YURTTA OLUP BİTENLER, Eren, Aygün ve Haleflerle tiyacının karşılanması idi. Esnafın ve şoförlerin de zam istekleri, şayet makül ve meşru olursa red etmek için bir sebep yoktu. Hiç bir esnaf zararına çalışmaya zorlanamazdı. Suların ise, kesildiği doğruydu. Şeh- re verilen su yetmiyordu. Bu husus- ta realist olmak lâzımdı. Ancak, he- nüz topu topu iki ayı bile bulma— yan bir zamandan beri Belediyenin başına geçmiş olan Başkanın bu mevzuda şimdilik sıhhatli malümat verecek nazarlığı yoktu. Mevzu hak- kında gerekli malümatı toplamaya başlamıştı. Meşhur imar ıra, İstanbulluların en büyük dertlerinden birine gelmişti. Ev- leri, dükkânları istimlâk edilmiş, üs- telik kendileri apar topar sokağa a- tılmış yüzlerce, - binlerce insanın pa- rasının ödenmediği söyleniyordu. İs- timlâk borçları aylardan beri İstan- bullunun bağrında kanayan bir ya- ra olarak duruyordu. Bu borçların ödenmediğine dair bir sürü lâf edi- liyordu. Buna Belediye Başkanı ne derdi? Aygün bu suale, ister istemez, biraz durakladıktan sonra söyle ce- vap verdi: "İstimlâk borçlarını öde- meğe devam ediyoruz. Sattığımız ar- saların paralarını ıstımlak sahıplerı— . Her g 1 milyo hin lira arasında ıstımlak borcu ödenmektedir." Kemal Aygunun bu cevabına ga- zeteciler bir mim koydular. Deme i İstanbulun imar işlerinde istimin arkadan gelmesi formülü tatbik e- diliyordu. Evvelâ milletin evi barkı yıkılıyor, yirmidört saat içinde yılf- dırım tahliyeler yaptırılıyor, binala- rın üzerlerinden buldozerler geçiri- liyor, sonra da sokak ortasında bı- rakılan bu vatandaşlara yıkılan ev- lerine, iş yerlerine karşılık verilecek istimlâk paralarının temim için, Be- 12 Göktan bir arada selefler... AKİS Dergisi azı İşleri Müdürlüğüne — Sayın Derginizin 2. Ağustos. 1958 tâ- rih ve 221 sayılı nüshasının 12 inci sayfasında şahsımı alâkadar — eden yazıyı tavzih etmek lüzumunu his- settim n Babıâlinin şöyle boyle sekız yıllık emektarıyım. Her vel belirtmek isterim kı Say Baş— vekilimiz Adnan Menderesin refaka- tinde seyahate gidişim hava meyda- nında son dakikada verilen bir ka- rar neticesi değil, daha evvelden ka- nu normal yollarla gazeteci sı- fatı ıle bir vatandaş olara dahi hakkım olan bir seyahatten başka bir şey değildi Bu seyahate TR. A No. 017720 numaralı 26.7.1958 tari- hinde alınmış pasaportla katıldım. m son dakikada göz açıklığı yaparak pasaportsuz seyahat yapan bir adam vaziyetine düşüren yazını- zı hayret ve teessüfle karşılamaktan kendimi alamıyorum Bu yazı bana, diğer yazılarını- zın da bir tetkik mahsulü olmayıp mahsulü olduğu kanaatini Böyle ulu orta kalem yürüt- mek, Türk Basını için hicabı aver- dir. Benim gibi yıllardır emek vermiş bir meslekdaşımzı şekilde teşhir etmeye hakkınız ol- madığım bir basın mensubu olarak hatırlatmak isterim. Basın Kanununun maddei mahsu- suna istinaden aynı sahife aynı sü- tun ve aynı puntolarla neşrini iste- dıgım bu tekzib, öyle zannediyorum i, Derginisin yazdığı yazıların ha- yal mahsulü olduğunu göstermek ba- kımından kanuni yollara gidip ala- cağım neticeden daha tesirli olacak- tır. Bunu da kâfi görüyorum. En de- rin saygılarımla. Son Posta ve Cumhuriyet gazeteleri Foto Muhabiri NURETTİN VERAL tediyenin elindeki arsaların satışı bekleniyor, arsalar satıldıktan sonra ele geçen para alacaklılara dağıtılı— yordu. Belediye Başkanının "günde bir mılyon lira istimlâk borcu ödü- yoruz" cevâbı üzerine, basın toplan- tısında hazır bulunan muhabirlerden biri, son günlerde lâfı pek edilen dış yardımları hatırladı. Acaba bu pa- ralar istimlâk borçlarının — ödenme- sinde kullanılacak mıydı? Hükümet herhalde Belediyeyi borçlarını öde- yemez bir durumda bırakmak iste- mezdi! Kimbilir belki de, ele geçe- cek paralarla yeni yeni ıstımlaklere girişmek de mümkündü! Böyle dü- şünen muhabir sonra dış yardımla- rın bir takım şartlarla alındığını ha- tırladı. Her halde yardım yapanlar Görülmemiş Kalkınma, plânsız ımar için yardım yapmıyorlardı Bun müsaade edileceği çok şüpheliydi. O halde iş, gene Belediyenin elindeki arsaları satıp, alacaklılarının borç- larına odemesıne kalıyordu. Muha- bır daldığ düşünceden — sıyrılarak i yenıden karşısında konu- şan Kemal Aygüne dikti. Bütün ü- mitler ondaydı. İstanbula çok kısa bir zaman önce gelmesine ragmen İstanbulluların dertlerinden çoğunu kavramış, onlara derman, olmak i- çın canla başla çalışmaga başlamış- . Elbette ki bu istimlâkborçlarıda- vasını da halle çalışacaktı. Şeçim yerine tayin I stanbulun meseleleri Kemal — Ay- A gün için yabancı değildir. Aygün İstanbulu yakından tanımakta, do- layısı ile de bütün dertlerini bilmek- tedir. Aygün bu şehirde yıllarca bir polis âmiri olarak çalışmış, dertleri yakından görmüştür. Bu bakımdan Aygüne bağlanan ümitler pek boşu- na sayılmamalıdır. Ancak İstanbul, şu son bir kaç yıldır geçirdiği imar faciasından sonra, öylesine içinden çıkılmaz bir şehir halini almıştır ki, tek başına Kemal Aygünün iyi niyet ve çalışkanlığına güvenilerek İstan- bulda mühim değişiklikler yapılaca- ğını ummak biraz safdillik olur. Her- şeyden evvel şunu kabul etmek lâ- zımdır ki, Kemal Aygünün İstanbu- la Beledıye Başkanı seçılmesı biraz da olupbitti olmuş ve ne bizzat Ay- gün, ne de lstanbullular böyle bir yazifeyı Ankaranın — Valisi ve eski İstanbul Emniyet Müdürüne yakış- tırmağı düşünürken, tepeden gelen bir emir, bir gün içinde, hem de se- çimle gelınen bir makam olan Be- lediye Başkanlığına Kemal Aygünü oturtuvermiştir. bakımdan, Ay- günün İstanbulda ye Ankarada dost- ları olduğu kadar düşmanları -hiç değilse ayağına çelme takmak iste- yecek rakipleri- vardır. — Aygün ise tek başına bütün bunlarla baş ede- mez. Nitekim bu rakipler, daha ilk günlerden itibaren — kendilerini iyi kötü belli etmişlerdir. Aygünün İs- tanbul Belediye Başkanlığına seçil- diği gün olanları hatırlamak bu hu- susta kâfi bir fikir verir. AKİS, 16 AĞUSTOS 1958