herşeyden çok sanatçının — eseriyle kendi arasında bir "identification" kurmasına, konusunu dışardan göz- lediği gibi " olarak değil, içinde duyduğu şekilde "subjective" anlatışına bağlıdır. Gerçekçiliğin ön plânda gelen akılcılığı, romantizmde yerini duyğuculuğa bırakıyor. "Sen- so" gerçekçi bir eserdi. conti'nin kahramanlarına nasıl — dı- şardan baktığına, onların davranış- larını çagları ve çevreleri içinde na- sıl en irice teferruatına kadar büyük bir soğukkanlılık, tarafsızlık ve ak- samıyan kesin görüşle ortaya koy- duguna şahit olmuştuk, Bu tutum de değişmiyor, Vis- fîlmının kahramanı yen Natalia'nın hikâyeleri değildir. Onların karşılaştıkları, arkadaş o dukları, - birlikte gezdikleri karanlık sokaklar yıkıntılar, dar küçük kanallar bıçımsiz binalarla dolu, arada bir kilise çanlarının, va- pür duduklerının ıslık ve ayak ses- lerinin duyul gölgeler dünyası- dır. Şurada burada seçilen karaltı- lar ise yaşıyân insanlar olmaktan çok Sembolik yarlıklardır. Sözün kı- sası "Beyaz geceler" gerçekçi olma- dığı gıbı romantık de olmıyan bir örneği, bir görüntü senfonisidir. Buna benzer soyutlamalara daha önce Alman ""expressionnist"leri ve Fransız "avant-gârde" çıları da baş- vurmuşlar, fakat bir iki örnek dışın- da denemeleri başarısızlıkla sonuç- lanmış ve aşırı şekilciliğin sînemada yeri olmadığı anlaşılmıştı. "Bey geceler"in başarısı Visconti'nin gu— cünden ileri geliyor. Bu çeşit bir de- kat Viscbhti gibi bir yaratıcı, rasıyla iki saate yakın bir müddet seyırcının solugunu kesebiliyor. "Sen. so" daki o ağır emin anlatışa barok zevkiyle düzenlenmiş zengin, doyu- rucu görüntülere hayran, kalanlar bu filmde beklediklerinden daha fazla- sını bulabiliyorlar .Nataliâ hikâyesi- ni anlatırken, yapılan ' 1çerıye dönüş”", ler Sinema tekniğine yenilik- ler, getırdıgı gibi. stilize bir - dans sahnesi bütün rejisörlerin çok dik- katle takibetmeleri gereken, dersler taşıyor. AKİS ,14 ŞUBAT 1959 Orada Vis- . SİNEMA Visconti, Marta Schell ile İki gerçek arasında tatlı bir rüya Gerçekçiliğe dönüş V isconti sinemaya Renoir'in asis- tanlığım yaparak başladıgı 1ç1n eserlerinde -bilhassa "Ossesione" de- sinemacının kaçınılmaz tesirleri görülmüştü. Karamsar havası, — so- nuçsuz kalmağa mahküm bir aşk hi- kayesı kaderın aşılmazlığı ana fikri yüzünden "Beyaz geceler yabancı tenkıdçılerın çoğun Carne'nin, Prevert ın senaryoları üzerine savaş- savaş sırasında yaptığı fîlmlere benzetıldı Fakat aynı umut- suz aşk. şılmaz kader fikirlerine. "Ossessione" ve "Senso"da da yer Verıldıgı hatırda tutulursa Visconti'- "Beyaz geceler" e Carne tesirleri altında degıl kendi gelişmesi içinde geldiği ortaya çıkar. İki yapıcının e- serieri arasındaki benzerlikler, te- sirden çok görüş yakınlığı ile izah. edilebilir. Kaldı ki Carne'nin çoğu zaman cemiyet dışına itilmiş, etraf- larındaki çemberi yârıp kurtulamı- yan insanları ile Visconti'nin "Beya geceler" deki, hareketlerini kendi is- tekleriyle tanzim eden. kendi dışla-' nnda hiçbir kuvvete başlamadan ya- şıyan insanları arasında dağlar ka- dar fark var. Carne'de birbirlerini çok seven âşıklar daima kendi dış- larında büyük bir kuvvetin tesırıy— le ayrılmak zorunda kalırlar. "Be- yaz geceler" de ise Marcello Mas- trbianrii'nin büyük bir başarıyle oy- nadığı Mario'nun aşkı daha baştan karşılıksız kalıyor. Elini ağzına gö- türme hareketini çok tekrarlaması- na rağmen tesirli bir Natalia olan Maria Schell, hikâyesinin sonuna doğru kızın Marioya yaklaşmasının bir sevgiden çok bir teselli bulmak gayesiyle olduğunu seyirciye usta- lıkla duyuruyor Natalia'nın sevgılısı an Marais , Carne'nin " Je ikinci adamlarından değil. Gerek re- jisörün tutumu, gerekse . oyunu ol- un Marais'nin yarattığı tipin ne iyi ne de kötü bir sembolik kişi olma- sına yol acıyor. Geriye kalan öbür yardımcı karakterler, Cla Cala- mai'nin canlandırdıgı sokak fahişe- si, çenesi çok işliyen patırtıcı bir pansıyon sahibi kadın, Dostoyevskı— vari bir buyukanne de nın belli bir yönün msil — eden nötr" sembolik varlıklardır Gerçekçiliğe bağınız .ne kadar uvvetli, aşırı formalizme düşmanlı- ğınız ne kadar şiddetli olursa ölsün "Beyaz geceler"i sevmemek, kudre- tini takdir etmemek, büyüklüğü kar- şısında saygı duymamak imkânsız- dır. Fakat bu hayranlık, "Ossessio- ne" nin olduğu gibi. bu eserin de bir cereyanın öncülüğünü yapmasını te- menni etmek kadar ileri gitmiyor. "Beyaz geceler" büyük bir ustanın güç gösterisi olarak muhakkak çok ilgi çekici bir denemedir. Fakat da- yandığı temeller pek sağlam olmadı- ğı, bu şekilde denemeleri ancak Vis- conti çapında kimselerin kazasız be- lâsız atlatabılecegı bu çapta sine- macının da üçü beşi geçmediği dü- şünülürse aynı şekilde denemelerin pek yaygın bir hale — gelemiyeceği, gelirse fiyasko ile neticelenebileceği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Nit kım "Ossessione" nin açtığı yola iki üç yıl içinde bütün ltalyan si- nemacıları katıldığı, halde, "Beyaz geçeler” in ardından giden — henüz çıkmamıştır. Hattâ Visconti bile, küçük boksörlere ve İtalyan âsi genç- liğine dair hazırlığına giriştiği son filminin tasarılarıyle yenıden gerçek— çiliğe dönmek üzeredir. n bun- lar gozonunde tutulursa. "Bey geceler" in bir kâbus başlangıcı de— gıl gelip geçici tatlı bir rüya oldu- ğu düşünülebilir. 29