yokluğu oldu. Celâl Bayar bu basto- nunun yerine elinde düpedüz sade ve son derece şık bir baston taşıyordu. Burada kaldığı müddet zarfında da elinde hep bu baston gözüktü, D. P. armalı bastonun terki acaba sadece bir tesadüf eseri miydi, yoksa geç de olsa Anayasanın akla geldiğinin bir 1şaret1 mıydı Bu hususta kımse kat birş söylemiyordu. Cumhurbaşkanını D. P armah bas— tonunun siyasi hayatımızdan ebedi- yen çekilmesini arzu edenlerin sa- yısının az olmadığı muhakkaktı. Kıbrıs Bu kaçıncı tornistan G eçen hafta içinde Ankarada Za- fer, İstanbulda da Havadis ga- zetelerine kazara bir göz atanlar, ar- tık Kıbrıs meselesinin hallolundugu— nu, Türk görüşünün kabul edildiğini ve şimdi de sıranın taksim kararını tatbike geldiğini zannettiler. İktida- rın sütun sahipleri, — eşsiz Dışişleri Bakam Zorlunun Birleş lerde ve Pariste memiş — Zaferleri" — öyle ballandıra ballandıra — anlatıyorlar ve Adanın istikbali bakımından o derece iyim- €r davranıyorlardı iki, han ner- deyse Kıbrıstan — "yeni v 11ayetımız diye bahsedecekler ve iltidar büyük- lerine de "Kıbrıs Fatihi" diyecek- lerdi. 1kt1dar sutunlanndakı ve hava meydanla- rındaki g"sterı kucaklaşmalarının gerisinden gorebılenler Kıbrıs mev- zuundaki Türk — durumunun hiç de o kadar parlak olmadığım anlamak- ta gecikmediler. Gerçi Birleşmiş Milletlerde Yunanistan hezimete uğ- ramıştı ama, bu muhakkak Türkiye- nin muzaffer çıktığına bir delil sa- yılmamalıydı. Eğer ortada bir mu- zaffer devlet varsa, o da İngilterey- di. Tİngilterenin kazandığı — zaferi kendi zaferiymiş gıbı benimsiyen ve bundan aşırı bir övünme payı ıka- ran hükümet. Yunanistanın şimdiye kadar Türk-ingiliz işbirliği hususun- da ileriye sürdüğü iddialara hak ve- recek bir taktik hatasına düşmüş ol- muyor muydu? Birleşmiş Milletler- deki İngiliz diplomatları, Amerikalı dostlarının da ard Kıbrıs meselesinin halledilmeden biraz da- ha uzatılmasını sağlama bağlamış- lardı. Genel Kurulun kabul ettiği ka- rar, "ilgililer arasında" görüşmeler- den bahsediyor ve Ingıltereyı bağlı- yan hiçbir esas ileri sürmüyor. kararın geniş imkânlarına dayanan İngiltere daha bir müddet dıploma— tik kanallar vasıtasıyla işi uzatabi- lecek, sonunda her iki tarafın mu- kavemet imkânlarını kırıp, ada sta- tüsü 1ç1n hayli uzunca bir "intikal devresi" koparabilecekti. Türkiye, hâlâ taksımden "müm- kün olan tek hâl çaresi" diye bahset- mekle beraber, bunun hemen tatbi- kine geçilmesi yolundan talepleri- ni çoktan bırakmış, adetâ statüko- AKİS, 27 ARALIK 1958 Meseleleri, şişirme yazılar culuğa tekrar dönmüştür. Statüko- nun muhafazası Kıbrıs meselesinde Türkiyenin ilk tezidir. Ondan sonra, Adanın tamamen Türkiyeye ilhakın- dan bahsedılmege başlandı. Bunu ta- en aksim" sözü ortaya atıldı. Aradan bir iki ay geçtikten sonra, Taksim için çok müsait imkânları 1h— tiva eden Birinci MacMillan plânı reddedildi. Fakat, onun arkasından Taksim imkânlarını azaltan İkinci MacMillan planı ortaya çıkınca, ne hikmettir bilinmez, bu plân Türk ükümeti tarafından esaslı hüsnü kabul gordu Şimdi, yabancı radyo ve gazetelere geçen, fakat nasılsa Türkiye hudutlarını aşmayan haber- lere bakılırsa, Türkiyenin zorlu dip- lomasisi mütemadiyen yeni tâvizler vermeye zorlanmakta, Türk görüsü ve tezi adım adım gerilemektedir. Fatin Rüştü Zorlu Parisi komşu kapısı etti Taksımsız fasıllar ürk halk efkârı, yabancı gazete- lerı okumadan ve yabancı radyo- ları dinlemeden de, —Kıbrıs mesele- sindeki rota değişikliğinin farkına çoktan varmıştır. Radyolarda, Vatan Cephesinin radyo gazetesinden önce, bir iki dakikaya sığdırılıveren ve geri kalan zamanları da marşlarla doldurulan Kıbrıs saatleri eski kuv- vetini kaybedeli hayli olmuştur. Ar- tık Taksim tezinin müdafaası yapıl— makta, sadece Kıbrısta kaç İng lızın veya kaç Rumun olduruldugun— den bahsedilmektedir. Ortada tez di- e bir şey kalmamıştır; İngilterenin Bırleşmış Milletlerde kazandığı za- Kıbrıstaki ve — Anavatandaki A g R M ürklere büyük diplomat Zorlunun bır muvaffakiyeti olarak gösterilmek istenmektedir. Halk, mıtıngler Za- manındaki pek heyecanh resmi dav- ranış ile şimdiki usluluk arasında YURTTA OLUP BİTENLER irtibat kurmakta güçlük çekmekte- dir. Bazı vatandaşlar, kendilerinin boş yere heyecana sevkedildiklerini ileri sürmektedirler. Kütlelere hâkim olan düşünce şu sekli almıştır: "ma- dem bu isten bir şey çıkmıyacaktı, o halde hükümet bizi ne diye heyecan- landırdı?" Hattâ, son büyük yangın- dan sonra Bursaya gidenler, halk a- rasında şöyle bir rivayetin dolaştığı- nı duymuşlardır: yangının sebebi, Bursa halkının Cum urıyet meyda- nında toplanıp Kıbrıs için yemın et- mes', ondan sonra da yemını tutmak için harekete geçmemesi imiş. Bü- yük yeminler edilip de arkasından hiçbir şey yapamayınca, şehrın Üüze- rine o büyük musibet çökmüş!' Kıbrıs meselesini ve bu meselede Türk hükümetinin tutumunu realist bir gözle mütalâa edenler, Türkiye- nin iktisadi durumu ile Kıbrıs poli- tikası arasında bazı yakınlıklar süz- mektedirler. Kendilerini bu neticeye sevkeden vakıa, Türk hükümetinin Kıbrıs mevzuunda yumuşak politika- ya dönüsü ile dış yardımların hemen hemen aynı devreye rastlamış olma- sıdır. Dış yardımlar ve hele Ameri- kadan hibe şeklinde alınan meblâğ- lar, Hükümetin hareket serbestısını de geniş ölçüde tahdit etmiştir. Şım— di, Birleşmiş Milletlerde, Nato Kon- seyınde veya — gayriresmi görü: me— lerde, Türk diplomatları, kendileri- ne tevcih olunan tazyikler karşısın- da fasla mukavemet imkânlarından mahrum bulunmaktadırlar. Büyük- lerden gelen tazyiklere -kendi ikti- sadi durumu dolayısıyla- aynı dere- cede maruz bulunmayan Yunanistan bile, daha fazla mukavemet edeme- miş ve Birleşmiş Milletler müzakere lerinden önce Enosisten vazgeçtiğini ilân etmek zorunda kalmıştır. Türkiyenin Kıbrıs polıtıkasındakı yumuşama Yunan Dışişleri Bakanı Averofun da gözünden kaçmamıştı. hezimetinden sonra Par- lamento önünde hesap veren Bakan, "Türkiyenin — davranışında — görülen gevşemenin" Yunanistan rehine kay- dedilmesi gereken bir nokta sayılma- sında ısrar etmiştir. Şimdi, Pariste- ki gayri resmi görüşmelerden bahse- derken, —Averofun çok daha fazla malümat vereceği ve Türk tezindeki gevşemelerin bilhassa hangi nokta- larda olduğunu belirteceği umulmak- adır. Yabancı kaynaklar, — bugünlerde bilhassa Amerikan Dışişleri Baka- nı John Foster Dulles tarafından Türkiye üzerinde yapılan tâviz talep- lerinin İkinci MacMillan Plânını da- ha da değiştirmek maksadını güttü- ğünü bildirmektedirler. Artık, Yuna- nistanın istediği tâdiller az çok ger- çekleşmekte ve Türkiye, her iki ce- maat için ayrı ayrı teşrii meclisler hususunda fazla ısrar etmemektedir MacMillan plânının bu — noktasında yapılacak bir değişiklik ise, Taksim tezine doğru hafifçe aralanmış olan kapıların tekrar kapanmasını ica- bettirecektir. 13