YURTTA OLUP BİTENLER bir ayağı Ankarada bulunduğundan merkezle daimi temas sağlanmış ola- caktı. Yalnız istisnaen, durumları müsait olan diğer — partililerden de asan Kangal gibi bilhassa Guçbır lıgıyle gelenler arasında- bazı kim- seler kadroya alındı Seçimde baştan kabul edilen ikin- ci prensip, temsilciliklere getirilecek- lerin bölgeleriyle fazla alâkaları bu- lunmamasıydı. Hiçbir milletvekili kendi seçim çevresinin temsilcisi o- lamıyacağı gibi, ileride de bölgesini seçim çevresi tâyin — edememeliydi. Böylece temsilcinin, bölgesinde tam bitaraflık içinde çalş ası temin e- dilmek isteniliyordu. Bölgelerin tes- pitinde vilâyet esası gözönünde tu- tuldu. Her vilâyetin bir temsilcisi o- l_acaktı Ancak Ankara, İstanbul ve İzmir için -bu vilayetlerle irtibat za- ten her zaman vardı- temsilci seçil- medi. Temsılcılerm tesbitinde hâkim ölçü, "iş yapabilmek" oldu. Bu se- beple bütün — meziyetleri bir şahsa sempatik gözükmekten ibaret bulu- nan, bazı eski temsilciler aç'kta kal- dı. Bu kimseler elbette ki "azil" se- beplerini bir takım gizli maksatlara -Şarkın ezeli hastalığı- bağlıyacak- lardı-. Ama, iktidara namzet partiyi zaman Zzaman felce uğratan, mün- hasıran "aman şu ne der, aman şu ne düşünür" zihniyeti değil miydi ? "Niye beni seçmediniz?" T emsilciler listesinin geçen haftanın sonunda, nihai şeklini aldığı du- yuldu. Bu yuzden üzücü bir iki hâ- dise oldu. Milletvekilleri — arasında bırkaç kişi vardı ki, kendi şahısları- çok fazla ehemmıyetlı okluğuna kanıydıler Bu kanaatlerini her za- man, her vesileyle ve çok defa si- nirli bir şekılde açıklıyorlardı lardan Atıf Topaloğl ğlu, kendisinin temsilci seçilmediğini öğrenince küp- lere bindi. Grup odasında her kar- sısına çıkana, Merkez İdare Kurulu için yakıştırdığı -pek nazikane olma- yan- sıfatları sayıp dökmeğe başla— dı. Öyle ki, dinleyenlerden çogunun Topaloglunun sözleri karşısında yüz- leri kızarıyordu. Ordunun fatih bu- runlu, sert bakışlı milletvekili ise, coştukca coşuyor, — şimdi a kimsenin partiye kendisi kadar hiz— met etmediğini söylüyordu. 1950 1954 arasında da mılletvekıllıgı yap— mıştı. Karadeniz vilâyetlerinde İnö- nüyü "kellesini koltuğuna alıp do- laştıran" oydu. - Meclis kürsüsüne salonu tir tir titreten gene oy du. Şimdi na- sıl olur da böyle bır adamı, temsilci yapmazlardı! Bunların — kendisine kastı vardı. Onu çekemiyorlar, eli- ne selâhiyet vermek istemiyorlardı. İşte bu son itham, Topaloğlunun eline - salâhiyet vermek — istememe kastı, belki doğruydu. Merkez İdare Kurulu üyeleri, asabiyetiyle — maruf bu zatın gideceği bölgede birleştiri- ci olmaktan çok ayırıcı bir tesir yap- masından endişelenmiş olabilirlerdi. Zaten, Topaloğlunun asabiyet göste- rileri yeni değildi. Ustad bir müd- detten beri, sadece birkaç kişiye de- ğil, parti içindeki. herkese atıp tu- 6 tüyordu. Merhum Barutçu, — Nüvit Yetkin. Şemsettin Günaltay ve hat- tâ İnönü.. Hepsi efeler efesinin za- man zaman bu kabil ağır hücumla- rına maruz kalmışlardı. İşin garibi, Topaloğlu, Kurultaya kadar, Güle aleyhtarı olarak, bugün haklarında hususi sıfatlar sayıp döktüğü Mer- kez İdare Kurulu üyesi ıslahatçılar- la birlikteydi. Onların adayı olarak arti Meclisi seçimlerine de katılmış ve işte bu seçimlerde mağlüp olun- ca, "Vay beni siz seçtirmediniz!" di- ye kılıcı arkadaşlarına çekmıştı Bu hesaba göre, samimi e- lemanı olarak bir kışı kalıyordu To- paloğlu. Hani Koraltana — atfedilen bir vatan kurtarma destanı vardır, o Topaloğluna tatbık edılse galiba pek "Ü yerinde olacaktır kişidir bu partiyi kurtaran Topaloğlu, Topa- loğlu, Topaloğlu. İsmail Rüştü Aksal Hakkıdır Parti kurtaran aslanlardan biri de Mehmet Ali Arıkandı. Mardinin bu genç milletvekili de, temsilci olma- masına pek kızmış, sağı solu bağıra ithama başlamıştı. Bu zat . 54 devresinde milletvekili de- , © zaman D. P. saflarında ça- lışıyordu ama kendisinin parti için- de çok büyük bir kıymet olduğuna kani idi. İnandığına göre Mardin se- çimleri onun sayesinde kazanılmıştı. Önümüzdeki seçimlerin kazanılması a tabit ona bağlıydı. Arıkan bu hu- susları hatırlatıyor ve Merkez İda- re Kuruluna şiddetle hücum ediyor- du. Bu bağırış çağırışların ehemmi- yetli tarafı. Parti içindeki müsama- hanın ne derecelere kadar ulaştığını göstermesiydi. Öyle ki, bu kabil söz- ler, zaman zaman küfür şeklinde si- leni olarak tekrarlandığı, man telgraflarla muhatabına ulaştı- rıldığı halde, -Meselâ. Topaloğlunun Cünaltaya çektıgı seri telgraflar gi- bi- hiçbir selâhiyetli çıkıp da "Yaha arkadaşlar, ayıptır. Biz bir partinin içindeyiz. Aramızda karşılıklı hür- rnetı tesanüdü muhafaza etmek lâ- ' bile demedi. Grupun ve Merke- zin selahıyetli organları, — Partide disiplin diye bir şeyin lüzumuna bi- le inanmaz görünüyorlardı. Nitekim aynı Topaloğlu ile aynı Arıkan, da- ha önce, Partinin resmi taahhütle- rine ve kararlarına aykırı çıkışlar da yapmışlar, milletvekili maaşları- na yapılacak zamma, Bütçe Encüme- ninde, hem de partilerini itham e- derek alenen taraftar olmuşlardı. Nitekim İstanbul da partinin umumi politikasını gazete sütunlarında ten- kid eden lâflar birebirini kovalıyor- du. . P. sanki birtakım esaslara baglı bir teşekkül değil, isteyenin is- tediğini söylediği bir Forum, yahut -işe küfür de karıştığı dikkate alı- nırsa- her türlü kayıtlayıcı unsuru duvarları dışında bırakan bir Hyde Park idi. Ama bu: "Aman ihtilât yaratma- yahm", "Aman kimseyi kızdırmıya- lım" politikası, partinin asıl — geniş topluluğunu gücendiriyordu. İşte 1s- lahatçıların en mücadelesi elemanla- rından Sırrı "Atalayın, beklenilmeyen bir zamanda hem Merkez İdare Ku- rundan, hem de Parti Meclisinden istifası, -Atalay istifasımn esbabı mucibesini bildirmemiş, — Kalabadaki evinde süküta çekilmişti- böyle bir gücenikliğin neticesiydi. Bu istifa i- le, Cuma günkü toplantısına hazır- lanan Parti Meclisi, Barutçudan bo- şalan yerle beraber iki yeni üye seç- mek mecburiyeti bir yana, asıl, par- ti içindeki mesulıyetsızlık dısıplın— sizlik tezahürleri üzerine eğilme mecburiyetiyle karşı karşıya yordu. Bu, P. nin müzmin bir zaafıydı ki bilhassa son aylarda had safhaya ulaşmıştı siyasi ha- yatta geçici de olsa med ve cezir hareketleri varsa, müessif uçak ka- zasından sonra H. P. nin yıldızı- nın muvakkaten söner gıbı olmasın- da, partinin ananevi 'müsamahası muhım bir rol oynadı. Topaloğlu ve Arıkanın dışarıya ak- setmemesine imkân olmıyan "taş- kınlıkları" -ki bu çok müsamahakar bir tâbirdir- anında reaksiyon gös- terilmediği için bütün, partiye Zzarar verdi. "C. H. P, daha muhalefette basına kızıyor. Ğ H, mebus, ma- aşlarına zamdan memnundur" gibi haberlerin müstakil basında haklı o- larak yer bulmasında, bu ananevi a- sırı müsamaha zıhnıyetı rol oynadı. Çatlak ses çıkaranlara karşı henuz vakit geçmiş değildir- derhal gerek- li müeyyideler tatbik edılseydı bir hâdisesinden konuşmak her- halde kolay kolay mümkün olmıya- caktı. Muhalefet yıllarında en zayıf anlarında bile D. P. nin gayri kabili ıslah üyelerini ihraçta tereddüt et- AKİS, 4 NİSAN 1959