D üşmanın Filistin-Suriye cephemize karşı kati « taarruzunu yapmasına kadar 1918' Martından itibaren altı aylık bir hazırlık ve bekleme devri geç- miştir. Bizim tarafımızda Kuduse karşı düşman taarru- zu devri General Von Falkenhayn ile bitmiş, son hazır- lık liman Paşayla başlamıştır. General Von Falkenhayn zamanında türlü mantıksız ve talihsiz sebeplerle Türk- Alman beraber çalışması güçlük içinde kalmıştı. Tec— rübeli eski Alman subaylarının kanaatine göre Liman'- ın gelmesi cephede yeni bir şevk ve gayret husule getirmişti, liman Paşa da esasen, vakit vakit Alman- ların da şikâyet ettikleri sert ve geçimsiz,bir general- di. Ancak Çanakkale seferi gibi büyük bir harp saf ha- smı muvaffakiyetle geçirmiş, her manasıyla çalışkan ve ordularıyla meşgul olan bir âmir olarak daha tesir- li bir mevkideydi. "Liman Paşa, mutadı veçhile ilk günden bütün maiyet kumandanları ve kıtalarıyla temasa gelmiştir ve General Von Falkenhayn'ın esaslı tertiplerini değiş- tirmekle işe başlamıştır. Enver Paşayla, son senelerde devamlı münakaşa halindeyken, Filistinde kumandayı deruhte ettiği zaman, aralarında ciddi bir uzlaşma ya- pılmıştır. Enver Paşa iman Paşaya her suretle yar- dım edeceğini söyleyerek, onu cepheye göndermiş ol- duğunu, Liman Paşa hikâye eder. "Filistin cephesini kuzeyden — güneye akan Şeria nehri iki esaslı kısma ayırmıştır. Son günlerde eski tertipte, Şeria nehrinin batısında bir orduyla, doğusun- da da diğer bir orduyla, savunma düşünülmüştü. Li- man Paşa daha yoldayken, Şeria nehrinin batısında her iki ordunun kalmasını münasip görmüş ve zaman ile nehrin doğusunda yeni bir ordu teşkil etmiştir. 1918 Mart başında gelmiş olan Liman Paşa zamanında İn- gilizler bizim cephemize, yani başlıca Üçüncü Kolor- duya karşı, iki safhada kati taarruzlar yapmışlar ve muvaffak olamamışlardı. Cepheye gelişi bir muzafferi- yetle başlayan Liman Paşa, şevkini arttırarak, umumi vaziyeti düzeltmek için çare aramaya koyulmuştu. HİCAZIN TAHLİYESİ MESELESİ «S uriye müdafaasında ehemmiyetli meselelerden biri Medineyle Suriye arasındaki irtibatın muha- - & , bi '« <n Harekâtın cereyan ettiği arazi Kuş uçmaz, kervan geçmez İstibdattan Demokrasiye -KESİN fazasına çalışmak ve günden güne muntazam şekil al- mağa başlayan Arap tecavüzlerine karşı koymaktı. As- keri ve coğrafi bakımdan bu gayret lüzumsuz ve fayda- sızdı. Fakat siyasi olarak hükümet Hicazın tahliyesi- ni büyük bir mesele zannediyordu. Ta 1916'dan beri Türk kumandanları içinde ve Türklerle Almanlar ara- sında bu mesele konuşulur ve kimse bir karara vara- mazdı. Hicazın zamanında boşaltılmaması, Medine'nin kurtulmasına fayda vermemiş fakat Suriyenin de bera- ber kaybedilmesine bir yardımcı unsur olmuştur. "Suriye halkının ve Arap şeyhlerinin Türk ve Alman müttefikleri arasında vakit vakit cid- di ihtilâflara sebep olmuştur. Harpte müttefik kuman- da heyetleri dost memleketlerde çalışmaya başladık- ları zaman, ister istemez, İç idarenin selâhiyetli ma- kamları ve türlü unsurlarıyla temasa gelirler. Bu dev- relerde kumandanların halk ile münasebetleri kolaylık- la anlaşmazlıklara sebep olmaktadır. Büyük karargâh- lar arasında karşılıklı bir güven ve bunun temeli olan dikkat hüküm sürerse, ihtilâflar hallolunabilir. Suri- yede bir çok çatışmalar ve çekişmeler olmuşsa da, ni- hayet bunların içinde tamir kabul etmez bir hâdise vuku bulmamıştır idaresi de "Vaziyette hususi bir nezaket vardı. Suriyenin her tarafı bir asırdan beri, İngiliz ve Fransızlarla temastay- dı. Şimdi muharebe esnasında düşman tahrikleri azami derecedeyken, bir lman müttefikleri resmi vazife- lerle Arap âlemi içme — karışmışlardı, — tecrübeleriyle Şeyhler ve politikacı unsurlar, yabancı devletler men- suplarıyla temas etmenin yolunu bılıyorlardı Harp za- manı, siyasi ve iktisadi şartlar güç ve ağır olduğu için halkın zaten kumandanlar yanında her gün söyliyecek şikâyetleri vardı. Bu karışık şartlar içinde, iç idarenin bir takım güçlükler ve vehimler arasında yaşamasını tabii görmek icap eder. Bizim derdimiz harbin namü- sait cereyanı ile artan halk ve hükümet arasındaki uzak ve soğuk münasebetlerdir. Bu munasebetler gittikçe güçleşmiştir. 1918 senesinde Suriye Arap reisleri üze rinde, bizim aleyhimize bir milli kurtuluş harbi telkınle— rinin tesiri, iyice görünmeğe başlamıştı. Suriye müda- faasında bu unsur, harbin son altı ayında, bizim için yıpratıcı olmuştur. Diğer Arap memleketlerinde ve hu- susiyle Mısırda durum böyle değildi. FİRARİLER Harbm bu son senesi, cephelerde muharebe eden « ordularımızın zayiatını ikmal etmek çok güç bir hale gelmişti. Askerlik çağında bulunanların toplanıp, talim ve terbiye edilerek muharebe meydanlarına şevki büyük bir gaile idi. Tarihimizde görülmemiş sayıda as- ker firarisi oluyordu.. Memleket içinde bütün idare ma- kamları ve cephelerde ordu karargâhları bu firari hadi- seleri ile mücadele ediyorlardı. Derdin esasına çare bul- mak gerçekten güçtü. Vatan müdafaası için. canını se- verek vermeye alışmış Türk askeri, neden ailesi içinde kendisine utanç verecek bir arekete kapılıyordu? Harp lüzumundan fazla uzamış, memleket İçinde mah- rumiyetler artmış ve mahrumiyet zamanları mubalaga ile dillerde dolaşan suistimal hikâyeleri manevi muka- vemetleri yıpratmıştı. En fenası, cephede — muharebe edenlerin bakımlarından ailelerin şikâyetleri ciddi idi. "Bizim orduda inhitat zamanlarından kalma bir yanlış fikir, hastalık gibi, idaremize 'yerleşmiştir. Ka- naatkarhgı ile şöhretli olan Türk askerinin, harp ihti- yacı olarak, peksimetiyle — çarığı yeter zannolunurdu AKİS, 7 TEMMUZ 1959