Çözülmesi güç düğüm omç, işten az buçuk anlıyanlar İ- Şçm iyi değill. Bu mevsim Edebi urulun yeni, özlü piyesler oynata- rak Şehır Tiyatrosunun Dram Bölü- münü olsun kalkındırmak bakımın- dan ıyı niyetli gayretlerı açıkça gö- rülüyı Gel gelelim, iş iyi niyetle bıtmıyor ki. O yeni, o ozlu piyesleri hakkıyla sahneye koyacak, hakkıy- la oynıyacak — sanatçılar — nerede? 'Bundan önce oynanan "Dört Albayın ' piyesinde, sahneye koyma iİsi, Suavi Tedü gibi genç, eski çığırdan gitmeyen, anlayışlı, uyanık bir sanatçıya verilmişti. Ama veri- len sadece pıyesı sahneye koyma i- şiydi... Rejisör oyuncudan yana, ba- ZI onemlıce rolleri en akla gelmıye- cek artistlere verip onlarla çalışmak zorunda bırakılmıştı. Sonuç gene de kötü olmadı. Ama bu sefer sahneye koyuş da, oynanış da Arthur Miller' - in piyesinden en az yirmi yıl kadar gerilerden geliyordu. Bugünün tiyatro ve oyun sana- tıyla Şe ir Tiyatrosu sanatçılarının tiyatro Ve oyun anlayışı arasında be- liren, gü çtikçe de büyüyen bu açıklık nasıl kapatılabilir acaba? ehir Tiyatrosu probleminin çozul- mesi en güç düğümü işte budur Fransız oyuncuları Ankarada M ecmuamızın bu sayısı hazırla- nırken kuvvetli bir Fransız o- yuncu topluluğunun Ankaraya gel- mesi bekleniyordu. Daha önce İstan- bulda bir hafta kalan, repertuvarla- rındaki oyunları başarıyla oynayıp büyük ilgi toplayan misafir sanat- çıların Ankarada da aynı . ilgiyle karşılanacaklarından şüphe edilme- melidir. Çünkü bu topluluğun için- de Comedie . Française'den dört ün- lü sanatçı da var. Bunlar Jean Marchat, Jean We- ber, Ren&e Faure ve Helâne Bellan- ger'dir. Fransız sahnelerinin bu kal- burustu oyuncuları, Ankarada, Bü- yük Tiyatroda, 11 Şubattan 14 Şu- bata kadar dört temsil -6 piyes- ve- recekler. Oynıyacakları piyesler de sırasıyla şunlar: Jean Anouilh'dan "Antigone"la Julien Luchaire'den "Le Gheval Ara- be" -Arap Atı-, Claude Andre" . Pu- get'nin Noel Coward'dan adapte et- tiği "Les Amants Terribles" -Priva- te Life' - Müthiş Aşıklar-; Jule s Ro- mains'den "Monsieur Le Trouhadec saisi par la d6bauche" -sefahate ka- pılan Mosyo Le Trouhadec— vaux'dan "Le lAmuetdu Hasard" -Aşık ve Baht Oyunu-- ile Musset den "H faut cpı'une porte so- -Bir kapı ya , ya da kapalı- ı. Misafir sanatçılar bu arada bir de, Küçük Tiyatroda, bir Şiir mati- nesi verecekler. Yurdumuza ilk defa gelen Ren&e Faure, Helene Bellan- Weber gibi üstün sa- natçıların, oldukça iyi seçilmiş eser- lerle, yerecekleri temsillerin Anka- ramn sanat hayatına tam mevsim ortasında, karşılanacak bir yenilik, bır tazelik getirecekleri sa- nılmaktadır. AKİS, 14 ŞUBAT 1959 M U S İ Festivaller Metin Andın konferansı Ankara Müzik Festivalinin geçen haftaya duşen olayları sayıca az- dı ve bu o mul ve tesir ba- kımından festıval programının, ilk haftadan sonra gevşemiye, — seyrel- miye yüz tuttuğunu — gösteriyordu. Bununla beraber önümüzdeki hafta içinde festıvalın "Tür Bestecileri rumu"” konserleri beklenilen başa- rıya vardıkları takdirde Ankara Ü- çüncü Müzik Festivali de amacına ulaşmış sayılacaktır. Geçen hafta ancak bir konferans ve iki resital verildi. Pazartesi ak- şamüstü Sanatseverler Klübünde ve- rilen konferans, "Türk Halk Dans- Siegfried Behrend Usta, fakat yorgun eller larının Sahneye Uygulanması" ko- nusundaydı. Yalnız bale — alanında değil, bütün sahne sanatlarında -ve edebiyatta- memleketimizin ileri ge- len fikir adamlarından ve tenkidçi- lerinden biri olan Metin And, üze- rinde incelemeler, araştırmalar yap- maya düsünmiye ve çareler bulmı- ya yıllarını vermiş olduğu bir konu- yu ilgi çekici bir anlatışla dinleyici- lerine sundu. Yugoslav halk dans- ları takımının Amerikada gördüğü büyük alâkayı anlattı Ve bu takımın programında asıl hoşa giden dans- ların Türk davulunun — gümbürtüsü ile oynanan, Türk tesiri — altındaki danslar olduğunu belırttı .Sonra, acı gerçeği bir daha açıkladı: "Dünya yüzünde, bayrak veya milli marş gi- bi, bir ulusu temsil edecek dans top- luluğuna, sahip bulu gisidir diye biri sorsa, birkaç ülke- nmıyan ülke han- K İ nin yanısıra bizim adımız başta anı- lacaktır. ugüne kadar bizde savsanmış, Herşeyı kendilerinden beklediğimiz resmi- görevliler,. otur- ukları masadan, bır takım yaldızlı sözlerin, veya grafiye etmek, adaptasyon, stılızasyon gıbi kelime- lerin arkasına gizlenerek işi sürün- cemede bırakmışlar, daha doğrusu i- şi 'neresinden tutacaklarım bileme- mislerdir." Sonra Metin And. işin neresinden tutulacağı konusunu; halk dansları- nın toplanması ve yazıya geçirilme- si, toplanan dansların öğrenimi ve öğretimi; bunların sahneye — uygu- lanması maddelerine ayırarak ele al- dı. Andın konuşmasından sonra bir halk dansları uzmanı, Halil Oğul- türk, bazı halk danslarının özellik- leri hakkında açıklamalar yaptı. Toplantının sonunda da Bülent A- relin düzenlemiş olduğu bir "halk dansları süiti" manyetofonla ne ya- zık ki kulak tırmalayıcı bozuklukta bir ses kaydından dınletıldı Refhan Alan resitali pera korosu üyesi soprano Ref- han Alan herşeyden önce. koro- aki arkadaşlarının olsun, memleke- timizdeki diğer şarkıcıların olsun, çoğunluğu opera solistliği ihtirasiy- le gözleri kararmışken, sanat şarkı- ları resitali verme gibi daha soylu, aha "sanatkârane" bir heves bes- led'gi ve kendini bu yolda yetıştır— diği için övülmelidir. Çarşam cesi Milli Kütüphanedeki resıtalınde Refhan Alan bu çalışmalarında al- dığı yolun ölçüsünü — dinleyicilerine bildirdi. Her ne kadar soprano Alan henüz, orofesyonel bir konser şar- kısının seviyesine ulaşmış mazsa da, bu mertebeye erişmesine pek de fazla bir mesafe kalmış de- gıldır Sesinin küçük olmasına rağ- men renk bütünlüğü, teknik manev- ralara olan hâkimiyeti, söyleyişinin gençl olarak kültürsüz — olmayışı, Refhan Alanın başlıca vasıflarıydı. Bununla birlikte Refhan Alan bu resitalinde, daha ön cekı konserlerı ne blhassa radyo ramlarına kıyasla, azçok hayal kırıklıgı verdı Bunun başlıca sebebi, sesini devam lı olarak geride tutusu ve dıksıyo— nunun kapalı oluşuydu. Bu yüzden kelimelerini anlamak bütün kons?r Doyunca imkansız gibiydi; neticede, sanat şarkıları icracısının — başlıca mesuliyeti olan söz - musiki izdiva- cını saglama vazifesi, yerine getiril- memiş oluyordu. Refhan an bun- dan başka Almanca ve İtalyanca te- lâffuzunu, en az Frânsızcası' kadar duzeltmek zorunda olduğunu hisset- meliydi. Üç tane opera aryasının, gerek programın — bütünlüğünü — bozması, gerek sopranonun bu sahadaki ba— şarısının kayda değer olmaması ba- kanından, bu resitalde yeri olmama- lıydı. Helmut Schaeffer'in piyano refakati aksak ve şahsiyetsizdi. 31