YURITTA OLUP BİTENLER gazeteci, saat 22 de tekrar gazetesi- ne döndü ve arkadaşlarıyla meşgul oldu. Akpınarın evinde de derin bir süküt vardı. Akpınarın 68 yaşındaki ihtiyar annesi ve eşi üzüntülerini bel- li etmemiye çalışıyorlar ve Selâmiyi teselli ediyorlardı. Kendilerini düşün- mesine lüzum yoktu, onlar pek ala eski hayatlarını yaşayacaklardı. İh- tiyar anne oğluyla iftihar ediyordu. Eşi "Selami, aman mandolinini unut- ma" diyordu ve ilâve ediyordu: "Bi- lıyorsun orada günler uzundur". i gün gazeteye gelenlerin geçmış olsun telgrafları çekenlerın haddi hesabı yoktu. Vatanın 20 yıl- lık emektar Atiye hanımı ise 18 yıl- dır hizmet ettiği Selami Akpınarın yanından ayrı lmıyor misafirlere çay, kahve taşırken göz yaşlarını güçlük- le zaptediyordu. V: er zaman vazife... 1 Aralık perşembe günü Vatan ga- zetesinde herkes gene vazife ba- İstihbarat şefi Kemal Ay- dar iş taksimi yaptı. Hilmi — Yavuz "Vatanın kapatılmasının siyasi par- tilerdeki tepkılerı ni etkık edecek— ti. Başka bir muhabir "Vatan gaze- tesinden röportaj hazırlıyacaktı. De- ğişen bir şey yoktu, vazife her zaman vazıfeydı Bu arada, Vatana "Geçmiş olsun" telgrafları yagıyordu Gelen telgraflar arasında bir tanesi çok ma- nidardı. Telgraf Nazillide bir terzi- den geliyordu. Nazillili terzi, bu tel- grafında aynen şöyle diyordu : "Ga- zeteler kapatılır, gazeteciler hapse- dilir, hatta ocakları söndürülür ama tîkırler düşünceler ve idealler dün- yanın hiç bir yerinde kilitlenmemiş- tir. Bu günler geçecek, fakat unutul- mıyacaktır. Bir başka telgrafta ise karikatürist PHalim — Büyükbulutun Ulus gazetesinde çizdiği bir karika- türün lejandı yer alıyordu : "Pulliam olmaz olasın. Allahından bulasın..." Veda ziyafeti... atan gazetesi mensupları cuma V akşamı, kısa müddet sonra hapishaneye, demir parmaklıkların arkasına terkedecekleri arkadaşları- na veda Ziyafeti verdiler. — Ziyafetin yeri kolayca tesbit edilmişti: Akşam yemeği, gazetecilerin dostu Tomada yenecekti. omaya evvelden haber salındı. Mönünün, bilhassa Naim Ti- rali ve Selami Akpınarın sevdiği ye- meklerden müteşekkil olmasına dik- kat edildi. Aslında çok mahzun in- sanların bir arada eğlenmesi geç va- kitlere kadar sürdü. Karşılıklı espri- ler yapıldı. Vatanın hapishanecisi, Hilmi Yavuzun taklitleri neşeyi tırıyordu. Selami Akpınar mandolin çaldı, Naim Tirali oynadı. Nihayet sıra maddi değeri küçük, fakat ma- nevi kıymeti büyük hediyelerin tev— ziine geldi. Hediye tevziinde Naim ralinin payına gazetecilik ve basın— la alâkalı üç cilt kitap ile bir fındık kıracağı düşüyordu. -Tiralinin fın- dık bahçeleri vardır.- Selâmi Akpı- nara hediye ise, öteden beri çalmak- tan büyük bir Zevk duyduğu ve son 8 Vatan gazetesinin giriş kapısı Sessiz olan sadece mezarlardır. zamanlarda bir hayli pratik yaptığı mandolindi. Mandolının sapından sar- kan bir kartonda "Ben bu sazı çala çala yoruldum" 1bares1 vardı. Ziyafette bir de boş yer bırakıl- mıştı. Bu yer Selâmi Akpınar ve Na- im Tiraliyle birlikte hapishaneye gi- recek vatanın 71 yaşındaki -Türki- kiyenin en yaşlı- Başyazarı Ahmet min Yalmana aitti. Ahmet Emin Yalman, gene bir meslek vazifesi do- layısıyla Pakistanda — bulunduğun- dan arkadaşlarının o geceki neşesine iştirak edemiyordu. Ziyafet sona ererken yüzlerdeki neşe perdesi, yerini hüzüne terk etti. Bu hüzün, aynı yerde birlikte çalışan, aynı meslegın çilesini beraberce çe- ken insanların — muvakkat da olsa birbirlerinden — ayrılışından ileri ge- liyordu. r ki zaman çabuk geçiyor- du. Nasıl aynı akibete uğramış Öteki gazeteciler uzun ayların çilesini dol- durduktan sonra masalarının başına hiç değişmemiş olarak tekrar otur- dularsa bir Ahmet Emin Yalman da, bir Naim Tirali de, bir Selâmi Akpı- nar da çileleri bitince tekrar işleri- nin başına, aile yuvalarının sıcak ha- vasına döneceklerdi. Her şey geçi- yordu, her şey unutuluyordu. Evet, geçmeyen ve unutulmayan vicdan a- zabı, yüz karasıydı. Sürpriz merakı V atan gazetesinde bunlar cereyan ederken, hemen bütün hafta bo- yunca İstanbulda başka bir basın muessesesınde endişe içinde değil a- heyecan içinde 1I. enin me- murları beklendi. FFakat memurlar gelmedi. Müessese Kim mecmuasıy- dı. Kim mecmuası da Pulliam'ların meşhur makalesini neşretmiş, o da -gayet tabii- kendisini affettirmek peşinde koşmamış, dolayısıyla onun da cezası tasdik edilmişti. Mecmua- nın yayınlandığı sayıda sahiplik ve yazı işleri müdürlüğünü deruhte e- den Şahap Balcıoglu -tasdik keyfiye- ti doğruysa- 16 ay için işinden, aile- sinden, sevdiklerinden ayrılacak, ha- pisliğin ıstırabını çekecekti. Bu ıstı- raba, alakalılar, beklemenin işken- cesini de katmayı unutmadılar. Doğrusu istenilirse, beklenen teb ligatın Kime yapılmamasının sebebi başkaydı. Mecmuanın son sayısı 16 Aralık tarihinde çıkmıştı. Mecmua haftalık olduğuna göre, müteakip sa- yısı 23 Aralık tarihinde çıkacaktı. Bu bakımdan, tebligatı 22 Aralıkta yap- mak hiç bir şeyi geciktirmeyecekti. Bilakis, bunun faydası vardı. O tak- dirde mecmua 15 Ocak değil, 21 Ocak tarihinde açılabilecekti. Bu ince he- saplar, kaale alman hesaplardı! Buna mukabil, başka bir Pul- liamzedenin, Nazıllıdekı Kervan mec- muasının ve sahibi zmi Erdemin cezalarının tasdik edildiği kendilerine süratle duyuruldu. Azmi Erdem der- hal savcılığa başvurdu ve infazın te- hirini istedi. Savcılık gazeteciye, ma- zeretini uygun bularak dört aylık bir mehil verdi. Şimdi merak edilen ci- het İstanbullu Pulliamzedeler hak- ları olan mehili istediklerinde İstan- bul savcılığının takınacağı tavırdır. Herkes gider Mersine.. D amoklesin kılıcını başına yiyen- ler böylece büyük bir sükünet ve kendilerine emniyet içinde darbenin acısına tahammüle hazırlanırlarken, Ankarada o kılıcı elinde tutanlar ve Pulliamzedelerin mahkümiyetlerine yol açmış olanlar, hayrettir, sinirli- lik ve hiddet içindeydiler. Aslında bu- AKİS, 23 ARALIK 1959