Bilakis, yeniden teşkilatlandırma sa- yesinde bu iki hususta da çok daha tesirli bir kuvvete — sahip olunacağı şüphesizdir. Fakat, bu kuvvet, ancak ve an- cak Türk sınırlarının ve Türk topra- ğının savunmasına kifayet edebilir. Türk ordusu, Türk yurdunu savun- makla NATO'ya büyük bir hizmeti zaten ifa etmiş olacaktır. Bu suret- le, düşmanın Akdenize inmesine, Or- tadoğuyu ve oradaki petrol hazine- lerini, Afrikayı ele geçirmesine im- kân vermeyecektır Şu halde, Tür- kiyeden bir kısım kuvvetini Orta Avrupaya göndermek istemek, NA- TO'nun genel savunmasını da zayıf- latmak demektir, ayrıca, Türkiye bu- na hiçbir vakit razı olamaz. Fakat bu hafta içinde asıl şaşı- lacak taraf, gösterilen cür'et oldu. Pennsylvania Üniversitesindeki bu pek akademik -ama aslında dünya- dan habersiz- zevat Türkiyeyi ne sa- nıyorlardı ki, istedikleri kadar Türk tümeninin h ' demekle Almanya- 'ya nakledılebılecegini akıllarına ge- tirebiliyorlardı? — Tümenlerimiz pre- toryen tümenleri miydi? tembel tembel tanlarını savunmak için bıle gereken gayreti göstermeyecek, onların işini de Mehmetçik görecekti! dostlar, Türkiye yardıma haldedir diye mi, kendilerinde böyle bir talepte bulunmak hakkını gör- müşlerdir? Mehmetçiğin yabancı di- yarlarda dökülecek -bundan böyle- tek damla kanı yoktur. Hatta, fiilen sulh avdet ettiğine ve Birleşmiş Mil- letler ideali uğruna zâten kafi feda- karlık yapıldığına göre, Mehmetçiğin diktatörlüklerin en kötülerinden bi- rinin hükümferma olduğu Güney Ko- rede bekletilmesine bile artık hiç lü- zum kalmamıştır. İç İşleri Peki, ya bunlar? Bu haftanın başlarında bir — gün, Egenin bir kaza merkezinde so- kaklarda — dolaşanların çehrelerinde derin bir üzüntünün izleri seziliyor- du. Kapalı bir gündü ve gökyüzünü örten bulutlar sanki ruhların üzerine de gölge düşürüyordu. Kaza merkezi Nazilliydi. Nazilli Aydın vilâyetine bağlıydı ama, aslında Aydının ta ken- disi kadar ilerlemiş, gelişmişti. Eğer bütün Ege bölgesinde, hatta bütün Türkiyede vilâyet haline sokulmak için bir tek kaza merkezi aransaydı, normal ölçülerle bunun Nazilli olma- sı gerekirdi. Buna rağmen Nazıllılı— ler, reyleriyle — Ankaraya, Meclise — gönderdikleri mılletvekıl— lerinin ağzından bir haber almışlar- AKİS, 30 ARALIK — 1959 dı; "Adnan bey, Nazillinin vilâyet al- masına taraftar değildir." Nazilli, her türlü nimetten istifade edecekti. Ar- zuları yerine getirilecekti. Ama vi- lâyet olmak? Hayır, Nazilliler onu istememeliydiler. Bu haftanın başlarındaki gün Na- zillide esen hüzün dalgasının sebebi radyodan yapılan neşriyattı. Radyo, Başbakan Adnan Menderesin Ada- naya gitmesi dolayısıyla kendilerine "vilâyetlik" adını taşıyan mavi bon- cuklardan biri verilmiş Silifke veya Kilis gibi kazalar halkının Başbaka- nı karşılamak üzere heyetler gönder- mek niyetlerini bildiriliyor, bunların sevincini belirtiyordu. Doğrusu iste- nilirse Silifkenin de, Kilisin de hal- kının büyük bir kısmı, vilâyetlik va- adine rağmen D. P. yi değil. C. H. P. yi tutuyordu, —memleketçe selâmeti- mizin çaresini "İsmet Paşanın parti- si"nin iktidarı almasında görüyordu. YURTTA OLUP BİTENLER Aydın Nazilli rekabeti azillililer bundan bir müddet ön- ce, bazı kazaların vilâyet olacağı yolunda haberler dolaşmağa — başla- yınca ümitlenmişlerdi. Nazilli daima vilayetlik istemişti. Üstelik, — buna hakkı bulunduğunu inkarın da imka- nı yoktu. Gerçi Aydın ile Nazilli ara- sında bir rekabetin bulunduğunu her- kes biliyordu, — Aydının Menderesin memleketi olmak bakımından avan- tajlı durumda olduğu da hiç kimse- nin meçhulü sayılamazdı. Buna rağ- men Nazillililer devlet işi ile parti işinin birbirine karıştırılmayacağına inanıyor ve ümitlerini muhafaza edi- yorlardı. Nitekim Nazilli halkının hisleri, bundan bir müddet önce, eczacı Saf- fet Sunar adlı bir vatandaşın telg- rafında dile geldi ve Nazillililerin di- lekleri Başbakana bildirildi. Bu telgra fi 1946 Demokratlarından olan, fa- Nazilliden bir görünüş Sabreden derviş, Zaten"İsmet Paşanın partisi" ikti- darı aldığında gene vilâyet olacak- lardı. Ama, işte Radyo — "Şahısları putlaştırma" kampanyasının bir ica- bı olarak bütün Güney halkının Men- deresi aralarında görmenin heyeca- nı içinde bulunduğunu iddia ediyor, böylece son hızını almış bulunan "a- dam toparlama" gayretlerine yardım ediyordu. Radyonun bilmediği, bu gibi ter- tiplerin bir bölgede fayda sağlar gö- rünürken başka on bölgede infîalle— re yol açtığıydı. Nitekim C. H. gönül vermiş Güneyde D. P. seçmen reylerinin istikametini değiştirmeye çalışırken, bu haftanın başlarında D. P. nin hâlâ kuvvetli bulunduğu Ege- de halkın gözü biraz daha açılıyor, hakikatler daha iyi görülüyor ve bu- nun tabii icabı olarak seçmen reyle- ri istikamet değiştiriyordu. sıkıntıdan gebermiş! kat sonradan bir müddet Hür. P. de oyalanıp yeniden yuvaya dönen Re- şat Özardanın telgrafı destekledi. Re- şat Özardan Nazillinin "Hürriyet Kahramanları"ndandı. 1946 Demok- ratlarından — bulunduğu için ilk za- manlar D. P. nin aldığı yeni şekle tahammül edememiş, Hür. P. de bir ışık görerek o tarafa — meyletmişti. Hatta bu arada D. P. büyüklerine çektiği bir telgrafta Nasreddin Ho- canın "Al aptestini, ver pabucumu" tekerlemesi kabilinden "Alın D. P. nizi, verin hürriyetimi" demişti. Fa- kat sonradan, talebinin yerine geti- ri almaya razı olmuştu. Bu asil dav- ranış karşısında da D. P. kendisin- den Nazilli ilçe başkanlığını esirge- memişti. Reşat Özardan ilçe başkanı 15