -eğer hakiki kıymetlere ve fazilete dayanmıyor- sa- ancak sahibini aldatan, gözalıcı fakat ömürsüz şamatadan başka bir şey olmadığını isbat eder Gerçek itibarın tek miyarı hâs değerlerin, fazilet ölçülerinin ve ma- şeri vicdanın derinlikleri içindedir. Zira şöhret, para, mevki kazanılır, kaybedilir ve tekrar kazanılabilir. İtibar ise bir defa kaybedildi mi artık onun tekrar elde edilmesi çok güç olur. Fakat en hazini ve en acısı, bir cemiyette gerçek değerlerin, gerçek faziletlerin, gerçek itibarların sinmeğe veya göçe mecbur olmalarıdır. Çünkü işte o zaman itibarsızlığın kendisi itibarın yerinde oturur. Nasıl iktisadi hayatta kötü para iyi parayı kovarsa, itibarsızlığın itibar gör- düğü topluluklarda da sahte itibarlı, ehliyetsiz kötüler, hakiki itibara sahip, faziletli iyileri kovarlar. Şu halde ancak hakiki değer ve itibar- lara itibar eden cemiyetlerdedir ki kıymet ölçüleri istikrara, uyanık milli şuurun aydınlığına ve umumi efkârın murakabesine kavuşmuş olur. * B ugünkü siyasi hayatımızı bu ölçülerin aydınlığında görmeye ça- lışalım: D. P. 1950 de politik mânâda çok itibarlı idi. 1954 e kadar yavaş yavaş ve sonra süratle itibardan düştü. Düşününüz bir kere, 1950 deki D, P. ile bugünkü D. P. aynı itibarda mıdır? Şüphesiz ki hayır. Nitekim, bu düşüş 1957 de Muhalefetin iktidardan fazla rey almasıyla da sâbit ol- muş bir gerçektir. Bundan sonraki seçimlerde ise, milletçe verilen bir kararın, D. P. nin iktidardan ayrılmasının Türkiye ölçüsünde tescili ya- pılacaktır. Görülüyor ki bu tutum ve zihniyetiyle D. P. kendi kendisini ıslah iktidarını, cesaretini ve iradesini tamamen kaybetmiştir. O halde mukad- der âkibetine elbette boyun eğecektir. Çünkü her iktidar, fiili süküttan önce ruhlardan süküt eder. D. P. iktidarı bu itibar kayıpları ile artık milletin ruhundan süküt etmiştir. Fiilen iktidardan düşmesi ise, böyle bir gidişin içtimai ve siyasi kaderinin tabii bir zaruretidir. Bu bina için tanımak doğru olmazdı. Nazillinin vilâyet olması demek dört D, P. mil- letvekilinin kaderinin pamuk ipliğine bağlanması demekti. Aydın İlistesini bizzat Menderes — çekiyordu. Peki, Nazilli listesini kim çekecekti? Nazillinin, D. P. iktidarı mevcut- ken vilâyet haline gelemeyeceği an- laşılınca Nazillililer bir takım ihsan- lara garkedilmek istendi. Meselâ iki- buçuk milyon lira sarfıyla bir gar binası yaptırılabilirdi. bir de temel atma töreni tertiplenir ve ağızlara bir parmak bal çalınırdı. Ama aslında Nazillililer bundan da- ha mühim meseleleri bulunduğunun farkındaydılar. Köylerde okul yoktu, çocuklar bazı yerlerde okula gitmek için beş kilometre katetmek zorunda kalıyorlardı. Nazilli — vilâyet olursa bu ihtiyaç vilâyet bütçesinden karşı- lanabilecekti. AKİS, 30 ARALIK 1959