koyulurlar Herkes, bir sebepten kız- ismini ortaya atar; Tabii A- bıgaıl'ın kurbanı Elizabeth'tir. Fa- kat Proctor vaziyeti anlar ve mü- dahale eder. Buna rağmen insanlar bir defa çılgın hale gelmişlerdir. Biz- zat Proctor itham olunur. Eğer iti- raf etse, Şeytanla işbirliği yaptığı- nı kabul e öldürülmeyecektir. Ni- tekim bir çok Salem'li pabucu paha— hi görünce Şeytanın adamı oldukl rım söylerler.. Yalnız mertler, ço- cuklarına bırakacakları ismin şere- fi ne demektir, onu bilenler bu ya- lana tenezzül etmemektedirler. Proc- tor itiraf eder Fakat bu, Abigail i- le işlediği efare mek ıçm kendısını alçaltacağını bi- le bile katlanılmış bir fedakârlıktır. Bu fedakarhgı yaptıktan, yani ken- disini Salem'in mert insanları arası- na sokmamak arzusunu gösterdik- ten sonra imzalı kâğıt vermeyi red- deder. Çocuklarına lekeli isim bırak- mayacaktır. Alnı açık idam sehpası- na çıkar. Temsil hakkında C adı Kazanının temsili kolay bir temsil degıldır Piyesin havasını Vermek, Salemin atmosferini gü- lünçlüğe düşmeden — belirtmek çok gayret ister. Temsilin — dekorundan mizanse e, şimdi rejisörler ec- nebi mecmualardan yardım — görü- yorlar. Ama havayı vermek bir şah- si marifettir. Cadı Kazam, ikinci perdeden itibaren bu havaya kavu- şuyor ve tansiyon arta arta Son per- deye kadar geliniyor. Bu bakımdan eseri Cüneyt Gökçer başarıyla sah- neye koymuştur. Başarıda 1 numa- ralı âmil, Elizabeth rolünü oynayan Muazzez Kurdoğlu oluyor. O sahne- de göründükten sonradır ki İlk per- denin alaturkaya kaçan havası da- ğiliyor ve temsil başka istikamet a- hyor. Proctor rolünde Nuri Altıno- ku başarılı saymak son derece zor- dur. Al k halâ "Fareler ve İns nl 'in Miller'in Prı tor'unu hatırlatan tek tarafı galıba heybetli vücudu. Temsilde bir genç kus hususi dikkati üzerinde topluyor: Gülgun Kutlu. Gulgun Kutlu,. Hatıra Defte- rinin unutulm:; Anna Frank'ıdır. Seyirci Gulgundan o roldeki başarı- cını Abigail'de göstermesini bekli- yor, itiraf etınek l kı, hayal sukutunu bu ğb doğuruyo: Zıra genç sanatkar digail'i hiç fe- oynamıyor, buna rağmen bir An- na Frank olamıy Bir rahip rolünü oynayan Halük Kurdoglu, sesinden edasına, gözle- rin önüne bir Cüne: Gokçer getiri- yor. Anlaşılıyor ki Gökçerin tesiri altında. Bunun kendisine faydası da dokunuyor, zararı da.. Her halde Kurdoglu kendisini bulacak ve sa- natında yükselecektir, öteki rahip Nihat Aybarsa gelınce ilk perdeye bir yerli piyes havası veren en çok onun oyunudur. AKİS, I1 EKİM 1958 M U Sanatçılar Nadia Boulanger Şuur, yani kulak İdilin hocası u hafta, seçkin bir musikişinas umuzdaydı. Bizde daha çok "Idıl Biretin hocası" diye — bilinen, fakat batının musiki çevrelerınde, yirminci en tesirli öğret- meni diye tanınan Nadia Boulanger, sevgili ogrencısınm solist olarak ka- tılacağı, Sechumann ve Mozart kon- sertolarıyla Franck'ın Senfonik Var- yasyonlarını çalacağı konserde Cum- hurbaşkan]ıgı Orkestrasını idare et- mek Turkıyeye gelmişti. Kendi- tımda karşılamaya gelen ga- zçâîlcüere, bütün tok sözlülüğüyle için 71 ya Parıs aşındaki Nadia Boulanger, onservatuarında — yetişmiş, apunta, fuga, org ve refakatten birinci mukafatları almış, 9 8'de ikinci Rom: tım ka- anmıştır. Konservatuarda, Ecole Normale de Musıque'de ve Paris ya- kınında Fontainebleau'daki — Ameri- kan Konservatuarında bestecilik öğ- retmenliği yapmıştır. Bugün bu kon- servatuarın müdiresidir. 1938 - da Boston Senfoni Orkestrasını ida- re etmiştir. Birçok milletten bir î;)lk bestecinin oîıl'ştmenıdır bu ara, tün bir neslin en önemli Amı bestecilerini, Aaron Copland'ı, Wal- ter Piston'u, Dougla , Roy Harris'i, Virgil Th omsonu o yetıştır- miştir Ogr ncilerinin — kaabiliyetlerinl kendilerini ilk gördüğü anda anlar. Çalışma isteklerim yeter görmedik- lerini kabul etmez. Kalanların, çalış- malarını olduğu kadar, hususi ha- yatlarını da, bir diktatör sertliğiyle düzenler. Musiki «eğitiminde, — kulak terbıyesıne çok geç başlandıgından şikâyet eder. "Bütün kaygım, — bir musıkı inasın şuurunu geliştirmek- usikişinasın şuuru ise kulağı- dır" der. En küçük yaşta yetiştirme- ğe başladığı — öğrencilerden, en iyi neticeleri aldığım söyler: "Uç ya ın— da bir çocuga, bir yıl sureyle gün bir n gret cl beri Önm .. boyunca | musıkı sihirken yanlışlık yapmadı. Üç yaşmdayken gördüğü bu eğitim h ayrıl- maz bir parçası oldu." Nadia Boulanger, eğitiminde en sıkı dısıplımn harareîş/llı bir taraftan tarihini v kademık bıçımlerı ne kadar ıyı bı- lirseniz, ilerde besteciliğe başladıgı- nızda o kadar serbest olurs Fakat Nadia Boulangernın gö- rüşlerinden biri, — bilhassa düşündü- rücüdür: "Beğeni eserlerin bir lıstesını yapınız ezbere bili- musiki yazarken, içiniz- den geldıgı gibi, içinizden dinlediği- Aşikâr saydığıma şey- lerı bertaraf etmek için kendinizi sı- karsanız hayattan uzaklaşmış olur- unuz.' Boulanger'nin yetiştirdiği beste- %ller hele Copland'lar, Harris'ler, n'lar, öğretmenlerinin bu tav- ısıyesnn bilhassa tutmuşa benziyor- 31