Menderes bu talebi tahmin edileceği veçhile memnuniyetle karşıladı. Na- sıl memnuniyetle karşılamasın ki, bir defa daha fırsat ayağına geliyor- du. Tıpkı Uşak hadiselerinden sonra olduğu gibi, gazetelerde gene meş- hur "beyaz leke" ler boy göstermiş, Basın İktidara karşı yeniden sert kampanyaya girişmişti. Halbuki bu yeni kuvvet gösterisini de sükünetle hazmettirmek iyi olurdu. Nitekim, Kı lıçin görüşme talebini Menderese bil- dirmesinden sonra Menderesin yakın adamı ve D.P. Grubunun Başkan vekili Mazlum Kayalar Bütçe Komis- yonunda bir konuşma yaparak Basın affının şiddetle aleyhinde bulundu, buna cevaz olmadığını bildirdi! Böy- lece Menderes "Görüyorsunuz!. Grup, Basının ne kadar aleyhinde.. Ben ziyeti anlıyorum ama, canım siz de biraz.." tarzında konuşmak imkânı- na sahip oluyordu. Üstelik, daima patron sınıfıyla temas ettiğine göre bu defa çalışan sınıfın temsilcilerini iyi niyetler beslediği hususunda ikna etmekte elbette ki fayda vardı. “Ali menfaat" şbakan Menderes Gazeteciler Ce- miyeti idare heyetini saat 17.30 da kabul etti.Davetliler Burhan Felek, Sadun Tanju, Mustafa Yücel, Ali İh- san Göğüş, Kadri Kayabal ve Recep Bilginerdi. Gazeteciler — Başbakan Menderesin Park Oteldeki hususi ça- lışma salonuna girdiklerinde Beyfen- di kendilerini ayakta ve mütebessim bir çehreyle karşıladı. Yanında Alte- mur Kılıç vardı. Bu günlerde Kılıç Başbakanın işine pek yarıyordu. Na- sıl ki iki Bakanın - Adalet ve Basın Yayın Bakanları- Beynelmilel Basın Enstitüsü tebliğine verecekleri cevap hazırlanırken Basın Yayın umum müdürü Kabine toplantısına alınmış ve fikri sorulmuştu. Gene basınla ala- kalı bu toplantıda Kılıç Beyfendinin yanında bulunuyordu. Toplantı iki saat sürdü. İstanbul gazetelerinin Beyoğlu muhabirleri görüşmeyi evvelden haber almışlar- dı. Almışlardı ama, takibe hiç lüzum görmemişlerdi. Çünkü nasılsa, hemen hemen her gazeteden, birisi toplantıda hazır bulunuyordu. Gazetelerine dön- düklerinde bunlar otururlar, toplan- tıya ait havadisi yazarlardı. Fakat Beyoğlu muhabirleri fena halde yanıldılar. Çünkü —toplantıya katılan gazeteciler, değil görüşmeleri yazmak, bir tek kelime bile söyle- mekten dikkatle kaçındılar. Susma- larına sebep olarak ileri sürdükleri husus "Basının ali menfaatleri" idi. Toplantının haberi sâdece — beş-on satırlık bir tebliğle gazetelere akset- tirildi. Ancak bu süküt bile, patron- AKİS, 30 ARALIK 1959 lardan sonra bu defa çalışanların "Her şey hallolunacaktır" vaadin aldıklarını en beliğ şekilde ortaya koydu. Aslında ortada, hayran kalınacak tek bir şans vardı ve o da Adnan Menderesti. Adnan Menderes kendi- sini metod değiştirmeğe bile mecbur saymıyordu! Nato El İnsaf!.. Geçen haftanın ortasında bir gün Amerikan Kongresi Dış Münase- betler Komisyonu Başkanı -Demok- rat- Senatör Fullbright bir rapor açıkladı. Rapor, Kongrenin Dış Mü- nasebetler Komisyonu — tarafından Pennsylvania Üniversitesi Dış Müna- sebetler Enstitüsüne 1ısmarlanmıştı ve konusu, Batı Camiasının Savun- ması idi Başta Milli Savunma Bakanı Et- hem Menderes, herkesi şaşırtan rapor, nedense Türk basınına normal haber kaynaklarından intikal etme- di. Haberi verenler, İzmirdeki NATO Karargahı çevreleri idi. Raporda, çok hayret uyandırıcı bir tavsiye yer al- şti ve bu tavsiye Türkiyeyi ilgi- lendiriyordu. — Pennsylvania Üniver- sitesinin dünya işlerini pek iyi bil- diklerini iddia —eden akıl erbabına bakılırsa Amerika, Türkiyeden bir a iki tümenini Merkezi Avrupa cephesine -Batı Almanyaya- gönder- mesini istemeliydi!. Fullbright Dam üstünde saksağan YURTTA OLUP BİTENLER Bu elacayip tavsiye geçen hafta pek çok çevrede şiddetli tar- tışmalara yol açtı. Halbuki tartışan- lar, hemen hemen aynı günlerde At- lantik Konseyinde, NATO Devletler rinin NATO içi i derecede Zzaruri ne dereceye kadar eriştikleri konu- sunda cereyan eden müzakereleri ve Avrupadaki NATO Yüksek Komuta- nı -Amerikalı- Orgeneral Lauris Norstadt'ın şikayetlerini kendi ku- laklarıyla dinlemiş olsalardı büsbü- tün donup kalacaklardı. Nortstadt'ın çizdiği tablo şuydu: NATO'nun Avrupa bölgesinde, askeri taahhütlerini yerine getirdiği iddia edilebilecek devletler sâdece ve sâdece Amerika, Batı Almanya, Ka- nada, İtalya, Yunanistan ve Türkiye idi. Amerika, Batı Almanyada bu- lundurmayı taahhüt ettiği 6 tümeni tam kadroyla idame ettiriyordu. Ba- ti Almanyanın silâhlanması, — der- piş edilen hızla gelişmiyordu ama, durum yine de memnuniyet vericiy- di. Bonn Hükümeti şimdiden 7 tümen ile bunların geri teşkillerini meyda- na getirmişti. Kanada, taahhütlerine tamamen riayet ediyor ve 1/3 tümen ile 1 Taktik Hava Kuvvetini Batı Avrupada bulunduruyordu. İtalya- da esas itibariyle taahhütlerine ria- yetkardı: 6 ilk hat tümeni ile 2 Tak- tik Hava Kuvvetini idame ediyordu. Yunanistan da 10 tümenlik kuvvet hedefine uymaktaydı; ancak, Yunan tümeninin kadrosunun küçüklüğü dolayısıyla bu memleketin aslında 8 tümenlik bir ordusu vardı. Akdeniz- de, 1 Amerikan vurucu filosu ile İtalyan ve İngiliz donanmaları da NATO emrindeydiler. Dalgacı Mahmutlar... unların yanında diğer devletlerin B durumu yürekler acısıydı. Fransa, NATO emrine 14 tümeninden sâdede 4 tanesini vermişti. Sonradan birlik- lerin büyük kısmı Cezayire nakledi- lince NATO emrinde fiilen sâdece | Fransız tümeni kalmıştı! Fransa, hâlen NATO emrinde bir tek Taktik Hava —Kuvveti bulundurmaktaydı. Fransa, Akdeniz Donanmasını NATO mrine — vermeyeceğini — bildirmişti; deniz harekâtı bakımından Manş Komutanlığıyla maktaydı. Fransa, ayrıca atom bom- bası stoklarının ve stratejik Ameri- kan füze uslerının tesisine muhale- larının ve radar şebekesinin de bir komuta altına konmasına muhalefet etmekteydi. İngiltere, Batı Almanya- daki Kara Ordusunu geniş ölçüde azaltmıştı. İngiltere Ren ötesinde 13