otomobillerle İzmir tararına geçildi. Atlantik oteline gelindiğinde odasın- da ışığı ilk sönen ınsan Gülek ol- du, öbürküler ise bir müddet ken- di arala rında konuştular afakla ber: rtesi sabah ilk kalkan bermu- tad Gülekdi. itinayla traş olan, naylon gömleğinin üzerine mavı si- yah, beyaz desenli papyonunu ta- kan Gülek gri elbiseleri ıçınde İzmir İl Kongresının yapıl cağı — sinema salonuna ilk gelen insan oldu. He- men hemen ondan erkenci kimse yoktu. Sinemanın içini, — delegelere, basın mensupları ile dınleyıcılere ay— rılan yerlerı gözden g; ç nel Sekreter sinemanın giriş kapısı ya— nında yerini aldı ve saat 8:30 dan i- tibaren gelmeğe başlayan delegeler- le teker teker tokalaştı. Hal hatır sordu. Güleki kapıda görenler elini sıkmadan içeri girmiyorlar, içeri gi- renler ise Genel Sekreteri bir kere dana görmek için yenıden dışarı çı- kıyorlardı. Karşılama faslı aşağı yu- karı saat 10'a kadar devam etti. De- legeler yerlerine oturduktan — sonra Gülek salona girdi. "Yaşa, — varol" nidaları ve tezahürat arasında baş- kanlık kürsüsünün — arkasındaki İl İdare Heyetine ayrılmış masanın gerisine oturdu. Yanında — millet- vekillerinden sadece Nusret Sefa vardı. 10.15 de kongre açıldı. Yok- lama ve faaliyet raporunun okun- ması sırasında — Gülek Vazıfesını yapmış insanların iç huzuru ile hat rahat ye etrafındakilere tebes— sümler yagd rarak oturuyordu. Tam saat İl'de. sinemanın giriş kapısın-, da bir alkış koptu, Barutçu gel- beraberindeki. mılletvekıllerının gelmesınden tam sefer kapıdan giren Feyzioğlu i- Şaşılacak şeydir ama böyle hiç beklenılmeyen bir anda -Malatyada olduğu bilinen- Feyzıoglunun çıka- gelmesi Gülekin yüzünde bir mem- nunıyet ışığının yanmasına sebep ol- emen omuzlar üstünde sahneye çıkarılan Feyzioğlunu ayak- ta karşıladı, el sıkıştılar "Kuzu bile kesemez ri ve "Ankar: ıli bır ava içinde porunun kıraat edilmesini dinlediler. Saat 13 sularında, Tapor üzerin- de müzakerelere geçıld inde "An- karalı Müşahitler” yemeğe çıktılar. Yemek dönüşü rapor üzerindeki mü- zakereler hâlâ devam ediyordu ve ürsüde İzmirin meşhur hatiplerin- den Seyfı Ozgızler vardı, — Özgizler, onbeş gün önce Başbakanın ayni sa- londa, ayni yerden, yaptıgı konuş- maya cevap veriyor ve "asarız kese- riz diyorlar, neyi asıp neyi kesiyor- lar? Bu İktidar İzmir Salhanesinde kuzu bile kesemez, aylardır et yiye- miyoruz" dedi, salondakiler kah kahayı bastılar, Ozgızlerın Ero- zam hatırlatan bir tarzda "faaliyet raporunun falan sayfasındaki falan faslının, filân satırının filânca keli- AKİS, 11 EKİM 1958 Hazin Randevu uteber Zaferin sütunlarında, ağızın suyu hakikaten aka aka ka- leme alınmış bir yazı çıktı. Yazarın nasıl heyecan içinde olduğu, naklettiği fikirlere ne hararetle katıldığı, onlara hak verdiği yazının * her satırından, her noktasından, her vırgulunden anlaşılıyordu "İşte hakikat budur!" diye feryat edebilmek için ses boğazda güç zaptedil- mişti. Ama yazar gene de dayanamamış, hiç olmazsa "bu yazıların altına bugün imza koymayı seve seve arzu edenler"in bulunduğuna belirtmişti. Tabii herkes bunun bizzat yazar olduğunu anlamakta zer- rece güçlük çekmedi. Başyazı "Dünkü ve Bugünkü!." başlığım taşıyordu. Falih Rıfkı Atayın vaktiyle Basın hakkında yazdığı bir takım alçaltıcı cümleler derlenmişti. Çogu tek parti devrinde, o rejımın telakkılerıne gun tarzda kaleme alınmış cümleler hakıkaten insana bugün Burhan Bel- ge tarafından yazılmış hissini veriyordu. "Mılle kelımesını ağızların- dan düşürmeyen muhaliflerin en inanmadıkla ey bizzat millettir. Aradıkları şey ihtilaldir. Hürriyet dedikleri şey katillerin başıboşluğu, hırsızların serbestlıgı, cürümsüz ve inzibatsız bir serseriler salta- natıdır. "Ahlâk, namus, haysiyet, şeref aile her şey paçavra- ya çevrılmıştır.. * , "Türk gazetecilerinin surum yolları ya küfür ve hiciv, ya 'çıplak kadındır." Bun lar ve bu neviden daha başka ya- veler! Başyazar bunları naklettik- ten sonra Fatih Ata ayın bu- günkü iîkırlerınde samimi olma- dığını söylüyor ve daha eğlence- lisi "Düşününüz, Falih Rıfkı Ata- yın bir zamanlar yazdıklarını ay- nı üslüp ve şiddet içinde yazabi- lecek, bugün hangi iktidar gaze- tecisi vardır" diye esef ediyordu. Memlekette Basın hürriyetini ger- çekleştireceğiz, Basının beyle an- laşılmasına olacagız diye ortaya çıkan bir siyasi teşekkü- lün resmi sözcüsünün o siyasi te- şekkül iktidara geldikten — sadece sekiz sene sonra, artık — mazide kalmış bir Falih Rıfkı Atayla bu- luşması ne hazin bir hâdisedir. Falih Rıfkı Atay Basın hürri- yeti, hakkında o tarihlerde öyle düşünürmüş. Duşunsun Nitekim öyle düşündüğü için bir gün bütün Babıâli gençlerini karşısında bulmuş ve kendisini Degışmez Başka- nı saydığı Türk Basın Birliğinin başından yuvarlanıvermiş görmüştür. Ama Falih Rıfkı Atayın o günkü telâkkilerinden bugünkü telâkktte- rine gelmesi kendisi için bütün şereflerin en büyüğü değil de, nedir?, Gözlerin önüne getirmek lâzımdır: Adam nereden kalkmış, nereye gel— miş! Aynı şey eski tek partinin bütün ileri gelenleri için varit değtt midir onları gezlerde yükselten bu istihaleden başka şey midir? öyle duşunduklerı halde değişik düşünenlere evvela söz hakkı, sonra da iktidar sa ndalyesını vermek.. Bu, her babayiğitin harcı olmadığı şimdi daha iyi anlaşılıyor. una mukabil, bir de Zafer gazetesının sütunlarına bakılsın Hür- riyet havariliğinin en ileri mertebesi! "Şerefli Türk Basım" için söy- lenmedık methıye bırakılmamış, bir Basın hürriyeti anlayışı ki, Tür- kiye İçin ideal.. Gazeteciye amme hizmetinde bulunanların yatak- oda- ları bıle açılıyor Her kötülük yazılabilecek, her dert ortaya dökülebi- lecek. "İktidarın vazifesi buna tahammüldür, taham mul edemeyen çekip gider". Evet bunların mürekkebi kurumadan "Bezirgan "Tüccar basın", şer ef ve haysiyet yamyamları", kiler", "madrabazlar has "ihtilâlciler ğ sa- Fallb Rıfkı Atay nereden kalkmış nereye gelmiş, bizim üstadlar nereden palamar çözüp nereye demir atmışlar!. Hiç bir itiraf Muteber Zaferin o başyazısından daha açık D. P. nin tarıhını gözler önüne se- remezdi. Aferin!