T İ İstanbul Arthur Miller modası! u Paris, gerçekten dünyanın mo- da merkezi! Hem yalnız şık ba- yanlarla baylar için değil, fıkır ve sanat adamları, fikir ve sanat eser- leri için de. Amerikada. İngilterede, Italyada yıllar yılı güzel eserler ver- miş, ilgi de uyandırmış nice roman- cılar, nice piyes yazarları vardır. Çoğu yurtlarında, kendi edebiyat, sa- nat çevrelerinde büyük ün kazan- mıştır. Ama gene de eserlerini Pa- risli bir kitapçının, ya da tiyatro müdürünün beğenip fransız — diline çevirtmesini, Pariste yayımlamasını, ya da oynatmasını dört gözle bek- lerler. Hakları da vardır. Çünkü bey- nelmilel şöhret kapısı hâlâ Pariste- dır o kapıdan geçmeği başaranında daha kolay kolay sırtı yere gel- Pırandello nun Öölümünden sonra tanıyabıldıgımız bütün yeni İtalyan n yaşarları, İkinci Dünya Savaşı sonrasının yeni Amerikan, yeni İn- giliz tiyatro yazarları hep bu kapı- dan geçtiler. Bize kadar da bu' sa- yede gelebildiler. Sakın nasıl olur demeyin... Dünyadaki bütün tiyatro müdürleri, rejisörleri, hele pıyes ter- cumlecılen hele bizimkiler- hep Pa- ris tiyatrolarını gözlerler. Yuzyıllar— dan beri bu böyledir. Parıs sahnele- rinde oynanıp “tutan ir oyunun, daha o mevsim, olmazsa ertesi mev- sim, en azından beş on yabancı mem- leket sahnesine göç etmediği görül- memiş gibidir. "Satıcının Olu ümden beri dünya tiyatrolarının pekâlâ tanıdığı Arthur Miller için de böyle oldu. Marcel Ayme gibi, son yıllarda, Paris sah- nelerinin en gözde tiyatro yazarlar rından birinin kalemiyle — Avrupa- li seyırcının alışık oldugu goruş düşünüşe adapte edılınce once "Cadı Kazanı", son "Köprüden Ğ kend yurdunda gordugu Görünüş" ilgiyi, ragbetı gölgede bıraktı Şım— di bütün a Arthu er'i da- ha iyi t nıyo oyunlarını oynamak 1ç1n biribiriyle yarış ediyor. "Köprüden Görünüş" I şte Avrupayı birkaç yıldan beri kaplayan Arthur Miller modası bi-, YA TR O ze de geldi. Bu mevsim başında, ön- ce Ankârada Devlet Tiyatrosu "Ca- dı Kazanı" nı sahneye koydu. Şımdı de Istanbulda Şehır Tıyatrosu 'Köp- rüden Görünüş” ü oynamağa başla- dı. Ama, bu moda kötü bir moda de- ğil. Arthur Miller'in oyunları, Ame- rikan tiyatrosunun dünya piyasası- na en geçer akça olarak sürebilece- ği oyunlar.. Bu modaya uydukları için de tıyatrolarımızı yermek değil, övmek gerek. Ne var ki İstanbulda, Şehir Ti- yatrosunun Dram Kısmında — oyna- nan "Köprüden Görünüş", "Cadı Ka- zanı" ile teraziye vurulunca, eser o- larak da, sahneye koyuş ve oyun o- larak da bir az havada kalıyor... Arthur * Miller, Brooklyn köprüsün- den aşağıya, Italyan muhacirleriyle dolu 'bir isçi mahallesine bakmış... Orada bir dok hamalının küçük e- vinde geçen bir dr: böl lum, birçok da tablolar halınde görmüş, bize de gösteriyor; Bu dram iki yön- lü dramlardan: bir yönüyle — yaşını başım almış, evli bir adamın, yanın- da büyüyen, yetışen bir kıza duydu- ğu sevgi. Bu sevgi, genç kızın ser- pilip gelışmesıyle beraber büyüyor, kıs sevişme çağına geldiği zaman, kıskançlık krizleri başlıyor. Evleri- ne sıgınan kaçak bir İtalyan genciy- le işi ilerlettiği zaman da dayanıl- maz 'bir tutku halini alıverıyor Kı— zın delikanlı ile evlenmesini — önle- mek için işi kavgaya, tehdıde, evin- de sakladığı kaçak muhacirleri po- lise haber verip yakalatmıya kadar vardıracak kadar güzü — kararıyor. Bu yönüyle, psıkolopk durum am İnge'in - "Dön Bana" sından pek farklı değil, öbür yönüyle, iş bul-, mak, beş on dolar kazanıp aileleri- ne gondermek için Amerikaya ka- çak girmeği göze almış zavallıları polise haber verip'yakalatan adamın Çevresinde uyandırdığı tiksinti. Art- hur Mi ize insanoğlunun daya- nılmaz tutkulara kapılınca, en aşa- ğgılık iğleri yapmayı, gammazlığı bi- le göze aldığım, ama toplumun ses- siz ve müthiş tepkisi altında, güna- hını ancak canına kıymakla ödeye- bıldıgını gösteriyor. Sahnedeki oyun öprüden Görünüş" ü <<K koyan Hüseyin Kemal sahneye Gür- 30 Arthur Miller Moda, ama yerinde men, oyunun bütününde sosyal dramdan çok beşeri dramı belirtme- ğe çalışmış. Bu yüzden Millerin iki yönlü dramından bir yönü biraz ay- dınlanıyor. Gürmen oyunu da bütün realızmıyle canlandırmaktan çekin- miş, besbelli ürkmüş. Meselâ, ev sa- hibi dok hamalı -Eddie-'nin kıskan- dığı delikanlıyı Rodolpho yu. genç kızın -Catherine- gözü küçük düşürmek için dudaklarından Öpüp yere attığı sahneyi, yazıldığı gibi, oynamayı göze alamamış... Catherine'in Rodolpho'ya teslim ol- duğunun anlaşılması için yarı çıp- lak, saçbaş dağınık, perişan görün- mesi gereken "arka odadan çıkış'* sahnesini de "sansür" etmiş... Bu yüzden Miller'in dramı tuzunu, bi- berini kaybetmiş. Kalın çizgili bir melodram olup çıkıvermiş. İsabet- siz rol dağıtımı, Şehir Tiyatrosunun ağır aksak, fıstıki makam oyun tar- zıyla birleşince bu oyundan başka bir sonuç da beklememek lâzım. Dü- şünün bir'kere: Pariste Raf Vâllo- ne'nun oynadığı başrolü, — Eddie'yil Hüseyin Kemal Gürmen kendine mü- nasip görmüş... Hâdiseleri yazar a- dına yer yer aydınlatması gereken avukat Alfieri'yi de Mahmut Morali'- ya... Morali, Mınakyan tiyatrosunu devam ettirmek istercesine tatlı tat- l1 "dramı kesiyor"... Bu işte onu Ha- di Hün, iri yan Marco'da. hattâ Ed- die'nin karısı Beatrice'de — Şükriye Atav pek yalnız bırakmıyorlar. Cat- herine de Nedret Güvencin oyunu da ister istemez, farkına bile varmadan, onların oyun tarzına kayıp gidiveri— yor. Piyeste, kala kala, bugünün ta- bii, rahat oyunuyla oynıyan bir tek genç oyuncu, Rodolpho'yu oynıyan Erdoğan Gemicioğlu kalıyor. Ama tabu bir başına ilk defa önemlice bir rolde görülen bu kaabiliyetli, fakat tecrübesiz genç, modern bir Ameri- kan dramını, melodram olup " tık- maktan kurtarmıya yetmiyor. AKİS, 14 ŞUBAT 1959