Makarios Pusuda lan'ın Sömürgeler Bakanı, Kıbrıs hakkında hakikaten coşturucu söz- ler soylemıştı Bir defa Bakan, iki hafta önce Bayan Castle tarafından İngiliz askerleri aleyhine söylenen Sözleri şiddetle takbih ediyordu. Kıb- ristaki o korkunç dehşet havası i- çinde İngiliz askerleri yine de fevka- lâde soğukkanlılık gostermekteydı— hâdisesinden sonra polis kuvvetlerinin halka kar- şı çok sert davrandığından şikâyet edenler, bu şikâyetlerini İngiliz hü- kümetine değil Makarios'a ve Gri- vas'a bildirmeliydiler, çünkü bütün olup bitenlerin tek mesulü bunlardı. Lennox-Boyd daha sonra, Türki- yenin durumuna temas etti. bikinde İngilizlere yardım edecekle- rini söylemişlerdi. Bakan, Türk men- faatlerinin İngilterede yavaş yavaş takdir edilmeğe — başlanmasından memnundu. Hakikaten, Kıbrıs mese- lesini sadece İngiltere ile Yunanistan arasında bir mesele olarak mütalâa etmek çok yanlıştı. — Türkiye, harp vukuunda faydalanabileceği güney limanlarına hâkim mevkide bulunan bu adanın "kuvvetli" ellerde olması- nı istiyordu; adanın Yunan hâkimi- yeti altına sokulmasıyla Anadolunun ikmal yolu da tehlikeye girecekti, Çünkü Türkler "kuvvetli el"den bah- sederken, bununla kendilerini, yahut İngilizleri kastediyorlardı. İngiliz Sö- mürgeler Bakanı adanın Yunanista- na verilmesi ihtimalini böylece ber- taraf ettikten sonra, şimdilik tek çı- kar yolun, ortaklık plânı olduğunu söyledi ve Atinadan gelecek tehdit- ler ne olursa olsun, bu plânın tatbi- AKİS, 18 EKİM 1958 kine devam edileceğini açıkça ilan etti. İşte, Blackpool Kongresindeki Oo gürültülü alkış sahnesi böyle bir nutuktan sonra kopm Mrs. Barbara Castle ın beyana- tından ve bilhassa İngiliz İşçi Parti- sinin Büyük — Yıllık — Kongresinden sonra, Kibrisin geleceği bakımından kötümserliğe kapılanlar, Muhafaza- kârların kongresini müteakip biraz ferahlamış gibidirler. Fakat, şimdi bir kongre havası içinde söylenen sözlere bakarak Kıbrıs dâvasında Türk tezinin ve hattâ ortaklık plâ- nının tamamen kabul edilmiş olduğu- nu sanmamak İicabeder. Herşeyden önce şu noktaya dikkat edilmelidir, ki, İngiliz partilerinin tutumlarını bele dış siyaset tutumlarını- kongrelere bakarak ölçmek usül — olur. İngil- kongrelerin asıl he- tesanüdünü — arttırmak, teşkilâtların fikirlerini Öğ- renmek herkeste liderlere karşı bir itimat hissi uyandırmaktır. — Yoksa, kongre önünde söylenmiş sozlerın kongrece kabul edilmiş takrirlerin mutlak bir bağlayıcı kıymeti olamaz. Simdi Kıbrısı terketmekten bahseden İşçi Partisinin iktidara gelince nasıl hareket — edeceğini veya terk işini hangi şartlarla yapacağını kestir- mek pek kolay değildir. Bunun gibi, kongre huzurunda ortaklık plânın- da n ve şimdilik bütün öbür teklıflere kulaklarım tıkadıklarından dem vuran bakanların, fiili diplomasi sahasındaki gayretleri üzerinde has- sasiyetle durmak icabeder Başpiskopos Ma karios — tarafın- dan yapılan istiklâl teklifi, Türkiye - de umumiyetle zannedıldıgı gibi, İn- giltere tarafından — kesin bir şekilde reddedilmemiştir. Bunu, geçen hafta 1ç1nde MacMillan'ın Yunan Başbaka- nı Karamanlıse gonderdıgı mesajdan ür. MacMillan, şartlara göre. nlamak bu mesajda şımdık YURTTA OLUP BİTENLER Makarıos un teklıfını tatbike koyma- n doğru olmıyacağını söylemekle beraber ileride adanın nihai statü- sünü tanzime sıra geldiği zaman, bu teklıfın de tıpkı öbür teklifler gıbı göz ne alınacağını ilâve etmekte kalmamaktadır. Demek kı Atinanın — tâvizleri dolayı- sıyla uyanan müsait havadan fayda- lanmak ıstemekte ve bu sebeple ara- hassa itina göstermektedir. — Gerçi ortaklık planının tatbıkıne 1 Sikim- de başlanmıştır am daha -Türk temsilcisinin tayınınden gayrı- plân- la alâkalı her hangi bir tedbir de a- lınmış değildir. Ayrıca, Ankar zerindeki Ingılz tazyiki de geçen hafta ıçınde biraz daha artmıştır. İn- gıltere Atinanın tâvizlerinden sonra mdi de sıranın Turkı eye geldıgını soylem kte, Ankar. b z daha gerilemesi için buyuk gayret, sarfet— mektedir. İngiliz Başbakanı MacMillan'ın geçen hafta içinde Bonn'a yaptığı kısa seyahatte Kıbrıs meselesinden de bahsedildiği yolundaki rivayetleri duyanlar buna pek akıl erdiremedi- ler. Öyle ya Almanyanın Kıbrısla ne alâkası vardı? Fakat, İngiliz dip- lomasisinin çalışma tarzına âşinâ olanlar için mesele gayet basitti. MacMillan, ihtiyar siyaset kurdu Adenauer'in Türklerle çok iyi ahbap olduğunu — biliyo manya ile Türkiye arasındaki baglar da bilhas- sa son yıllar içinde bir hayli sıklaş- mıştı. Ödünç verilen paralar, geri bı- rakılan borçlar, Kırıkkale siparişleri, vs. İngiliz Başbakanının meçhulü ğildi. Kendisinin Adenauer'den iste- diği de pek öyle yapılamıyacak bir şey sayılamazdı. Türklerin büyük dostu, ahbaplık bağlarından fayda- lanacak ve Kıbrıs meselesinde biraz daha anlayışlı davranılması için An- karaya ricada bulunacaktı. Karamanlis'le Averof Dağın ardında da bir ümitleri var. 13