YURTTA OLUP BİTENLER Adalet Savcılar ve kanunlar (Kapaktaki — savcı) ğer geçen haftanın sonunda İs- tanbuldan İzmi pek muteber yolcu kafilesini götüren meşhur "yok yok vapuru"nun bir salonunda, Ba- sın- Yayın ve Turizm Bakanı Server Somuncuoglu ile gazeteciler arasında cereyan eden bir muhavere tafsilâtiy- le duyulmuş olsaydı, İstanbulda bir adamın etekleri sevinçten zil çalacak- Bu adam, İstanbulun ziyadesiyle meşhur savcısıdır Babıâlide Eisenho- zetecilere rastlamak kabildi -Doğ- ruya doğru, eğriye eğri: Bizim ga- zeteciler içinde kara cahiller de ek- sik değildir*. Ama Hicabi Dinçin a- heyecanlı cümlelerle uzun uzun an- lattığı günler... İşte bu sohbetlerin birinde söz meşhur Basın Kanunundan açıldı. Gazeteciler o sırada Server Somun- cuoğluyu kıstırmışlardı. Basın Ka- nununun tahmil ettiği yüksek ceza- lardan şikâyet ettiler. PBasın suçu işlemek, zamanına göre adamı öl- dürmekten ağır — ceza kesilmesine yol açıyordu. Hırsızların yatmadığı kadar hapisi gazeteciler yatıyorlar- dı. Bir suçtan dolayı üç kişi birden mahküm oluyordu. Bunda insaf, hak- kaniyet var mıydı? İktidar men- suplarının gazetecılere hak verdiği hayretle görüldü. Bizzat Basın-Ya- yın ve Turizm Bakanı Basın Kanu- nunun “"hakikaten" insaf ölçülerin- den mahrum bulunduğunu açıkça, söyledi ve ağır hapis —cezalarının aleyhinde bulundu. Gerçi Somuncu- oğlu buna mukabil para cezalarının Hicabi Dinç makamında İktidar değişir, dını duymamış, Hicabi Dinçin ne yaptığını bilmeyen, Hicabi Dinçin meşrebinden habersiz bir gazeteci!. İşte ona İstanbul gazetecileri ara- sında rastlamak ımkanı yoktur. "Yok yok vapuru" kayma gibi sularda kayarken davetli olarak ta- mıre giden gazeteciler büyüklerimiz- le "samimi hasbıhal"lerde bulunmak fırsatım yakaladılar. Hattâ bizzat Adnan Menderesle — görüşmek, hiç olmazsa onun sohbetlerinden ıstifa— de etmek imkânı belirdi. i gaze- teciler, bıraz sinirli, biraz mağrur, etrafındaki "evet efendımcıler"i Ha- kikaten Görülmemiş şekilde artmış, fikirleri ise tamamiyle — değişmiş bu yeni Adnan Menderesi gene basının arasında görünce ne olursa olsun es- ki günleri hatırlamaktan kendilerini alamadılar. Eski İyi günler!. D.P. nin muhalefette bulunduğu ve — Adnan Menderesin D. P. iktidara geçerse basının ne kadar Trahatlayacağını 12 o değişmez arttırılması ve bılhassa gazete sahip- lerinin sarar görmeleri gerektiği çı- zini müdafaadan geri kalmadı. Hele suç anlayışının değişmesi gerektiği hususunda tek kelime söylemedi. O da basının tutumundan kanı gibi — davacıydı, haysiyet mefhumlarından Genel Baş kanın çıkardığı mânayı çıkarıyordu Ama bir Bakanın gazetecilere veri- len hapis cezalarım "hakikaten" öl- çüsüz şekilde ağır bulduğunu bildir- mesi bir noktayı gözler önüne serdi: Madem ki, Basın Bakam dahil her- kes Basın Kanununu tadile muhtaç buluyordu, o halde bu kanun nıçın tadil edilmemektedir ve bu hükümleri gereğince hapıshanelerde çile dolduran kalem sahiplerinin, fır- ça sa hıplerının ıstırabına bir son ve- rilmemektedir ? Bekleyen tasarılar omuncuoğlunun bu açıklaması ü- rine bazı gazeteciler kolları sıva- dılar ve başka, kaynaklardan tahkı— kat yaptılar. O zaman gö ü ki Basın Kanununu, hiç olmazsa ceza- ları bakımından ziyadesiyle ağır bu- lan Server Somuncuoğlundan ibaret değildir. Bu kanunu tatbikle mükel- lef bulunan Adalet cihazının başın- daki zat, Esad Budakoğlu da her gazetecinin demir parmaklıklar ar- kasına atılışında üzülmekte, verilen cezayı insaf ölçülerinin dışınd bul- maktadır. Nitekim Bakan bir tadilat yapılması için gerekli çalışmalara da girişmiştir. Adalet Bakanlığında bir komisyon kurulmuştur ve — Basın Kanununun ruhu -ki, pek çok kim- demokratiktir- beraber bazı maddelerinde likler yapılması uygun görülmüştür. Komisyon raporunu vermiştir, hat- tâ tasarı hazırlanmıştır Fakat tasa- rının Meclise havalesi için bir türlü 'gerekli hava" ulunamamaktadır. Tabıı bu hava *aranılırken gazeteci- ler .mütemadiyen mahkum olmakta, bu mahkümiyetiler bütün dünyada memleketimiz hakkında menfi dü- şünceler uyandırmakta, sayısız aile- ye günler, zindan kesilmektedir. Bu- na rağmen Adalet Bakam, haksızlı- ğim teslim ettiği cezaların kesilme- sini önlememektedir; — Basın-Yayın ve Turizm Bakanı haksızlığını "Yok yok vapuru"nda ifâde ettiği cezaların dagıtılmasımn manevi vebalini om zunda muhafaza etmektedir. Hicabi Dince gelince, o hem ce- zaların' kesilmesini sağlamak vazife- sini elinde tuttuğu, hem de astığı adamın ipte sallanan Vucudu altmda 1çten gözy aşı döke yürek ezikliğini kalbınde hıssettıgı içindir ki eğer Basın Kanunu hak- kında "Büyükler"in bu şekilde dü- şündüklerini duysaydı — sevince gar- kolurdu. Madalyonun iki yüzü I stanbul gazetecilerine en çok kimden şikâyetçi olduklarını So- rarsanız, şu cevabi alırsınız: Hicabi ' Dinç! Ama saV_cı olarak, bugünkü şartlar altında İstanbulda kimi gör- mek istediklerini öğrenmeye kalksa- nız gene aynı cevap verilir: Hicabi Dınç' Zira senelerdir basın rejimi- nin bir sembolü haline gelmiş olan Hicabi Dınç başka bazı savcıları göllerinin Öönüne getiren — İstanbul gazetecilerine hemen bir sıyanet me- leği halinde görünür. — Düşünülmeli ki İstanbul, gazete ve gazeteci ade- dini hesaplayarak bir nisbet tâyin edıldıgınde basın mensubu takip et- mek işinde meselâ başkentin fersah fersah gerisinde, kalır. Bu nisbet dü- şüklüğünün 1 numaralı âmilinin Hi- cabi Dinçin — "İşbilirliği" — olduğunu Babıâlide bılmeyen yoktur. Zira Hi- cabi inçin aslında — fenalıktan zevk alan bir insan sayılmayacağı" en amansız düşmanları tarafından dahi, kabul edılen bir hakikatti adamın son derece ala- ka uyandırıcı, bir meslek hayatı var- AKİS, 27 EYLÜL 1958