Yarının Maeseleleri atan Cephesine dört ayda yarım milyon üye kay- <<Vdedıldı" müjdesiyle gönülleri ferahlıyan demok- ratlar, iktisadi sıkıntıların geride kaldığına kolayca i- nanıyorlar. "Hele bir İstikrar politikası muvaffak ol- sun, kayraklar kalkacak, bolluk ve ucuzluk geri gele- cek" diyorlar. Fiyat istikrarı ile bolluk ve ucuzluk san- ki ayni şeyin iki ayrı ismidir. C. P. liler de bir başka türlü iyimserlik ha- kim, lıderler dahi "Hele bir hukuk devleti kurulsun, İlmin, ihtisasın sözünü dinleriz. Her yer günlük gü- neşlik olur" sözlerinin cazibesinden kurtulamıyorlar. Her iki görüşteki halisiz iyimserlik, hiç şüphe yok, Türkiyenin önümüzdeki yıllarda karşılaşacağı İktisadi meselelerin vehametinin pek iyi anlaşılmamasının ne- ticesidir. Halbuki hızlı »nüfus artışı bile tek basma, halli son derece güç meseleler ortaya çıkarmaktadır: Tıbbın ilerlemesi sayesinde ölüm nisbeti azaldığı hal- de, doğumlar ayni kalmış ve neticede nüfus artısı git- tikçe hızlanmaya başlamıştır. 1945 - 1950 devresinde yüzde 2,3 olan yıllık nüfus artışı nisbeti, 1950 . devresinde yüzde 3'e yükselmiştir. Bu nisbet ilerideki yıllarda ayni kalsa bile, hâlen 800 bine yaklaşan yıllık nüfus artışı, çok kısa bir müddet sonra bir milyonu aşacaktır Nüfusa katılan bu yeni ağızlar nasıl beslenecek- tir? Mesken ihtiyacı ne şeklide karşılanacaktır? Mek- tep meselesini halletmek için ne yapılacaktır? Bu a- damlara iş bulmak mümkün olacak faildir? İşte yarının Türkiyesinin cevaplandırmak zorunda olduğu güç sualler.. İş bununla da bitmemektedir; Modernleşmek isteyen Türkiye, ziraatte istihsalin art- masına hemen hemen biç bir faydası dokunmayan faz- la, nüfusu, sanayileşen bütün memleketler gibi, ziraat dışı faaliyetlere nakletmek sorundadır. Meselâ 1936 Avrupasının toprak verimi ve Türk köylüsünün Fran- sız köylüsü kadar istihsal yapması ölçü olarak alınır- sa, bugün Türk ziraatinde 5 milyona yakın faal insa- nın "fazlalık" teşkil ettiği ortaya çıkar. Haydi biz mütevazı olalım ve zirai nüfusun azal- tılması meselesine dokunmıyalım. Ama genç bir nüfu- sa sahip olan memleketimizde her yıl 15 yaşını biti- ren yarım milyonun üstünde genç, İş hayatına atıl- mâktadır. Bu adamlara ziraatin dışında kalan sahalar- da iş ye mesken, çocukları ıçın mektep nasıl buluna- caktır? Bunun için asgari bir hesapla yılda 8 mil- yar liralık yatırıma ihtiyaç vardır. Diğer bir de- yişle, 1957 Milli Gelirinin yüzde 25 inin yatırımlara harcanması, yani şimdikinin iki misli fazla yatı- rım yapılması lâzımdır. İki misli fazla yatırım yapmak, çok partili hayatta halktan hatıra getirilmesi bile caiz olmıyan, tahammülü hakikaten imkânsız fedakârlıklar istemek demektir. Nitekim görülmemiş kalkınma, mu- azzam yatırım yaptığını söyliyen D. P. iktidarı bu me- selelerin hallinde aciz göstermiştir. 1 milyar dolara ya- kın dış yardim alınmasına ve ilerideki yılların İhraca- tınla ipotek edilmesine rağmen, yatırımlar ortalama olarak, Milli Gelirin yüzde 12 sini aşmamıştır. Aksine, yatırmalar son yıllarda gittikçe azalmaya başlamıştır. ts hayâtına yeni atılan iş gücünün hemen hemen yan- sının İmalât sanayiine gitmesi gerekirken, sayımlarla ve sergilerle edebiyatı yapılan imalât sanayii. 1950 - AKİS , 14 ŞUBAT 1959' Doğan AVCIOĞLU 1955 yılları arasında faal nüfusa katılan iş gücünün ancak yüzde ini kullanabilmiştir. Bunun — neticesi şehirlerde ve köylerde, gizli veya gözle görünür işsiz sayısı çoğalmıştır. Mesele şimdiden son derece vahim bir hale gelme- diyse, bunda meraların ekilmesinin ve ekime müsait boş arazinin mevcut bulunmasının büyük payı olmuş- tur. Ama halen bu kapı kapanmış, ekime müsait top- rakların hemen hemen hepsi ekilmiştir, önümüzdeki yularda köyde geçinme İmkânını bulamıyan — gençler, daha büyük sayıda şehirlere dökülecek, gecekonduların ve aç midelerin sayısını arttıracaklardır. Ondan sonra siz isterseniz memleketin bütün hukukçularım seferber ediniz ve aç midelere hukuk devletinin, çift meclisin, anayasa mahkemesinin faziletlerini anlatınız.. Sizi kim- se dinlemiyecektir. Ve bir asırdır özlenen hukuk dev- leti, nihayet eriştik denildiği bir sırada, iskambilden bir kule gibi devrilecektir. O halde ne yapmak lâzımdır? Zirat istihsali ça- bucak çoğaltmak ve hızla sanayileşmekten başka çı- kar bir yol mevcut değildir. Zirat istihsalin arttırılma- sı, 1958 de 1938 seviyesini aşmıyan zirai verimin yük- selmesine bağlıdır. Bu da eğitim, sulama, gübre, to- humluk v.s. mevzularında büyük yatırımlara ihtiyaç göstermektedir Diğer taraftan, artan nüfusa is bul- mak için sanayide D. P. iktidarı zamanında yapılanın 3 misli fazla yatırım yapmak bir zarurettir. ret, siyaset lisanına "hiç değilse İlk 5 - 10 yıl D. P ik- tıdarının halka yüklemeğe cesaret edemediği bir mah- rumiyet ve çalışma devresine hazırlanmamız gerektiği'” şeklinde tercüme edilebilir. Ama muvafık olsun, mu- halif olsun hangi politika adamı bu hakikati halka söylemek cesaretini gösterebilecektir? Daha, ötelere gitmiyelim. Hangi politikacının değil söylemeye, ha- kikatlere bakmaya ,tahammülü vardır? İhtimal biraz da şarklı mizacımızın tesiriyle "iyi olur, inşallah" havasına kapılarak kendi kendimizi aldatmayı tercih ediyor ve "Hele bir hürriyetler gelsin, ilmin, ihtisasın sözü dinlensin... Halledilmiyecek mesele yoktur" diyo- ruz... Halbuki liderler kendilerini aldatmayı tercih e- derlerse, halk efkârına nimetler, ama sadece nimetler vaadetmekten vazgeçmezlerse, baş tacı edilen ilim ve ihtisas ne yapabilir ki? Meselâ ilim, sermaye teşek- külünü hızlandırmak için vergi yükü iki misli arttırıl- malıdır desin.. Refahtan, bolluktan, ucuzluktan başka dil bilmeyen liderler, "kitabi" lerin bu insafsız sözü karşısında gerilemiyecekler midir? Hadi diyelim, ge- rilemediler. Bolluk, ucuzluk bekleyen halka fedakâr- lıkları kabul ettirebilecekler midir? Hadi bunu da zor kullanarak başardılar diyelim. Ama memurun, müte- şebbisin, işçinin kalkınma için zaruri olan enerjisini nasıl seferber edebileceklerdir? İlim ve ihtisas nasıl yapsın? Hiç şüphe yok, halli gereken temel me- sele herşeyden evvel siyasidir: liderlerin halka feda- kârlık ve disiplin ruhunu aşılaması, ona şimdikinden çok daha fazla çalışma aşkını verebilmesi gerekmekte- dir. Hukukçuların ninni söylediği bir masal dünyasında yaşamaktan vazgeçip, milletçe bizi bekleyen meselele- rin azametini kavramamız lâzım, işçinin de, memurun da, müteşebbisin de bunu anlaması lâzjn. Ama her şeyden evvel meslek icabı fazla iyimser politikacının ve başında kavakyelleri esen aydının bunu anlaması lâzım..