Ahmet Emin Yalman Hayalleri kırılan adam Vatan gazetesinin yazı işleri müdü- rü idi. eçen haftanın ortasında tak- vimler 16 Aralık 1959 — çarşambayı gösterirken, tan gazetesinde mu- tad faaliyete girişilmişti. Mürettipha- nede kurşun ısıtılıyordu. İstihbarat şefi Kemal Aydar gene — masasının başında, istihbarat defterine günün takip edilecek mühim, —hâdiselerini kaydediyordu. Vatanın emektar Ati- ye hanımı o sempatik haliyle korıdor— larda dolaşıyordu. Vatan için 16 Ara- lık 1959 çarşamba alelade bir iş gü- nüydü. Selami Akpınar Lâleli ile Cağal- oğlu arasındaki uzun mesafeyi kate- derek Vatanın kapısından içeri girdi- ğinde kendisini alışık olduğu bir ses karşıladı. Bu, linotiplerin kendilerine has tıkırtısından başka bir şey de- ğildi. Odasına geçti, günlük gazete- leri tetkike koyuldu. Aynı saatlerde bir başkası daha, Vatanın genç umu- mi neşriyat müdürü Naim Tirali de gazeteye gelmişti. Tirali, Vatanda ertesi gün yayınlanacak fıkrasını mu tadı hilâfına erkenden kaleme almış ve son rötuşlarını yaptıktan sonra mürettiphaneye vermişti. Bir kaç sa- at sonra hem Vatanın, hem kendile- rinin başına geleceklerden — habersiz Tirali ve Akpınar masalarına oturdu- lar, çalışmaya koyuldular. Vatanda Yazı işleri müdüründen en genç mu- habirine, herkes memnun ve mesut- tu. Bu neşe, bu hummalı faaliyet o üç kişinin Vatan gazetesinin kapı- sından içeri girmesine kadar sürdü. Açık gri renkteki pardesülerinin ya- kalarını kaldırmış, fötr şapkaları ha- fif geriye itilmiş bu üç kişi dogruca Naim Tiralinin odasına çıktılar Naım Tirali çok meşguldü. “Ge- AKİS, 23 ARALIK 1959 lenleri nevi şahsına münhasır tebes- sümüyle karşıladı, yer gösterdi. Ge- lenler Tiralinin Giresunlu hemşerileri değil, Emniyet I. Şube memurlarıydı. İçlerinden biri "Naim bey, bu şekil- de gelmek istemezdik" diye başladı ve Pulliam dâvası dolayısıyla verilen mahkümiyet kararının Temyiz tara- fından tasdik olunduğunu ifade etti. Gazete kapatılacaktı. Tirali şaşırmış- tı. Gerçı ir başka meslekdaşı -genç Ülkü Arman— aynı davadan dolayı Ankara Hiltonda farelerle ve hürri- yetsizlikle mücadelesine azimle — de- vam ediyordu. Ama Demoklesin kı- lıcının keskin tarafının inmediği baş- ka meslekdaş başları yok degildi. Mesela Dunyevı pazarlıkçılar aynı davada "lütu azhar ol- muşlardı. Tıralı boyle bır affa maz- har olmak için şahsen gayret sarfet- meyi aklının köşesinden bile geçir- memişti. Ne var ki adamına ve o a- damın hareket tarzına göre işleyen bir usulün mevcudiyetine de bir türlü inanamıyordu. Hukuken, aynı davada maznun sandalyesini 1şga1 edenler- den biri affedilirken diğeri nasıl olur da hapse atılırdı? Gerçi evet, "Dün- yevi pazarlıkçılar" bu mevzuda tec- rübeli ve mahirdiler, gemilerini bir parçacık fedakârlık pahasına kurtar- mayı biliyorlardı ama, ne de olsa Mamafih yapılacak fazla bir şey yoktu. Pulliam dâvası karara bağlan- mış, Temyiz de bu kararı tasdik et- mişti, O halde yapılacak tek şey şuy du : Kararı soğukkanlılıkla karşıla- mak ve şeriatla kestiği parmağın a- cısına -tasvip edilsin veya edilmesin- dayanmak Naim Tirali de öyle yaptı. Em- niyet memurlarından, avukatlarını çağırmak için müsaade istedi. Herşey onbeş dakikada halloluvermişti., Za- bıtlar tutulmuş, imzalanmıştı. Bir ga- zetenin bir aylık kaderinin bir kâğıt parçası altına atılan karşılıklı iki im- zaya bağlı olabileceğini Tiralinin Gi- resunlu kafası bir türlü almıyordu. Dahili telefonla — Vatanın dizgi kısmına stop emri verildi. Bir müd- det sonra İlinotipler tam bir aylık mecburi süküta bağlıyacaklardı. Gerçek dost akını... H aber gazete içinde süratle yayıl- herkes Tiralinin odasına toplanmıştı Vatan, cenaze çıkmış bir evden farksızdı. Yüzlerde derin bir keder okunuyor ve mahkümiyetin tasdik edilmesi neticesi 16 ay ceza evinde çile dolduracak Tirali ve Ak- pınar teselliye çalışılıyordu. Ne v ki ne Tirali ve ne de Akpınar soğuk- kanlılıklarından bır şey kaybetme— mişlerdi. "Bu da geçer, Allah sağ- lık versin" diyorlardı. Bir müddet sonra haber Babıâlide duyuldu. Va- tan bir anda dolup taştı. Gazeteciler, genç ihtiyar, muhalif muvafık tana akın ettiler. Tirali ve Akpınar yuzlerce kimse tarafından öpüldü. m Tirali de, Selâmi Akpınar da son derece sakındıler Akpınar bun- dan kısa bir müddet e "Rıhtım olayları" dolayısıyla -ve Ankara Hil- YURTTA OLUP BİTENLER toncuların tabiriyle "turist" sıfatıyla hapishaneyi Zziyaret eden Hilmi Ya- vuzu çağırdı ve gideceği yer hakkın- da malümat almağa, sonra da bun- ları büyük bir ciddiyetle not etmiye koyuldu. Tahta kaşık, takunya, ya- tak ve yorgan lüzumlu eşyalar liste- sine kaydedildi. Hapishane hazırlı- ğı, kağıt üzerinde şimdilik tamamdı. Saat 21 e doğru kalabalık yavaş yavaş dağıldı. Babıâlide o her zaman- ki hareket devam ediyordu. Gene mu- habirler gazetelerinin istihbarat ser- vislerinde telaşla dolaşıyorlar, yazı işleri müdürleri ertesi günkü gaze- tenin son teknik hazırlıkları ile meş- gul oluyorlardı. Ama defa, bir gazete aynı heyecanı duymıyacaktı Vatancılar bir aylık mecburi istira- hate çekiliyorlardı. Buna bir nevi mecburi izin de denilebilirdi. Mama- fih, gazeteciler artık bu kabil gazete kapatmalara, bu kabil mecburi izin- lere alışmışlardı. Demokratik bir re- jimle idare edilen Türkiyede gazete kapatmak âdi vak'alardan addedili- yordu. "Doymak bilmiyen ejder" za- man zaman susturuluyor ve bir ta- kım insanların kin ve hırsları kısmen olsun tatmin ediliyor!ı Ya evdekiler... S aat 21 de Tirali evine gitti; ye- mekte az konuşuyor, çok düşü- nüyordu. Aklındaki sadece hapisha- ne, orada geçecek uykusuz geceler, bitmek tükenmek bilmiyen aylar de- ğildi. Bu memleketin kaderini de dü- şünüyordu. Muhakkak ki 16 ay da geçerdi, 116 ay da.. Geçmiyen ve unutulmayan vicdan azabı, yüz ka- rasıydı. Hamdolsun Tirali bu bakım- dan rahattı. Yemekten sonra iki ya- şındaki oğlu Hasanla oynayan genç Naim Tirali Geçmeyen: — Vicdan azabı