DUNYADA OLUP BİTENLER tiği muazzam nümayişler iki gün sürdü. Herkes İranın artık bir Cum- huriyet olmasını beklerken, birden bire Zahidinin tankları Tahrana gir- diler. Bir buçuk yıllık açlık ve kar- gaşalıktan bıkan bir kısım halk ve bilhassa esnaf da Zahidi kuvvetleri- ne katılınca işler değişti. Musaddık ile Fatemi General Zahidiye teslim oldular Ve Şah -kendisini karşılamak- tan korkmuş olan Romadaki İran Büyükelçiliği mensuplarının endişe dolu bakışları arasında -yine Hate- minin 1dare ettiği uçağa binerek Tah- rana dön Artık, milli bir kahra- mandı. Sadece Pehlevi Hanedanını değil, aynı zamanda Daranın tahtını kurtarmış olan Zahidi İranı demir bir elle idareye başladı. Aşiret reislerine ve seksen aileye dayanarak memle- ket içindeki bütün milliyetçi ve ko- münist unsurları sindirdi. 1954 te al- tıyüz subayı Tudehçi oldukları iddia- sıyla en ağır cezalara çarptırmaktan çekinmedi. Fakat; halk içindeki memnuniyetsizliğin asıl sebeplerinin devam ettiğini Şah görüyordu. Muha- fazakâr Zahidi bu meseleleri kavra- yacak zihniyette değildi. Zaten Za- hidinin sıhhi durumu — bozulmuştu. ah, kurtarıcısının oğluna biricik kızı Şehnazı vermek suretiyle onu taltif etti. Şahın oğlu artık, memleketi tamamen kendisine bağlı Başvezirler eliyle idare imkânını bul- u. Islahat görünüşü ah, eski hülyalarını gerçekleştir- mek fırsatını bulduğunu sanıyor- du: İran, Batının garantisini sağla- malı ve radikal reformlara girişilme- liydi. Fakat, bu büyük tasavvurunda kendisine yarü yaver olan eşi artık varlığıyla Pehlevi — sülâlesinin deva- mını tehdit ediyordu. Bir Lotus XVI nın Versailles ve Tuilleries Sarayla— rında geçirdiği korkuların aynı, Mer- mer Sarayda ve Gülistan Sarayında yaşanırken o dâvanın üzerine eğil- mek kimsenin aklına gelmemişti. Etraf sakinleşince mesele ortaya çıktı. Zavallı Süreyya 1954 başından itibaren dünyanın bütün merkezle- rini -Viyana, Cenevre, Bonn, Paris Londra, New-York ve hatta Mosko- va- gezerek Allahın kendisine ver- mek istemediği evladı hekimlerin hazakatinden beklemeye koyuldu İki sevgilinin hayatı günden gü azap halini alıyordu. Neticede Şah Pehlevi sülâlesinin istikbalini sevgi- li karısına tercih zorunda kaldı. 14 Mart 1958 günü boşandılar. Süreyya, bütün dünyanın ıztıraplı alâkası i- çinde, yine bütün merkezlerde -Bonn'- da, Pariste, Venedikte, Romada- kal- binin içine tıkılıp kalmış aşk hazinesi- ni dökebileceği Erkek'i önüne gelen her erkekte- Baronlar, Kontlar ve prensler, - Krupplar ve Orsini'lerde- aramaya çıktı. Şah, devamını sağlamağa çalıştı- ğı tahtına o yıllarda dışarda sağlam destekler bulmağa da muvaffak ol- muştu. 1955 yılının Ekim ayında 24 İran Bağdat Paktına girdi. Artık İ- ran Batıya bağlanmış sayılabilirdi. Fakat bu arada Şah ak saçlı tilkinin Azerbaycan tecrübesinden edindiği dersleri tatbike de girişecekti. Evet, arkasını emniyete almış, sırtını sağ- lam desteğe dayamıştı. Ama, Kuzey- den gelecek tehlikeleri de önlemek aynı zamanda kaabil olamaz — mıy- dı? Nitekim, Sovyet Dışişleri Bakan muavinlerinden Semianofun başkan- lığında büyük bir heyet Ocak 1958 sonlarında Tahrana geldi. İran, Sov- yet Rusyaya bir dostluk ve ademi tecavüz paktı teklif ediyor ve ayrıca Sovyet iktisadi yardımını almaya hazır olduğunu da bildiriyordu. Sov- yetler, bunun üzerine İranın Bağdat Paktından çıkmasında ısrar etmedi- ler ve hatta, 1921 Dostluk Andlaş- masının Rusyaya — İran Azerbayca- nını işgal hakkını veren hükümleri- ni kaldırmaya hazır olduklarını da eklediler. Fakat, Türkiye ve Ameri- kadan gelen — baskılar — neticesinde Şah fikrini — değiştirdi, — Sovyetlerle müzakereyi kesti. Şah için yapacak başka şey kalmamıştı: Geçen Mart ayında Ankarada imzalanan Amerikan - İran Anlaşmasına bu se- bepten rıza gösterdi. Büyük çelişme una rağmen Amerikan yardımın- da büyük bir artış olmadı A merika yılda 100 milyon dolar civa- rında askeri yardımla 50 - 70 milyon dolar civarında iktisadi yardımdan fazlasını vermiyordu. İran Başbakanı Manuşeyr İkbal, İşte bu sebepten do- layı bütün toplantılarında "Para, Para" diye sızlanmakla meş- guldü. Fakat, asıl mesele Amerika- nın parayı vermesi değildi, Amerika, Şahın tahtına varıncaya kadar herşe— yi garanti ettikten sonra, elbette pa- ra da verirdi. Fakat, EFisenhower de Meşhur Musaddık Öküzüm sanan kurbağa aslında Trumandan farklı düşünmü- yordu. — Parayı rec ama para niçin ve nasıl sarfedilecekti? İranda bir Kalkınma Plânı Teşki- lâtı vardı. at, bu teşkilât hâlâ Birleşmiş Milletlere, milli gelir amlarını verecek hale dahi gelme- mişti. Bu durumda, bu Teşkilâtın ciddi bir plân yaptığını duşunmek hayal olurdu. Teşkilât, zirat makine- ler satışını 1957 ye göre 10 misli ,art- tırdığını övünerek söylediği zaman bile, topu topu sadece 800 traktör satabilmişti. Plân Teşkilâtının — 1960 a kadar bütün faaliyeti birkaç şe- ker ve meyva fabrıkasıyla iki çimen- to fabrikası inşa ettirmek ve Şiraz- daki tabii gazdan istifade ederek bir suni gübre fabrikası kurmaktan iba- ret kalacaktı! Ziraat berbat haldey- di. İran kendi gıdasını sağlayama- makta ve dışardan buğday ithâl et- mek zorundaydı. Ziraatteki istihsâl artışı nüfus artışını karşılayamıyor- du. Bunun belli başlı sebebi toprak mülkiyeti sistemiydi. . Ekilebilir ara- zinin hemen yarısı büyük derebeyleri- ne, dörtte biri dini teşekküllere, onda biri de Devlete ve Hanedana aitti. Şah, derebeylerinin ve dini teşekkülle- rin topraklarına dokunamıyordu. Bu sebeple, evvelâ Hanedana ait toprak- ları tevzi başladı. 1951 ve 1958 de ancak 69 köye toprak tevzi edilebilmişti. Bu ise, ekilebilir toprak— ların ancak yuzde birine tekabül edi- yordu şimdiki tevzi programı tamamlanabılse bile, 12 milyo koy lüden sadece 3 mılyo u isti fade bılecektı Üstelik bu hedefe e rışılme— i de şimdiki gidişe bakılırsa pek ya- vaş olacaktı. Sulama projelerinin in- şasına başta Isfahan olmak üzere üç bölgede başlanmıştı. Bu projeler de hızla yürütülemiyordu. Devlet hiz- metlerinde ahlâksızlıkla mücadele i- şinde ise radikal davranılamamaktay- dı. Şah, bir yandan Amerikan yardı- mı almasının bu radikal ıslahatı yap- masına bağlı olduğunu görmekte, di- ğer yandan bu ıslahatın kendısını tu- tan içtimai sistemi yıkacağından korkmaktadır. Şah, — derebeyliğe da- yanan bugünkü sistemi terketse ken- disini halkın hangi tabakasının be- nimseyeceğini bilememekte, derebey- lerin ve aşiretlerin isyan etmelerin- den çekinmektedir. Gelin No. 3 amafih Rıza Şahın oğlu bunca mesele arasında kendisine yeni bir eş aramak için geniş zaman bula- bildi. Gerçi işin "devlet umuru" ara- sında sayılmasını — sağlayacak pek çok sebep vardı. Taht bir veliahta sa- hip değildi. Veliahtın bulunmaması memleketi siyasi — istikrardan mah- rum bırakıyordu. Fakat gelin arama gayretleri lüzumundan fazla gürültü- lü, dedikodulu oldu. Şahın muhtelif namzetlerle temasları ise her zaman “"krali seviye"de sayılmadı Rıza Şahın oğlu, Gülistan Sarayı- AKİS, 23 ARALIK 1959