DÜNYADA OLUP BİTENLER ten, gerilikten kurtarmak gayesıyle gırıştıklerı nihai savaşta onlar, mit verecektir" diyordu. De Gaulle, bütün bunları Fransanın büyüklüğü- ne aykırı görüyor ve Ike'ın bu işlere karışmasından tedirgin oluyordu. Batı zirvesi I ke işte bu hava içinde 19 Aralık günü Parise — geldi. Batı zirvesi derhâl başladı. Ike'ın halletmesi ge- reken davalar büyüktü. Bir yandan, NATO buhranını halledecek ve Fran- sanın Cezayirle ılgılı alınganlıkları— nı giderecekti. Öbür a, Krut- cefle yapılacak toplantılar konusun- da, bilhassa de Gaulle ve Adenauer'- in baltalayıcı teşebbüslerini cekti. Zevahire bakılırsa Krutçefle görüşülecek konular üzerinde herkes mutabıktı. Görüşülecek konuların ba- şında silâhsızlanma konusu yer alı- yor, onu gelişmemiş — memleketlere yardım konusu takip ediyordu. Al- manyanın birleştirilmesi meselesinin görüşülmesinde de herkes anlaşır gö- rünüyordu. Fakat, asıl büyük dava nın birleştirilmesi meselesinden ayrı- lamayacağını ileri sürüyorlardı. Hal- buki, Amerikan Dışişleri Bakanı Her- ter, daha Parise ayak basar basmaz, Almanyanın birleştirilmesiyle Ber— lin meselesinin uzun vâdede birbirle- rıyle ilgili olduğunu" Bun- n çıkan manâ, —Amerikanın kısa vadede Berlin hakkında geçici an- laşmalara varmak fikrini benimse- diğini gösteriyordu. İngiltere de aynı fikirdeydi. Ike'ın Patiste halletmesi gereken en büyük fikir ayrılığı işte buydu. Batının Dört Büyükleri, Ike, MacMillan, de Gaulle ve Adenaver 19 Aralık günü Pariste Elysee Sa- rayında saat tam 8,30 da buluştu- lar. İlk celse saat 10,30 da sona erer ermez, Iİke ile de Gaulle Fransız - Amerıkan ıhtılafını görüşmek üzere husu bir toplantıya başladılar. Dortler ogleden sonra tekrar toplan- dılar. Dört Büyükler ertesi günkü toplantılarına öğleden önce ve sonra Rambouillet Şatosunda devam etti- ler. Dörtler, Krutçefle yapılacak Zir- ve toplantısının gündemine girmesi gereken konularda kolayca anlaşma- ya vardılar. Diğer bir anlaşma konu- su da, Batı tarafından Zirve Konfe- ransına sâdece Birleşik Amerika, İn- giltere ve Fransanın iştirak etmesi oldu. Böylece Zirveye, Batılılardan sâdece, milletlerarası anlaşmalar ge- reğince Berlin üzerinde hak sahibi olan Devletler iştirak edeceklerdi. Ko layca anlaşmaya varılan konulardan biri de, Krutçefe Zirve için bir dave- tiye gonderılmesı oldu. De Gaulle, Zirve Konferansının mahalli olarak Cenevre yerine Parisin seçilmesinde ısrâr ettiği için, dünyanın Dört Bü- yüklerinin Parıste toplanmaları muh- temeldir. Tarih konusunda da Krut- çefe kesin teklifler yapılmış, ancak, 20 Başbakan MacMillan 1 ipte 1 cambaz Sovyet Başbakanına genişçe bir in- tihap imkânı da bırakılmıştır. Moskovadaki Amerikan, İngiliz ve Fransız Büyükelçileri bu teklif- leri Kremline iletirken, Batının Dört Büyükleri, aralarındaki büyük ihti- lâfları halletmekle meşguldüler. İran Majestenin memleketi (Kapaktaki — kraliçe) G eçen ayın ortalarında Pariste Crillon Otelindeki dairesinin pen- ceresinden Concorde meydanının 1- şıklarına gözü dalan 1.74 metre bo- yunda, dolgun vücutlu, mevzun ba- caklı esmer güzeli bir genç kız hatı- ra defterine şunları yazıyordu: "A- caba Şah beni de Sureyyayı sevdıgı kadar sevebilecek mi n gün Parisin en büyük moda evlerını gezmişti. Dior, Orcel, Joly- Fox, Esterel, Revıllon Rıvıer 30 tane şapka, 7 tane "torba modası"na uygun günlük rop, ikisi dar ve dekol- te, üçü geniş yakalı, ikisi de kayık biçımı 7 tane kokteyl elbisesi, inci ve altınla işlenmi kilo agırlıgında bir gelinlik, altın işlemeli 6 tane tu- valet, eyaz vizon kuyruğundan yapılmış bir manto, dörtte üçü beyaz erkek vizondan bir kap, yabani vi- zondan bir palto, panter kürkünden kolinski yakalı bir diğer manto, 100 çift eldiven, yüzlerce çift çorap, sa- yısız çantalar, 39 numara çeşit çeşit iskarpinler, düzinelerle kombinezon, jüpon, sabahlık, gecelik ve çamaşır satın almıştı. Çeyizini hazırlıyordu. Yorgundu. Fakat, Pariste yaşadığı günler şu sual bir an dahi aklından çıkmamıştı: "Acaba Şah beni Sürey- yayı sevdiği kadar sevecek mi?" haftanın başında pazartesi günü Tahrandaki Mermer sarayın aynalı salonunda genç kız, İran Şe- hinşahı Alâ Hazreti Hümayun Rıza ah Pehlevinin eşi ve İranın İmpa- ratoriçesi oldu. rah Diba, sağında Şehinşah | bulundugu halde Tahran müftüsü İm Comenin karşısında oturur ve bıraz ilerisindeki meşhur altın çerçeveli saadet aynasında ken- disini seyrederken önünde açılan par- lak istikbalin — şaşkınlığı, — heyecanı içindeydi. Fakat aynı sual, bir başka şekilde hep aklındaydı: a, me- sut olacak mıydı? — Ancak o kadar gençti ki İran sarayına gelen her ge- linin mesut olmadığını, — kendisine kucağını açan tahtın fırtınalar içinde çırpınmaya namzet bir taht sayıldı- ğını ve yeni vazifesinin belki görül- memiş fedakârlık, görülmemiş basi- ret, görülmemiş cefakarlık, görülme- miş tahammül kudreti 1stıyecegın1 çabucak yüreğinden, çıkardı ve o gün sadece kendisinden bahseden dünya- ya tebessümlerin en tatlısıyla gül- dü. İşi zor bir kral Hğılbuki bundan tam 20 yıl 8 ay ön- , 24 Nisan 1939 da Gülistan sa- rayı gene böyle muhteşem bir düğü- ne sahne oluyor ve o tarihte sarayın bahçelerinde muhtelif memleketlerin hususi temsilcileri olarak Lord Ath- lone'lar, Prenses Alice'ler, General Weygand'lar, Terentiefler ve Ali Ra- na Tarhanlar dolaşıyordu. Dekor ge- ne efsaneviydi ve Anadolu —Ajansı havayı şöyle tarif ediyordu: "Kristal avizelerden kırılan renk renk ışıklar en girenbaha bir İran halısı kadar güzel tarhları menevişlerken büyük mermer fıskiyelerden mehtap renk- leri fışkırır ve damlalar birer yığın inci halınde çimenlerin üÜzerine ser- pilirken... radan geçen yirmi yıl içinde damat mevkıınde bulunan Mu- hammet Pehlevinin şakaklarındaki aklar ınanılmaz derecede artmış, fa- kat uzları üzerindeki yükler aynı şekılde agırlaşmış Babası Rıza Şah, Atatürkün yo- lunda ilerlemek isterken eski İra- nın türlü geleneklerini de yıkmaya çalışmıştı. Nitekim — oğlu Şahpuru Gülistan sarayının bahçelerinde Mı- sır Prensesi Fevziye ile evlendirirken de böyle yapıyordu O zaman Rıza Şah, sünni, şiit âlemlerini bırbırıyle ba- rıştırmanın sevinci içindeydi. Bu ga- ye uğruna, veliahdın Iranlı bir kadın- dan olması kaidesini dinlemiyecek, o kaideyi bir çırpıda değiştirecekti. Fakat, Prenses Fevziye ile Prens Şahpur mesut olamadılar. Bir tek kızları dünyaya geldi: Prenses Şeh- naz, Genç Prens, hazır olmadığı bir yaşta Daranın tahtına çıktı. Memle- keti, İkinci Dünya Harbinin bir icabı olarak İngiliz ve Sovyet işgali altın- daydı. Tarafsızlığını ve bagımsızlıgı— nı korumak isteyen mağrur babas Rıza Şah, işgal devletleri tarafından tahttan feragate zorlanmış ve Prens AKİS, 23 ARALIK 1959