Haftanın İçinden Karanlıkta Islık Çalanlar S anki Zaferin ve Havadisin sayın başyazarları otur- muşlar, bır tebliğ kaleme almışlar. Grubu adına yayınlanan tebliğin, okuyanlar üzerinde bıraktıgı ilk intiba budur. Şimdiye kadar bu iki gazete- nin sütunlarında yer alan ve biraz düşününce hem cid- dıyetsızlıklerı, hem imkânsızlıkları derhal sırıtan "asa- rım, keserim" edebiyatı böylece D. P. neşir organların- dan D. P. nin en yüksek teşrii organına, garip bir me- rak halınde, sirayet etmiş bulunuyor. Yahut, sirayet ettirilmiş.. D. P. Meclis Grubunun tebliği karşısında, eğer maksad "belki korkuturuz" gibi pek çocuğumsu bir hayal değilse, tebessüm etmemek son derece güçtür, Şikâyet mevzuu olarak sıralanan o vak'alar, o garip Demokrasi anlayışı, basit teviller, küçük tahrifler ve nihayet kaba tehditler millet ekseriyeti tarafından çoktan, tasnife tabi tutulmuş, — tasfiye edilmiş ve rafa kaldırılmıştır Tâbir belki amiyanedir, ama kullanmanın galiba yeridir: Türkiyede bunlara papuç bırakacak pek az insan kalmıştır. Daha iyisi, bunlara papuç bırakacakla- rın sayısı gıttıkçe azalma P. büyüklerinin “gayrıresmi seçim beyannamesı 'nde kullandıkları ve sevdikleri tâbirle, son tebliğ bir anakronizmden başka şey değildir. Zaten tebliğin başlayış edasıyla bitiriş edası arasındakı aşikâr fark da bizzat aleme alanların realıteden pek habersiz olmadıklarını göster- mektedir. "Asarım, keserim" edebiyatının çok zaman, içe düşmüş bir ürkekliğin dışarıya aksetmesinden baş- ka şey olmadığı herkesin malümudur. Tebliğde bütün okların "C. H. P. idarecileri"ne yö- netildiği görülüyor. «Gerçi, bir açık kapı bırakmak ve bazı kalblerde yatan aslanları kıpırdatmak ıçın teblıg, C. H. uhalefetin sadece gayrımeşru kısım imiş, Muhalefetın pek âlâ meşru yollardan çalışan bir başka kısmı da varmı . P. nin ona sözü yokmuş gibi C. H. P. yi topyekün teşekkul olarak da ıtham etmek- tedir ama asıl hedefi "C. H. P. idarecileri"nden ibaret bulunduğu hemen goze çarpmaktadır. Genel Sekreter sayın Kasım Gülek, hiç de aşırı alınganlıkla suçlandı- rılmaksızın, D. P. teblıgınde kendisinden uzun uzun bahsedıldıgını söyliyebilir. Hatta bızzat Genel Başkan sayın nü D. P. büyükleri için "asıl mesele"yi teşkil ettıgını, teblıgı okuduğunda bir defa daha anlamış ve keyifli kahkahalarından fobini atmış olmalıdır Bu tak- tiklerin verımsızlıgı İ Tubun! alâ an- layamamış 'obuası hakikaten şayanı hayrettır Bir tehdidin iz'an sahipleri üzerinde tesir bırakma- sı için ciddiyetle uyuşabilmesi ilk şarttır. D. P. tebliği- ni okuduktan sonra insan düşünüyor: D. P. ıdarecılerı C. P. muhalefetinden memnun değiller, pek âlâ yapacaklar" Bu sualin musibet bir cevabı yoktur. Evet C H. P. muhalefetine karşı D. P. ne yapacak ? Partıyı mi kapatacak? Mecliste, başta İsmet İnönü, millet re- yile gelmiş ve her halde Fransız ihtilâlinde söylendiği gibi oradan ancak süngülerin ucuyla çıkmaya azimli ikiyüze yakın milletvekili kaldıkça apı- sına kilit asmak huzursuzlugu arttırmaktan başka hi bir işe yaramaz. Yoksa D. eşrii masuniyetleri ica- bında hiçe indirerek genış çapta ve elinden geldiği ka- dar yüksek seviyede tevkiflere mi girişecek? Bunun fâzla bir netice vermeyeceği ve milleti derin bir infiale sevkedecegı, hoyle bir infialin ise D.P. büyüklerine hiç, e hayır getirmeyeceği, bilâkis endişe ettıklerı bazı hadıselerı körükliyeceği her türlü şüphe- AKİS. 16 AĞUSTOS 1958 MetinTOKER den uzaktır. O halde? O halde gene gergin bir hava, ene göğe sıkılmış lâflar,.gene Zaferin ve Havadisin sütunlarında kabadayılık -yapmalar ve nihayet hapse atılacak çilekeş yeni gazeteciler, sayın Bölükbaşı ça- pında ikinci sınıf polıtıkacılar Bundan ötesini hayal etmek dahi caiz değildir 1 D nin böyle bir imkânsızlık içinde bulunması sebebi üzerinde durmak lâzımdır. D. . böyle, bir im- kânsızlık içindedir, zira C e karşı yonelttıgı ithamlar baştan aşağı haksızdır, baştan aşağı düzme- dir ve bunların "bahanelik'leri üzerlerinden akmak- tadır. Sanki bir kurt kuzuyu yeme arzusuyla yanmak- tadır. Hikâyenin değişik tarafı, bu kurdun dişlerinin kesmez olmasıdır. H. P. idarecilerinin memlekette ihtilâli teşvik ettıklerı, meşru olmayan yollardan ça- lıştıkları, İktidara rahat vermedikleri, bir . hükümet darbesi düşündükleri neviinden — sözler hıç kimseyi inandırmaz. İnandırmadan, ikna etmeden girişilecek hareketlerin ise bu hareket sahiplerine hüsrandan baş- ka şey getirmeyeceği öylesine açıktır ki bu yola teves- sül bile akıllıca bir hareket olmaz. D. P. idarecileri şi- kâyet etmeden önce meselâ sayın İnönünün niçin şu son gunlerde 'millet sevgilisi" haline geldıgını iti- barının niçin bütün hayatı boyunca olduğundan, hatta en yüksek mevkileri işgal ettiği zaman olduğundan şimdi daha yüksekte bulunduğunu samimiyetle düşün- melidirler ve huzura kavuşmak istiyorlarsa onun geçtiği yolu tutmalıdırlar. Bu ise "12 Temmuz Beyannamesi" yoludur. İhtiva ettiği bütün kuru sıkı tehditlere, meşhur "asarım, keserim" edebiyatına rağmen D. P. Meclis Grubu tebliğinin böyle bir yolu kapamadığı, hatta açık tutmaya gayret ettıgı gozden kaçmamaktadır, C. H. ıdarecılerıne bır n ihtar" yapıldığı, C. H. darecı— lerinin "meşru" çalışmaya davet edıldıklerı, karşılıklı anlayış havasının pek âlâ gerçekleşebılecegı gibi kı- sımlar P. tebliğini öyle almaya imkân bırakmakta- dır. D. P. ıdarecılerının C. H. P. Muhalefetinden şikâ- yetleri vardır. Ama C. H. P. Muhalefetinin de D. P. idarecilerinden şikâyetleri mevcuttur. O halde bir yük- sek hakemin, havanın aynı derecede elektrikli bulundu- ğu 1947 yılında olduğu gıbı ortaya çıkması ve şikâyet- lerdeki bütün mübalâğa nı bir kenara bırakarak, hulüs ile, bu şıkayetlerın esaslarını Parti lıderlerıyle birlikte araştırmaya çalışması lâzımdır. Bu yapılmadığı müddetçe hiç bir "son ihtar"ın C. H. P idarecilerini meşru muhalefet vazifesi addet- tikleri ve tarafsız bir gözle hakikaten batı demokrasi- lerinden anlaşılan mânasından başka mâna taşımayan vazıfelerını yapmaktan alıkoyamayacagını, "Rejim dar- ne girişmeksizin ise D, m meşhur tehditle- rinden hiç birini gerçekleştıremeyecegını görmek gere- kir. Hela bu tehditlerin, pek ehemmiyetsiz bir zümrenin dışında hiç kimseyi aşırı şekilde ürkütmeyeceği de ar- tık Ilütfen farkedılsın Geçenlerde meşhur D. P. organ- arından biri "Şiddet şiddeti davet eder" diyordu. Bu prensıbı bizzat P. nin unutmaması, biç bir netice vermeyecek bır kaç basit "can yakma" merakı yüzün- den havayı daha da gergınleştırmemesı, bilâkis, tebli- ğin başındakinden ziyade sonundaki zihniyet ıçınde bir çıkar yol aramaya çalışması temenniye son derece şa- yandır. Memleket bakımından da, rejim bakımından da, D. P. bakımından da, D. P. idarecileri bakımından da...