NETİCEYE DOĞRU ü Taprt Ve . —a Sina çölünde deve sırtında su nakli n mühim dertlerden biri Bizim orduya ilk gırdıgımız günlerden beri askerin ka- naatkârlığını ifade için mübalağa ile söylenen bu söz- lerin hakikatle ve Türk askerinin tabiatıyla hiç bir il- gisi yoktur. Türk askerinin tabiatı, bilhassa şu noktada, çok açık bir surette bellidir : Asker iyi bakılmak ve iyi beşlenmek ister. arbın çetin isterlerine, ancak tam gıdasını alan iyi giyin olan bir asker dayanabılır 'Bu husus Turk askerının hususiyeti şudur ki, iyi ba- kılan asker, bir diğer milletinki — gibi kendısıne karşı bir vazife yapıldığını takdir etmenin üstünde, ayrıca yüreğinde sadakat, fedakârlık, minnet duyguları da ta- şır. O zaman Türk askerinin tarihte sabit olan yüksek cevherlerı harbin ümitsiz anlarında kendi tesirlerini gösterirler. Yoksa mahrumiyet ve suistimal havası için- de, gıdasına ve ayakkabısına bakılmıyarak, düşman karşısında ordu teşkili imkânsızdır. "Cihan Harbinin son senesinde muharebe cephele- rinin bakım sıkıntısı o zaman için felâketlerin sebebi okluğu gibi, bu sebebin fena tesirli hatırası — İstiklâl Harbinin ilk zamanlarında da bize çok zarar vermiştir. 1918 senesinde 800 bin kadar asker firarisi olduğundan bahsedilmiştir. Son altı ay zarfında, 8 orduya, belki 15 tümeni ikmal etmek için 10 bin kişi gelmemiştir. ALMAN SUBAYLARLA ÇALIŞMA S urıye cephesinde, yani Yıldırımda iki alay kadar <« geniş teşkilâtlı Alman kuvvetleri vardı. Bunlar harplerden başka iklim tesiriyle de zayiat veriyorlardı. Onların eksiklikleri de tamamlanamıyordu. Harbin son senesi Almanların membaları da daralmıştı. Herhalde Avrupada çok zayiata uğrayan memleketlerde de bu hal mevcut idi. Her devletin elinde Hindistan İmpara- torluğunun nüfusu tabiatıyla yokta. Benim iki tümenim, 1918 Mart Muharebelerı es- nasında. Birinci ve Yırmıdorduncu tümenlerdi. iki sinin kumandanı Alman idi. Tümen komutanı Yarbay Gur beyi Kafkasya cephesinden tanıyordun. Yirmidör- düncü Tümen Komutanı Albay Böhne bey doğruca Fi- " AKİS, 7 TEMMUZ 1959 listin cephesine gelmişti. Umumi olarak münasebetle- rimiz iyiydi. Böhme beyle aramızda nahoş bir ihtilâl çıkmıştı. "Biz cephemiz içinde yolları ve mevzi içinde siper- leri yapmakta yerli halktan topladığımız işçileri çalış- tırırdık. Bunların ücretleri kolorduya gelen tahsisat ile ödenirdi. Bir müddet kolorduya bu tahsisatın veril- mesi kesildi. Yerlı Işçılerı çalıştıramamaktan sıkılıyor- duk. Bir gün Yirmidördüncü tümen bölgesini gezerken yerli amelenın çalıştığını gördüm. Nasıl imkân bulduk- larını ve nasıl Ödediklerini sorduğum zaman bana, Ge- neral Von Falkenhayn karargâhından tümene para gel- diğini söylediler. Türlü mahzurları olan bu usulü sükü- netle düzeltmeğe teşebbüs ederek cepheden gelmiş olan parayı iade ettirdim ve yüksek mercilere vaziyeti bil- dirdim. Meseleyi bu suretle kapanmış farzediyordum. Tümen komutanım Albay Böhme bey, aslında muktedir, cesur, usullere riayet eden bir askerdi. Hâdise münase- betlerde durgunluk yaptıysa da çabuk geçti. Levazım memurları arasındaki usul dışı gayretlerin münakaşa- 1 büyük karargahlarda bir müddet devam edip, ken- dılıgınden sön "Tümenlerin vakit vakit bir kolordudan — Öötekine geçtiği bir zamanda Yirmidördüncü Tümen Yirmin- ci Kolorduya geçti ve benim emrime geriden On- birinci Tümen verildi. Hârb nihayetine kadar Birinci ve onbirinci Tümenlerle çalıştım. Birinci tümen Komu- tanı ile eski dost idik. Tecrübeli ve kıymetli bir arka- daş olan Gur beyle münasebetlerimiz sonuna kadar arı- zasız geçmiştir. Ona ait bazı kıymetli hatıralarımı ay- rıca anlatacağım. * (Bu hatıratın her hakkı mahfuzdur. iktibas edilemez.) Kısmen dahi