1 913 Mart ayında yemenden ayrıldım, memlekete dö- ş için Aden yolundan başka selâmet çaresi yok- tu. Hudeydeden ufak bir vasıta ile 3-4 günde Adene gel- dim. Burası İngilizlerin karargahından ve kendılerıne mahsus bir yaşama çevresini teşkil eden küçük bir ka- saba ile yerlilerin oturdukları bir Arap şehrinden teşek- kül ediyordu. İhtiyaçları oldukça temin edilmiş Arap kısmında bir otele yerleştim.. Mısıra ve oradan Türkiye- ye gidecek vasıta arıyordum. Ansızın Adende yüksek hararetli bir mide hummasına uğradım. Her türlü ihti- yacı karşılayan elektrıklı bir şehirde açgözlülükle sarıl, dığım şey buz olmuştu. Yenip içilecek her nesne mutla- ka bir bardak buzla getırılırdı Her mayi içine mutlaka buz koymak şehrin adeti idi. Zanne- diyorum ki buz bolluğunda hasta ol- muştum. Çetin iklimden ve bu kadar minnetten sonra Adenin bir otelinde | kalmak ihtimali dalgınlığın arasında bana garip bir tecelli görünüyordu. Otelciden bir doktor istedim. Bana ilâçlarla beraber sükünet de verdiler. 1-2 gün içinde iyi olacagımı söyledik- leri zaman pek inanmıyarak teselli bulmuştum. Gerçekten çok geçme- den ayağa kalktım ve hemen ayrıl- mak için vapur aradım "Hindistanla Londra arasında iş- leyen büyük bir kumpanyanın, yakın, da uğrayacak — postasından ikinci mevki bir bilet aldım. Vapurun adım hatırlamıyorum. Şirketin — adının "Cunnard Line" olduğunu zannede- rim. Hareket günü şirketin bir mo- toru beni iskeleden aldı, zamanın gös- terişli ve büyük vapuruna götürdü. Süslü, rahat ve tahmin edemiyece- © ğim derecede geniş ve teşkilâtlı bir — vapura binmiştim. Birkaç saat son- ra Adenden Mısıra doğru hareket et- tik. Benim biletim oraya kadardı ve pek pahalı idi. Zannediyorum 50 İn- giliz lirasına yakın ücret Vermıştım Vapurla 3-4 gün süren seyahatim gerçekten bir dinlenme ve nekahat devri- olmuştur. İkinci mevkiin sıra sıra geniş, rahat koltuklan ve her y çeşit, vapurlara mahsus güverte o- Hamidiye yunları vardı. Altlı üstlü iki güverte gin ovalar gibi usun gezintileri elverışlıydı Kızıldenızın tutunca çok sarsan fırtınasına, orta şiddette olarak kısa bir zaman tutulmuştuk. De- nizden rahatsız olmadan iyice besleniyorduk. Günde kaç defa yemek yediğimizi sayamıyacağım. e yarısına kadar vapurun ikram sayısı her halde altıyı buluyordu. Vapurda dünya havadisleri hususi tebelâlarda neşrolu- nurdu. Bizim cephelerden, alıştığımız tatsız havadisler üzerinde bir bilgi verilmiyordu Durum daha acısı dü- şünülemeyecek kadar ağır olmakla beraber umumi ola- rak aynı mahiyette durgunluk gösteriyordu. "Fort Saidden o zaman "Nemse" dediğimiz bir Avusturya vapuruyla Mersine doğru yola çıktık. Nemse vapurunda birinci mevki yolculuğumuz Cunnard Line'- ın ikinci mevkii yanında pek sönük kalıyordu. Asıl acı olan, artık Akdeniz bölgesinde olduğumuz için, yolcu- lara Verılen haberler hep Balkan Harbi ve Türkiye olay- Rauf (Orbay) Bey kumandanı İstibdattan VATJWA Demokrasiye ları üzerinde toplanıyordu Sofrada, güvertede, lerimizi işitmemek için içinde yaşıyorduk. BEYRUTTA HAMİDİYEYİ GÖRÜNCE... <<V apurumuz Beyrut a uğradı. Gözlerime inanamıyor- dum. Hamidiye kravazörü oradaydı. Hemen oraya can attım. Kumandan Rauf beyle buluşmak gerçekten bir bahtiyarlıktı. Senelerin hasretim ve hesapsız acıklı günlerini, birbirimizi dinleyecek sabrımız olmadan temadiyen söylüyorduk. Rauf bey deniz muharebelerını anlatıyordu. Asıl ehemmıyetlı olan da Hamidiye Kru- vazörü yalnız başına Akdenizde sefer yaptığı için gece gündüz düşman te- masında ve hazırlık halinde yaşıyor- du. Bu son derece yorucu bir silâh başı haliydi. Bunların da üstünde Ra- uf beyin daimi bir derdi vardı. Kru- vazörün, sulh zamanından bir kö- mür üssünün hazırlanmamış oldu- ğunu hatırlıyorum. Muhterem Rauf bey, düşman harekâtından ziyade kömür bulmak ve kömürsüz kalmak endişesini ruhunda taşıyordu. Hatır- ladığıma göre bütün Ömrünce, gözü önünde bir fişe içinde kömür cevhe- ri bulunduracağını söylüyordu. işittik- tam bir uzaklık ve yalnızlık BALKAN HARBİNİN SONU <<Bana kuvvet ve teselli veren bu buluşmadan sonra tekrar yola çıktım. Mersinde Gümrük memurun- dan ılk ihtarı aldım. Bir gümrük mu- amelesinde, benimle beraber vatana dönen bir iki subaya, bilmem hangi eksiklerinden dolayı çakıştı. Böyle usulsüz hareketler yüzünden yani "subayların yanlış hareketlerinden" başımıza felâketler — geldiğini söylü- yordu. Ordunun itibarının, vatandaş gözünde ne derece düştüğünü anlı- rdum. Sesimizi çıkarmıyarak, mahcup bir halde yolumuza devam ettik. Doğruca Catalcaya Başkuman- danlık karargâhına vardım "Ahmet İzzet Paşa beni teveccühle kabul etti. Büyük karargâhın harekât şubesine memur edildim. Arkadaş- larım ve âmirlerim benim hevesle çalışmama yol ver- mislerdi. Çatalca cephesi Kahkatya bölgesinde bir sol cenah ordusundan, bir de Büyükçekmeceden Karadeni- ze kadar büyük kısımdan teşekkül ediyordu. Umumi olarak cephelerdeki muharebeler, büyük hadiselerin ol- madığı safhadaydılar. Buna karşılık karargâhlar ara- sında ve ordu saflarında geniş şikâyetler ve tenkidler pek hararetliydi. Bu sırada İşkodraya kadar yayılmış olan Balkan harbi Batı Rumelide tamamiyle düşman hâkimiyetine geçmişti. İşkodra kalesi henüz dayanıyor- du. Yunan cephesi Yanyada ve Selânikte kaybolmuştu. Sırp orduları tamamiyle serbest olarak ilerliyorlardı. Deniz kapalıydı. Geliboluda bir kolordu yarımadayı sed- AKİS, 4 NİSAN 1959